gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Düşünme Zamanı > Yazılar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Bir Öykü

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
zaman Açılır Kutu Gör
Moderatör
Moderatör
Simge

Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007
Konum: Ankara
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 724
  Alıntı zaman Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bir Öykü
    Gönderim Zamanı: 21-Nisan-2011 Saat 16:33
Bir Öykü
Müfettiş Bey...

Yağsız asansör kapısının gıcırdamasıyla kendilerine gelebildiler.
      Aradan geçen yılların boğduğu dirilikleri, yeniden vücut bulmuştu üzerlerinde. Bir kez daha düşünmek ne kaybettirirdi ki? Saçlarındaki aklar, Ceyhun beyi daha bir karizmatik, disiplinli bir iş adamı rolünde oynatıyordu şimdi. Süregelen tüm arkadaşlık dostluk bağları daha dünmüş gibi aynı heyecanla içinde bir yerlerde duruyordu. Kimi zaman tanımıyordu bu ilişkileri, kimi zaman bir gurbetin dönüşü kadar sevindiriyordu. Her seferinde yenilenen bir iklimde buluveriyordu kendini. İyi kötü, çirkin güzel, akıllı saf; tümü şimdi bir gülümsemenin sebebi oluyordu. Geçende gördüğü ilkokul sıra arkadaşı Avni’yi kahkahalarla anmıştı, kim bilir belki de asık suratlı müfettişin yırtılan pantolonuna gülüşlerinden yarım kalan kahkahanın devamıydı bu. Yine Kastamonu’da rastlaştığı Cüce Feyyaz, sinik bir hıçkırığa duygu yoğunlaşmasına sebep olmuştu. Böyle devam edip gidebilirdi, dünden kalan kırıntılar. Devam etmesi hoşuna gidiyordu, ne olsa bir gün sonra unutulacak bir anı neden yük olsundu ki? Zaman geçirmiş oluyor bazen de dost sohbetlerinde diline malzeme çıkıyordu. Geçenlerde bizim… diye başlayan yemek arakası sohbetleri.
      Ağlamayı da gülmeyi de bilen bu gözler birkaç saniye baktı birbirine, uzaklardan bir yerden bir fısıltı kadar yabancı geliyordu belki de birbirlerine. Bir diğer bakışlarında hücre arkadaşı iki mahkûmun birbirine olan tavırları kadar tanıdıktı. Her canlının bir isimle çağrıldığı âlemde bir türlü tutturamadı, bu iki yabancı-tanıdık kendi isimlerini. Saniyede ışık hızının üstünde işleyen zihinleri on yıl öncesine gidememiş nihayet ümitleri kesilmişti. Ayaza soğuğa aldırmadan tüm sinir uçları hararet yapmış bir vaziyette terlemeye başladılar. Sebepsiz bir sırıtma kadar doğal bir refleksti bu terleme. Anlatamadıkları bir esaretin günlerini saymışçasına asansörün bir an önce beşince kata ulaşmasını tüm kalpleriyle istediler. Bir kaçış olsaydı muhakkak kaçacaktı ikisi de lakin çelik bir duvardan nereye kaçılabilirdi ki. Güvenlik kamerasına baktı Ceyhun sonra yanıp sönen kat göstergesine hala üçüncü katta olmalarına inanmak gelmedi içinden. Yorgun biten bir günün ardından gelen karabasan dolu iğreti uykular gibi kaçınılası bir türdendi bu yolculuk. Kendini dışarıdan görmeyi isterdi acaba güvenlik kamerasını takip eden görevli kendinde panikatak nöbetlerinin olduğunu düşünüyor muydu ya da hemen karşısında duran bu zarif hanımefendi Ceyhun beyi korkak tırsak bir hanım evladına mı benzetiyordu. Bez mendilini aldı eline muhtelif yerlerini silmeye çalıştı. Bu da neyin nesiydi böyle acaba gecenin karanlığında bir rüyayı yarım bırakıp diğer bir rüyaya mı geçiş yapmıştı. Peki bu çantanın ne işi vardı elinde kendinin böyle bir çantası hiç olmamıştı ki. Bu sabah almıştı daha. Yok yok bu bir rüyaydı. İnsan rüyasında güzel bir iş çantası alabilirdi doğal olarak. ya bankamatikten çektiği para onu nasıl çekmişti kartının şifresini ezbere bilmesi olanaksızdı acaba uyku sersemi kalkmış küçük not defterine mi bakmıştı rüyasındaki parayı çekebilmek için.
        Düşündükçe saçmalıyorum galiba şimdi anlaşılır dedi hepsi son bulacak beşinci kata geldiğimizde eğer bir rüyaysa beşinci katta son bulmalı bu rüya. Nihayet dördüncü katta asansör duruverdi karşısındaki bilinmezlik indi asansörden son bir kez Ceyhun’un gözlerine baktı sonra kapanan otomatik kapıyla kayboldu gözden. Derin bir oh çekti. Kapı kapandığı anda, Azra dedi Azra bu tam kendisi cilve yapıyordu bu rüya oysa tüm rüyalar motomot düz bir çizgi halinde olmaz mıydı? Şimdi durup dururken yıllanmış bir hikâyenin mahzenden çıkmasına ne gerek vardı. Adını bile unutmuşken bu densizliği kim icat etti dedi.
        Kalakalmıştı…
        Düşünmek en büyük hamallık oluyor bazen bu öyle bir andı. Düşünmememsi yorum yapmaması gereken bir durumdu. Evi eşi işi çocukları saadeti tüm mutluluk metaları duyguları. Sebebsiz ve zamansız bir sahnede son bulabilir miydi. Olmadık zamanlarda geliyorsun ey tesadüf, tesadüflere inanmayan bir insan olarak neden bu kelime dökülüverdi ki dilinden. Dille söyleneni akıl kabul etmiş demekti bunu en iyi kendisi biliyordu. Bu karşılaşmamın adını tesadüf koyabilmişse mutlaka bir sancı bir gözyaşı vardı bu yeni inanç kavramında.
        Uzun uzun anlatmamalıyım biliyorum Ceyhun’un mutlu kalabilmesi için yazan yazar dahi bu öyküyü sadece tesadüf eski bir tanıdık deyip geçmeli bu karşılaşmaya. Çünkü bu öykü anlatılırsa bir efsanedir. Mutlaka bu tarz öyküleri ele alan bir yazar sonunda mutsuzluk ya da geç kalınmışlık, talihsizlik temini yoğurur kahramanı Ceyhun üzerinden. Şimdi başa sarsak hiç binmese mesela Ceyhun asansöre Azra ile hiç karşılaşması gün nasıl geçebilirdi. Merdivenden geç kaldığı için hızlı adımlarla çıkardı beş kat çıktığı için terlerdi, etkisiz deodorantı sebebiyle ter kokusu iş arkadaşlarını rahatsız eder haliyle bu durumdan kendisi de rahatsız olurdu. Akşam bir güzel duş alır yemek sohbetinde konuşulacak konu belirlenmiş olurdu. Evet, görüldüğü üzere normal geçen günler rafına konulabilecek bir öykü.
       İşte tam burada yazılmaya değer görülebilecek bir öykünün taşıması gerek vasıflar ortaya çıkıyor değil mi? Belki de Ceyhun’un günü normal geçmişti. Hiç Azra ile karşılaşmamıştı. Ya da kim bile bilir Azra diye bir isim yoktur muhayyilesinde. Oysa biz olmayan bir kişi üzrinden Ceyhun beye acı çektireceğiz. Sizce buna değer mi, bence değer bu bir alışkanlık değil ben de yani yazmasam da olabilecek bir iş. Ama bizim sorunumuz 21.yüzyıl Dünyasında sosyal hayatın kısıtlılığı ve törpülenmiş ikili ilişkiler bizi hayali kahramanlar üzerinden, bir mesajı gerçek hayata yakınlaştırabileceğimiz kadar yakınlaştırmak. Günümüz yazar ve sanatçılarının bu bunalımı atlatmalarının tek yolu şehirlerden daha doğal ortamlara yönelebilmek.
      2 gün önce dört gözle ve korkuyla beklediğimiz müfettiş nihayet teşrif buyurdu. Korktuğum kadar kötü geçmedi teftiş çok beyefendi bir insandı kendisi. Mütevazı bir şekilde birkaç öğüt verdi hepsi o. Tam da derin bir oh çekmişken. Bir kahkaha ki akıllara zarar. Tüm sınıf gülmekten kendini alamıyor. Müfettiş bey bana tahtada kazanım tablosunun nasıl yapılması gerektiğini gösterirken patladı bomba. Döndüm iki kere ikaz ettim, çocuklar dersimizle ilgilenelim. Yok yok anlamıyorlar ak saçlı boylu poslu, kaytan bıyıklı müfettiş belki benden sakınırlar deyip bir kez de o susalım çocuklar diye ikaz etti. Etti etmesine de anlayan kim; sınıfın en haşarı öğrencisi Yusuf’un kafası tavana değecek gülüyor mu kişniyor mu bellisiz. Tam sinirlerimiz gerilmişken kurtarım zil çaldı bir oh daha.
      Ertesi gün taş kesilmiş bir öğretmen. Barut fıçısı kadar kızgın girdim sınıfa. Tek tek sordum sınıfa neden güldünüz beni rezil ettiniz. Ne yaptığınızın farkında mısınız? Tabi sözde soru cümlesiymiş gibi dilimden dökülenler, tık yok sınıftan. Biraz sonra Fen Bilgisi öğretmenimiz geldi sınıfa hayırdır ne oluyor diye sorunca dün yaptıklarının hesabını soruyorum dedim. O da başladı gülmeye son raddesine gelmişti ki sabrım. Müfettişin pantolonu yırtılmış ya dedi, ona gülüyorlar. Eşekten düşmüş karpuz klişesi cukkadan oturdu yüzüme. Ne yapacağımı bilemeden çıktım sınıftan ben de gülmeye başladım tüm gücümle, ama ne komik bir durum.
      Yukarıdaki öykümüzde bahsettiğimiz Ceyhun Bey’in arkadaşı Avni’yi andığında kahkahalara boğulma sebebi olan müfettişin yırtılan pantolonuna gülüşlerinin yarım kalmasını tamamlayan kahkaha aslında yazarın, yani benim hayali bir duruma biçtiğim kaftanın gerçek bir izdüşümü.
      Hal böyleyken hayali yazılarda dahi bir gerçekliği anımsatmak kaçınılmaz bir durum. Adı tekniği ne olursa olsun. Bizce rengarenk bir dünya: yazmak ya da okumak.

Doğru yerdesiniz...
gelisenbeyin.net'tesiniz...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz