30 Ağustos Zafer bayramı |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: 30 Ağustos Zafer bayramı Gönderim Zamanı: 30-Ağustos-2017 Saat 11:14 |
Bizlere bağımsızlığımızı armağan eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları şehitlerimizi saygı ile anıyor, tüm ulusumuzun 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.
|
|
zaman
Moderatör Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007 Konum: Ankara Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 724 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 30-Ağustos-2013 Saat 13:02 |
Zafer bayramı kutlu olsun..
|
|
By_Beyin
Moderatör Kayıt Tarihi: 08-Ocak-2007 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 388 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 30-Ağustos-2010 Saat 00:05 |
Zafer bayramımız kutlu olsun.
|
|
Süper Beyin
Moderatör Kral Mod. Kayıt Tarihi: 21-Mart-2008 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 461 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 29-Ağustos-2008 Saat 22:29 |
Herkesin 30 Ağutos Zafer Bayramı Kutlu Olsun.!!
|
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 29-Ağustos-2008 Saat 20:47 |
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
GÜNÜN ANLAMI VE ÖNEMİ Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu. Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Böy-lece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü"nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu'da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, or-dularına: "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi. Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld". İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal'in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline "dur" diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 25-Mayıs-2007 Saat 21:31 |
30 Ağustos Zafer bayramı
Türk tarihi zaferlerle doludur. Ama 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı, Türk ulusunun yeniden dirilişidir. Malazgirt Savaşı’yla (1071) 26 Ağustos’ta Anadolu’nun Türklere kapıların açan kahraman ordumuz; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle de Anadolu topraklarının Türk Vatanı" olduğunu önünde durulmaz bir iradeyle düşmana ispatlamıştır. Ve yine ulusumuzun iradesiyle Cumhuriyet kurulmuştur. Atatürk, ünlü "Nutuk"unda Kurtuluş Savaşı’nı anlatır. Her Türk yurttaşının okuması gereken Nutuk (Söylev)’da Atatürk savaşa nasıl hazırlandığımızı da anlatmaktadır. O’ndan öğrendiğimize göre: Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı ve İnönü Savaşları kahramanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa büyük bir gizlilik içinde taarruz planlarını hazırlarlar. 1922 Ağustos ayında Türk Ordusu taarruza geçmek için, Kurmay heyeti’nce karar verilir. Mustafa Kemal, İsmet Bey, Fevzi Çakmak ve diğer paşalar ile kurmaylar; savaşı yönetmek üzere Kocatepe’ye gelirler. 26 Ağustos sabah, saat 05.30’da Türk topçu birlikleri Afyon’un güneyinden düşman siperlerini ateşle vurmaya başlar. Ardından piyadeler hücuma geçerler. Planlandığı gibi Büyük Taarruz devam eder ve düşman gerilemeye başlar, bozguna uğrayarak ikiye ayrılır. 30 Ağustos’a kadar düşman ordusu çembere alınır. 30 Ağustos sabahı, 1. Ordu ve avcı hatlarını ile 4. Kolordu’yu denetleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa; saat 14.00’da Aslıhanlar yakınındaki "Komuta Karargâhından taarruz emrini verir. Dumlupanır’da ordumuz düşmana son darbeyi vurur. Düşman askerleri kaçmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa; kaçan düşman askerlerini kovalamak için, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" komutunu verir. Yunan Başkomutanı General Tikopıs dâhil çok sayıda esir alınır. Şahlanan Türk Ordusu düşman güçlerini İzmir’e kadar kovalar. 9 Eylül 1922 günü Türk Ordusu İzmir’e girer. Batı Anadolu’yu yakan yıkan düşman kuvvetleri canlarını zor kurtararak, geldikleri gibi gemilere binerek giderler. 30 Ağustos 1922 tarihi, Türk ulusunu esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla çocuğuyla, ordusuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve ulusal benliğini kurtardığı ve Zafer Destanı’nın yazıldığı gündür. Bu mutlu günde, zaferi bize yaşatan Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman Türk Ordusu’na şükran ve minnetlerimizi sunarken, ulusumuza da Zafer Bayramı kutlu olsun... ZAFER BAYRAMI - ŞİİRLER ZAFERDEN DÖNENLERİN TÜRKÜSÜ Anneler dindiriniz gönlünüzün yasını, Düşman kanıyla sildik palamızın pasını... Yeniden çizmek için vatan haritasını Hep ateşten ve kandan bir sahneye çevirdik Gökleri çatırdayan bir vatan parçasını. Anneler, ağlamayın dönmeyenlerinize, Yurda saldıranları getirdik işte dize. Şu dağların üstünden yol ararken denize Çöktü hücumumuzdan düşmanla dolu dağlar, Gökler genişleyerek denizler geldi bize. Biz, taze kanların hürriyete katan Bir nesliz, ülkemizde biziz biricik sultan, Tan yeri nur alıyor gururlu alnımızdan, Karşımıza çıkmayın başı dumanlı dağlar, Bizden zafer müjdesi bekliyor anavatan. Kemalettin KAMU KOCATEPE Bir ulusta kan kaynamış Ağustos’un sıcağından. Nabzı odur, gündüz gece Vuruyor tarih içinde. Çaldıran’dan Yavuz ağmış, Malazgirt’ten de Alpaslan. Alnından onlar öptükçe Yürüyor tarih içinde. Boz kalpağıyla kar yağmış Altın saçıyla gün vuran Bir canlı Kocatepe O. Duruyor tarih içinde... Ay-yıldızı gökte doğmuş Yerde al kanla yuğrulan Bayrağı öpe öpe O. Sarıyor tarih içinde Behçet Kemal ÇAĞLAR 30 AĞUSTOS Bugün güneş sevinçli, gülümsüyor yurduma, Vatanı saran düşman ermiş muradına, Bakın nasıl kaçıyor hiç bakmadan ardına, Zafer Türk milletinin, kavuştu öz yurduna. Dört yıl gece gündüz savaşmıştık durmadan, Rahat nefes almadık vatanım kurtulmadan, Önümüzde altın saçlı ay bakışlı kumandan, Düşmanları mahvettik silahımız olmadan. Kadın, erkek yan yana, taş, değnek, kürek ile Düşmanları kovarken tepeler geldi dile, Ölüm korkusu yoktu, ölürken bile bile, İşte bu ruh bizleri destan etmiş dillere. Nazile Demir 30 AĞUSTOS Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos İçime bir ordu havası dolar. Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos, Bayrak imil imil, geçer ordular... Geçer tunç adımlar demir göğüsler, Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar, Hepsinin alnında zaferden süsler. Geçer hayalimde bir bir alaylