Yağlı Boya Resim Tekniği, Yağlı Boya Resim Sanatında Teknikler, Yağlı Boya Resim Tekniği Nedir?

On beşinci yüzyılın başlarından bu yana sanatçılar en çok yağlı boya resimler yapmışlar ve yağlıboyayı diğer tüm malzemelerden üstün bulmuşlardır. Yıllar geçip üsluplar değişirken, hiç sona ermeyen sanatta mükemmelliğe ulaşma çabaları, onları yeni arayışlara yönlendirmiş ve yağlıboya resim tekniğinin gelişmesini sağlamıştır. Bu gelişme sırasında yeni ifade biçimlerini ve teknik imkanları vurgulayan hayran olunacak büyük eserler yapılmıştır. Yağlı boya resim sanatının tarihi bu evrim tarihidir.
Yağlıboyanın Tarihsel Gelişimi
Jan van Eyck (1380-1441)
Yağlıboya ile resim yapımının Jan van Eyck tarafından bulunduğu söylenir, fakat yağlıboyanın bu büyük ressamdan öncede kullanıldığını biliyoruz. Ancak Jan van Eyck’ın bu tekniği olağanüstü bir mükemmelliğe ulaştırdığı kesindir.
Jan van Eyck Flemenk okulunun ilk dönem sanatçısıdır. 1422 ile 1424 yılları arasında La Haye’de çalıştı. 1425’te Burgundy dükünün saray ressamlığına getirildi. 1429’da Bruges’e yerleşti ve 1441’de bu kentte öldü.
Bir gün genç Jan, tempera ile yaptığı ve üzerine yağ sürüp kuruması için güneşe bıraktığı bir resmin boyalarının çatladığını üzülerek gördü. Bunu izleyen aylarda sanatçı, gölgede kuruyan bir yağı bulabilmek için araştırmalar yaptı. Pek çok deneyden sonra aradığı şeyi buldu. Bu madde bezir yağı ve “beyaz Bruges verniği” karışımından oluşuyordu. Sanatçı bu karışıma boya pigmentleri katıyor; kalınlığı inceliği duyarlılıkla denetlenebilen, rötuş yapmaya olanak tanıyan, yavaş kuruyan bir boya elde ediyordu.
Van Eyck sadece yağlıboyayı mükemmelleştirmekle kalmamış, onu üstün üstün bir düzeyde kullanmayı başarmıştır. Alttaki resim (Resim 4) 500 yıldan önceki bir tarihte, 1434 yılında Jan van Eyck tarafından yapılmıştır. Buradaki baskı çok başarılı olmamakla beraber, orijinal resme de uymamaktadır. Orijinal resim kendini mükemmel bir şekilde korumuştur. Renkler yeni sürülmüş gibidir ve tüm detaylar yeni yapılmış bir işin tazeliğini ve parlaklığını taşımaktadır.
Van Eyck’în resimleri, bir sanatçının teknik becerilerini sergileyen resimlerdir. Işığın nesneler üzerindeki hareketi büyük bir incelikle gösterilmiştir. Kumaşlar, yer döşemesi, çiçekler vb. en ince ayrıntılarla görülürler. En başarılı portrelerinden birinde sanatçı imzasının yanına Latin diliyle “yapabileceğimin en iyisi” diye yazmıştır.
Jan van Eyck ile dönemin diğer Felemenkli ustası Hugo van Der Goes ve Rogier van Der Weyden kuzey rönesansının yeni gerçekçi görünüşünü yansıtan ressamları temsil ederler. Van Eyck’e göre “kadınlar ve erkekler, ağaçlar ve kuşlar gerçekte görüldüğü gibi resimlenmelidirler” Ressamların gerçekçiliğe bu yönelişinde, Felemenk ve Hollanda okulunun büyük resim geleneği doğdu. Memling, Bouts, Bosch, Breughel, Rubens, Van Dyck ve Rembrandt bu iki okulun temsilcileri olan büyük ressamlardandır.
Felemenk okulunun etkileri, bu okulun coğrafi bölgesiyle sınırlı kalmadı. Kuzey İtalya ve İspanya’daki Rönesans resmini de etkiledi. Hatta bazı yazarlar Velanquez’in de belirli felemenk yapıtlarını, bunların arasında Van Eyck’in bazı yapıtları da vardır.
Leonardo da Vinci (1452-1519)
Yağlıboya İtalya’ya Felemenkli ressam Gentli Justus tarafından tanıtıldı. 1452’de Floransa yakınlarındaki Arno Vadisi’nde doğan Leonardo da Vinci bu yeni tarzı benimseyen İtalyan ressamları arasındaydı. Sanat çıraklığına Floransa’da ressam ve heykelci Andrea Verrocchio’nun atölyesinde başladı. Botticelli, Perugino, Ghirlandaio ve Flippino Lippi, kısaca gelmiş geçmiş en parlak sanatçı kuşağı, genç da Vinci’nin atölye arkadaşları arasındaydı. Leonardo yirmi yaşına geldiğinde Floransalı usta ressamlar kütüğüne kaydedilmişti.
Leonardo pek çok alanla ilgileniyordu: Mimarlık, müzik, hidrolik, jeoloji, botanik, anatomi... ve tabii ki resim
Leonardo Trattato della Pittura (Resim üstüne inceleme) adlı ünlü kitabında şöyle yazar: “Resimlerinizde kaba dış hatlar kullanmayın. Bunları inceltir, yumuşatın. Gölge ile ışığın birleştiği yerde renkler bir çizgi şeklinde değil, bir duman bulutu gibi olsun”. Sfumato tekniğinin devrim yaratan ilkeleri bu sözcükler içinde yer almaktadır. Sfumato, figür ve objelerin dış hatlarını, resmin atmosferi içine kaynaştırılmasıdır. Leonardo’nun çalışmaları objeler arasındaki havanın varlığını ve fonun yani arka planın giderek kaybolmasını (bu olay hava perspektifi olarak tanımlanır) gördüğümüz ilk resimdir. Bu sonucu elde etmek için büyük sanatçı olağanüstü çaba gerektiren bir teknik geliştirmiştir. Renklere saydamlık kazandıran bu teknikte, saydamlık istenen renk üzerine sulandırılmış ince bir boya tabakası sürülerek, resim detayları solgunlaştırıp zorlukla görülebilen bir duruma getirilene dek uğraşılır.
Picasso (1881-1973)
Picasso yirminci yüzyılın büyük bir devrimcisidir. Picasso, Fransız ressamı Georges Braque ile birlikte modern sanatın en etkili üsluplarından biri olan “Kübist” resmi keşfetti. Ama buluşun yeteneği hiç eksilmedi ve uzun sanat yaşamı içinde büyük hayal gücü ile yeni formlar ve renkler ortaya çıkardı.
Picasso’nun formlara uyguladığı deformasyon, onun resim çizmedeki beceriksizliğinin sonucu değildir. Kübist resimlerinden önce Mavi ve Pembe dönemlerinde yaptığı geleneksel alışkanlıklara uygun renkler ve konulardaki resimleri, bize onun yeteneklerini kanıtlayan yapıtlardır.
Hiçbir kuralı olamayan ressam dendiğinde Picasso akla gelmelidir. İlk bakışta resimleri karmakarışıktır: Düzeltmeler, biri biri üstüne binen renkler, kompozisyondaki iç içe geçişler...
Picasso daima kendi sanatçı içgüdülerine uymuştur. Ama bu içgüdü çalışmalarında gerekirse doğruluktan fedakarlık etse de daima yüksek bir resimsel güce yer veriyordu.
Yağlı boya resim tekniği ve uygulaması, çok çeşitli araç ve gereçlerin kullanımını gerektirir. Bunların bazıları tarih boyunca pek az değişmiştir. Bazıları ise önemli değişmeler geçirerek geliştirilmiştir. Hangi gereçlerin bulunabildiği, hangilerinin vazgeçilmez, hangilerinin isteğe bağlı olduğunu ve nasıl kullanıp nasıl saklandıklarını bilmemiz önemlidir.
Yağlı Boya
Günümüzde amatör yada profesyonel bir sanatçı kendi boyalarını kendisi mi yapmalıdır? Çoğu öğretim görevlisinin buna cevabı “Hayır” dır. Ama yine de bazıları çok şükür ki pek azı ticari olarak üretilen boyaların kalitesinde kesin bir garanti olmadığını ve bunları kullananların çalışmalarını gelecekte bozulmuş olarak bulma riski olduğunu iddia eden, artık modası geçmiş bir fikirde ısrar edeceklerdir. Ama bu “uzman”ların sözlerini doğrulamak için ünlü ressamlara danıştığınızda günümüz sanatçılarının kendi boylarını yapmadıklarını, bunları kaliteli malzeme satan belirli mağazalardan aldıklarını görürsünüz. Ama yine de boya yapımı konusunu biraz bilmede yarar vardır.
Eski belgeler, kitaplar ve uzman Maurice Boussetvan, Eyck’ten Goya’ya – Leonardo, Tiziano, Raffaello, El Greco, Rubens, Rembrandt ve Velazques dahil en eski ustaların atölyelerinde sanatçının boyalarını hazırladığı bir oda olduğunu söyler. Bu “mutfak”ta yada laboratuardaki raflarda üzeri etiketlenmiş pigment yada boya tozları kavanozları dururdu. Bu etiketlerdeki isimlerin bazıları bugünün imalatçıları tarafından da kullanılmaktadır: Kurşun beyazı, Napoli sarısı, zümrüt yeşili, ultramarin mavisi. Onların yanında toprak kaplarda veya şişelerde bezir yağı, fıstık yağı, bal mumu ve reçine gibi adlarda bir dizi madde görülebilirdi.
Bu köşede yanan bir şömine bulunurdu. Rafların yanında üzerine bir taş yerleştirilmiş sağlam bir masa yer alırdı. Taşın yanında havanlar, tokmaklar, spatüller, fırçalar yer alırdı. Ressam bu masa üzerinde bugünün sanatçısının da yapabileceği temel yöntemleri uygulayarak boyaları yapardı.

 

Yağlı Boya Yapımı
Yağlı boya yapımı çok zor değildir. Sorun, pigmenti (yani toz halindeki boya maddesini) bezir yağı içinde sulandırmak ve mermer bir yüzey üzerinde ezmektir.
Eski büyük ustalar için güç olan şey saf ve kaliteli ürünler bulamak ve renk sabitliği, sertlik, dayanıklılık açısından güvenilebilir bir boya formülünü keşfetmekti. Her sanatçının kendi formülleri vardır. Leonardo da Vinci, çeşitli yağlar denerken, Dürer fıstığı yağını kömür filtresinden geçiriyor; Tiziano lavanta çiçeği esansı ve güneşte rengi açılmış haşhaş yağı; Rubens kopal reçinesi, haşhaş yağı ve lavanta çiçeği esansı kullanıyordu. Bunlar ev bunlar gibi birçok yöntem büyük ustaların çalışmalarında kendi özelliklerini katıyordu. Bu işlemler on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Endüstri devriminin sonunda ilk boya fabrikalarını da ortaya çıkardı. Bunların bazıları deneyimsizlik nedeniyle çok kötü nitelikli boya ve renkler yaptılar. Bu yeni tüp boyaları ilk kullanan Emperyonist ressamların çalışmalarında lekeler, giderek değişen renkler, sarıya dönüşen beyazlar, yeşillenen maviler, siyahlaşan kahverengiler, siyenalar vb. görülür. Bu çeşit felaketler, geleneksel boya yapımı yöntemlerine dönmeyi haklı çıkarabilirdi. Ama bir ölçüde bu talihsiz olayların da bir sonucu olarak çağdaş boya yapımcıları ürünlerinin kalitesini giderek yükselttiler ve eski büyük ustaların kullandığı hammaddelerden de daha kalitelisini kullandılar. Böylece sorun çözüldü.
Günümüzde önde gelen marka boyalar, endüstri imalat yöntemleri ile üretilmektedir. Yapılan işlemler, geleneksel boya yapımında kullanılan yöntemlerle aynıdır. Toz pigment bezir yağı ile karıştırılır. Özel makinelerle ezilerek macun haline getirilip, tüplere doldurulur. Resim malzemesi sanat dükkanlarda satılır.

Renkler
Dünyamızı aydınlatan güneş sarı-yeşil ışığı prizmadan geçirilerek analiz edilirse kırmızı, turuncu, yeşil, mavi, sarı ve mor renklerden meydana gelen bir ışık kümesi olduğunu anlarız.
Ünlü bilginlerden Newton, bu renkleri bir daire üzerine yan yana sıralayarak ve daireyi hızla çevirerek güneşin renginin gerçekten bu renklerin kaynaşmasından meydana geldiğini ispat etmiştir. Bu dizi indigo=mora çalan mavi renkte yediyi bulur.
Fizikte güneş ışığını oluşturan bu renklere ana renkler denir. Fakat resim bilgisinde “ana renk” olarak tanınan ve kabul edilen bu diziden yalnız kırmızı, sarı ve mavi renklerdir. Çünkü diğer bütün renkler bu üç rengin birbirleriyle teker teker karıştırılmasıyla elde edilir.

Sarılar
Winsor & Newton, Schmincke, Le Franc & Bourgeois, Rowney, Reeves Academy ya da titan gibi önemli yağlıboya yapım kuruluşları, çok çeşitli renkte boya üretimi yaparlar. Bazı firmaların doksana yakın renkte boyası vardır ve belki on çeşit sarı bulmak mümkündür. Böylece özel isteklere uygun renkler bulmak mümkün olur ama hiçbir sanatçı bu renkleri kullanmaz. Bir sanatçının paletinde, on iki yada on dört renk bulunur. Yağlı boya resim yapımında standart olarak kullanılan boyaların başlıca özellikleri şunlardır.
Titan Beyazı: Bu beyaz boya son zamanlarda, geleneksel olarak kullanılan kurşun ve çinko beyazının yerini almıştır. Daha saydamsız ve güçlü bir boyadır.
Kurşun Beyazı: Kolayca kurur, çok saydamsız ve güçlüdür, fonların boyanmasına çok uygundur.
Çinko Beyazı: Kurşun beyazından daha soğuk bir renktir. Daha az örtücüdür daha az kurur.
Limon Sarısı: Bu boya bir Baryum Kromattır. Çok dayanıklı bir boyadır ve kullanımda beklenmedik bir zorlukla karşılaşılmaz.
Napoli Sarısı: En eski boyalardan biridir. Saydamsız ve iyi kurur. Oldukça zehirlidir.
Kadminyum Sarısı: Kadminyum Sülfit; güçlü ve yoğun renkli, oldukça yavaş kuruyan bir boyadır. İçinde bakır olanlar hariç tüm boyalarla karıştırılabilir.
Sarı Okr: Hidrohematit içeren saf ombra. Bilinen en eski boyalardan biridir, çok güçlü ve örtücü bir boyadır. Hızlı kurur ve her renkle karıştırılabilir.

Kırmızılar
Kırmızılar içinde en dikkati çeken renkler açık toprak renkleridir. Bunlar sarı okr ile birlikte şimdiye kadar bilinen en eski renklerdir. En çok kullanılan kırmızılar siyenalar, kadminyum kırmızısı ve alizarin kırmızısıdır.
Saf Siyena: Adını aynı adı taşıyan İtalyan şehrinden almıştır. Hidrohematit içeren saf toprak rengidir. Karıştırılması kolay ve pratik bir renktir. Eğer çok yağ karıştırılarak sulandırılırsa siyahlaşabilir; bu nedenle büyük alanları örtmek için uygun değildir.
Yanık Siyena: Saf siyenanın ısıtılarak kavrulmasıyla elde edilir. Saf siyenaya benzer özellikleri olsa da kolayca kararmama gibi üstünlükleri de vardır. Venedikli büyük ustalar tarafından çok kullanılmıştır.
Vermillion: Çok parlak bir renktir. İyi bir örtücüdür, ama yavaş kurur. Uzun süre güneşte kalırsa kararmaya başlayabilir.
Kadminyum Kırmızısı: Bir kadminyun sülfür selen bileşimidir. Güçlü parlak bir renktir; iyi örtücüdür. Bakır içeren renkler dışında her renkle karıştırılabilir.
Garans Kırmızı: Alizarin kırmızısı olarak ta tanımlanır. Çok kuvvetli bir tonda olan bir laktır. Parlak ve saydam bir renktir ve yavaş kurur. Karıştırıldığında çok zengin ve çeşitte mermer, pembeler ve kırmızılar verir.
Yeşiller ve Maviler
Permanent Yeşili: Bu renk krominyum oksit ve kadminyum limon sarısı karışımıdır. Çok kullanılan ışıklı bir renktir.
Yeşil Ombra: Sarı okrun bir türevi koyu haki bir gridir. Bilinen en eski renklerden biridir.
Emerald Yeşili: Zümrüt yeşili veya viridyan adlarıyla da bilinir. Bir hidrokrominyum hidrooksittir. İlk kez 1838’de Paris’te elde edildi ve 1859’da satışa çıkarıldı. Tonal zenginliği ve bu renkten üretilen renk dizilerinin kalitesi nedeniyle yeşillerin en güzeli olduğu söylenir.
Kobalt Mavisi: Bu renk kobalt siyahı, alüminyum oksit ve fosforik asit bileşimidir. 1802’de Fransa’da keşfedildi. 1870’te İngiltere’de artistik bir renk olarak kullanıldı. Kullanımında sınırlama olmayan metalik bir renktir. Çabuk kuruyan bu renk tamamen kurumamış hiçbir renk tabakasının üzerine uygulanmamalıdır.
Ultramarin Mavisi: Ultramarin, tüm boya pigmentleri içinde en çok beğenilen renktir. Lapis lazuli denen yarı değerli bir taşın ezilmesiyle elde edilir. İlk kez on ikinci yüzyılda Avrupa’da kullanılmıştır. Bundan çok daha fazla kullanılan yapay ultramarin mavisine Fransız ultramarini denir. Yapay ultramarin mavisi alüminyum, silikon, soda ve kükürt karışımıdır.

Prusya Mavisi: Bu renk potasyum ferrosiyanid ve kuvvetli bir renk gücü vardır. Transparan bir renktir ve iyi kurur.
Kahverengiler ve Siyahlar
Saf Ombra: Saf siyenaya benzeyen ama yapısında daha çok magnezyum bulunan bir toprak rengidir. Çok az yeşile kaçan bu renk, kullanımında çok fazla sorun çıkarmaz ve çok hızlı kurur.
Yanık Ombra: Saf ombranın ısıtılarak kurutulmasıyla elde edilir. Saf ombradan çok daha sıcak ve kırmızıya yönelik bir tonu vardır. Aynı zamanda çabuk kurur ve sonunda kararır.
Alman Ombrası: Bu renk içinde demir filizi bulunan saf bitümlü ombradır. Koyu kahverengi bir görünümü vardır. Çok yavaş kurur ve sadece glasi amacıyla çok ince bir tabaka halinde sürülür yada rötuşlaşmada kullanılır.
Fildişi Siyahı: Tüm siyahların en çok kullanılanıdır. Ezilmiş kemiklerin ısıtılıp kavrulmasıyla elde edilir. Fildişi parçalarından yapılan çok güzel bir türü de vardır. Koyu siyah bir renk verir.
Koyu siyah bir renk olduğundan, bazı ressamlar bu rengi, Prusya Mavisi, Yanık Ombra , Zümrüt Yeşili ve alizarın kırmızısı gibi çeşitli koyu renklerde elde ettiğini hatırlamak gerekir. Sanatçı böyle bir karışımla elde ettiği siyah rengin , yoğunluk derecesini, sıcağa ve soğuğa karşı eğilimini kontrol edebilir.
Yağlı Boyada Kullanılan Sıvılar
Yağlar
Yağlı boyada kullanılan renkler, toz boyaların bezir veya haşhaş yağı ile ezilerek macun haline getirilmiş ve kurumaları için kalay tüp içine konulmuşlardır. Fakat bununla beraber tüp içindeki boyalar da zamanla sertleşir. Böyle kurumuş ve sertleşmiş yağ ve terebantin ile tekrar ezilerek macun haline getirilebilirse de bunların kullanılmaması daha doğru olur.
Toz boyaları ezme için kullanılacak bezir ve haşhaş yağının çok temiz, saf ve havanın oksijeni etkisiyle bozulmamış olması gerekir. Yağları kullanmadan önce turnusol kağıdı ile kontrol etmek yerinde olur. Toz boyalar ezilirken fazla yağ kullanmamalı. Boyaların katılığı orta derecede olmalıdır. Çok cıvık olarak tablo üzerine sürülen renkler sonradan kararır ve tablonun renk ahengini değiştirirler. Bunun için ressamlar, boyaları kullanmadan önce onları bir sünger kağıdı üzerine koyarak fazla yağları yok ettikten sonra kullanırlar
Boyacılar, boyaların tüp içinde çabuk kurumamalarını sağlamak amacıyla toz boyalara çok yağ karıştırırlar. Bu hileleri belli olmasın diye de bu katışığa balmumu katarlar. Çünkü balmumu boyalara katılık verir. Bu suretle elde edilen boyalar da yağ ve bal mumu fazla bulunduğundan boyayıcı madde de azdır. Fakat boyacılar böyle bir katışığa biraz (anilin) boyası katarak, istenilen rengi elde ederek, sahtekarlıklarını gizlerler. Böyle tür boyalar kullanmaktan çekinmek gerekir. Çünkü tuval üzerine sürülen bu tür boyaların yağları zamanla tuval tarafından emilir ve üstte boya hissini veren renkli bir mum tabaksı kalır. Bu cins boyalarla yapılmış tabloların üzerinde sonra çalışıldığı zaman yeni sürülen renklerin alttaki bal mumu tabakasıyla kaynaşmadığı görülür. Bu ise üste sürülen renklerin sonradana çatlamasına neden olur. Daima az yağ ile ezilmiş boyalar kullanılmalıdır. Eğer resim yaparken boya katı geliyorsa fırça yardımıyla Gode’de bulunan haşhaş yağından katarak yumuşatmak kesinlikle çok yağlı boyaları kullanmaktan daha yararlıdır.
Esanslar
Eşyaların saydam ve buğulu görünüşlerini belirtmek, glase yapmak, çabucak taslak işlemek özelliğinde boyaları sulandırmak için, esanslar kullanılır. Resimde en çok kullanılan esans <Esans Terebantin>dir.
Esanslar hava ile temas edince reçineleşerek sararırılar. Esansların bileşiminde bulunan reçineler çabuk kurumadıklarından bütün tozların resim üzerinde toplanmasına ve dolayısıyla renklerin kararmasına neden olur. Bu sakıncalarından dolayı bunların yerine resimde petroller kullanılır.
Petroller
Resimde kullanılan petrollerin en ünlüsü “esans dö petrol”dür. Isıtılan petrolün buharını soğutmak suretiyle elde edilir. Esans dö petrol hava etkisinde kalınca hemen uçar ve hiçbir tortu bırakmaz. Bu deney beyaz bir kağıt üzerinde yapılırsa, gerçekten hiçbir tortu bırakmadığı görülür. Esans dö petrollerin bu uçuş özellikleri yapılışlarına göre değişir. Beş dakika, bir saat ve hatta birkaç gün içinde kuruyanları bile vardır.
Esans dö petrolün çabuk uçma özelliği, tortu bırakmaması kurumuş boya ve yağlara daha ok sızabilmesi, terebantine üstün tutulur. Gerçekten eski, kurumuş bir boya üzerine bir damla esans dö petrol damlatılsa tablonun ta arka tarafına kadar geçer. Öyle ki bununla karıştırılan boyalar, eski boya katlarının sonlarına kadar etki bırakır. Bu nedenle kurumuş tablolar üzerinde düzeltmeler yapılacağı vakit, tablonun yüzüne esans dö petrol sürülmelidir. Bu sayede yeni sürülecek boyalara sızar. Bu suretle eski boyalarla bağlantı sağlayan yeni boyalar kurudukları zaman çatlayıp dökülmezler.
Esans dö petrol, balmumunu da etkileyip onu erittiğinden ve balmumu taşıyan boyalarla önce çalışılmış bir tabloda yeniden çalışmak için kolaylık gösterdiğinden esans dö terebentinden daima üstün tutulur. Bununla beraber esans dö petrol bulunmadığı zamanlar taze terebantin kullanmakta sakınca yoktur.
Sigatifler
Boyaların bileşimine giren yağları kurutmak için kullanılır ki; bileşimleri manganez ve kurşun oksitin katışığından oluşmuştur. Boyaların içindeki yağların bir bölümü havanın oksijen ile sürünüme gelince çabuk kurur, diğer bir bölümü ise hemen kurumaz. Bunun için öncelikle çabuk kurumayan boyaların içine sigatif katılır.
Sigatiflerin sıvı ve katı olmak üzere iki türü vardır. Boyalara katı durumdaki sigatiflerin karıştırılması daha doğrudur. Çünkü bir boyayı kurutmak için gereken sigatifin miktarı kolay belli edilir. Eğer sigatif mavi olarak kullanılması arzu ediliyorsa esans dö petrol ile ezilmelidir.
Godeye konulan sigatife, esanslara batırıldığı gibi fırçayı her an batırmak doğru değildir. Sigatif ancak geç kuruyan boyalar için kullanılır.
Vernikler
Yağlıboyada kullanılan verniklerin temel maddesi reçinedir. Reçineler genellikle hidrojen, karbonit ve oksijeni kapsarlarsa da bu üç maddenin oranına göre o reçinenin cinsi de değişir. Reçineler içinde eridikleri sıvılara göre bölümlere ayrılırlar.
a) ispirtoda tamamıyla eriyen reçineler
b) sakız gibi soğuk ispirto ve esanslarda eriyen reçineler
c) ancak sıcaklığın etkisiyle eriyen reçineler.
İşte yağlı boyada kullanılan vernikler böyle değişik tür reçinelerin esanslar içinde eritilmesiyle elde edilir. Reçineyi yağda pişirerek yağlı vernikler ve bunlara balmumu katılarak retuş verniği yapılır.

PALET
Yağlıboya resimde kullanılan boyalar palet denilen ince ve hafif ceviz veya limon ağacından yapılmış bir yüzey üzerine sıralanırlar. En iyi paletler sert parlak ve hafif olanlarıdır. Ceviz, limon, akaju veya kontraplakın seçilmeleri bundandır. Bu tahtalar yüzeyleri zımparalandıktan sonra ve yağlarla bazı işlemlere tutulduktan sonra kullanmaya elverişli olurlar.
Paletlerin biçimleri ve büyüklükleri ödevlerine göre değişik olur. Fakat esas olarak dikdörtgen ve oval biçimdedirler. Paletin bir kenarında baş parmağın geçeceği büyüklükte bir delik vardır. Sol elin baş parmağı bu delikten sokularak, palet güzelce kavranır ve paletin altında serbest kalan parmaklarla kullanılacak fırçalar tutulur. Palet kullanılacağı zaman önce üzeri haşhaş yağı ile ovularak toz ve kirlerden temizlendikten sonra boyalar üzerine dizilmeli ve karıştırılmalıdır. Yağlı boyada paletin temizliği pek önemlidir. Resim yapıldıktan sonra paletin ortasındaki boya artıkları terebentinli bezle iyice temizlenmeli ve sonra üzeri haşhaş yağı ile ovularak tozdan uzak bir yere kaldırılmalıdır.
Fakat bu ancak uzun günler çalışılmayacak zamanlarda yapılır. Palet temizliği terk edilecek olursa paletin ortasında kuruyup kalan boya artıklarının çıkarılması olanak dışı kalacak ve bu suretle palet işe yaramaz bir duruma düşecektir.
FIRÇALAR
Boyaları palet üzerinde karuıştırma ve bu karışığı tuval üzerine sürme işi fırçalar aracılığı ile oluşur. Yağlı boyada kullanılan fırçalar biçim ve türlerine göre iki bölüme ayrılırlar
a) Biçimlerinme göre
1-) Ucu sivri olan fırçalar
2-) Ucu yassı olan fırçalar
3-) Ucu toparlak olan fırçalar
Bunların kullanılışları tabloda yapılması arzu edilen işe göre değişir.

b) Kılların cinsine göre:
1-) Domuzun yumuşak kıllarından yapılmış sert fırçalar.
2-) Soğuk memleketlerde yaşayan yumuşak tüylü sansar tüylerinden veya göl kenarlarında yaşayana samur hayvanlarının tüylerinden yapılmış yumuşak fırçalar.
BIÇAK VE GRATUVAR
Ressamlar boyalarını ezmek veya tuvale sürülmüş fazla boyaları kazımak için madenden yapılmış bıçak biçiminde gereçler kullanırlar.
Bunlardan birisi mala biçimindedir. Tuvale yanlış konulmuş bir boya rengi oradan kazımak ve çıkartmak için bıçak gibi kullanılır. Eski ressamlar boyaları doğrudan doğruya tuvale, bunları fırça gibi kullanarak sürerlerdi. İki ucu da keskin olan bu araca resim dilinde gratuvar denir.
Diğeri bıçak biçimindedir ki renkli toz boyaları yağda ezerek macun haline getirmek ve palet üzerindeki boyaları birbirine karıştırmak için kullanılır.
Kaynakça:
Garrard, Peter John. Yağlı Boya İle Resim Yapmayı Öğreniyorum İnkılap Kitapevi, 1992 Çağlarca, Saddetin. Yağlıboya Resim Tekniği, İnkılap Kitapevi
Parramon, M. Jose , Yağlıboya Resim Sanatı, Remzi Kitapevi

.

Ünlü Ressamlar / Çağdaş Sanat Akımları / Kübizm / Empresyonizm / En Değerli 10 Tablo / Ünlü Ressamların Ünlü Eserleri / Karakalem Çalışmaları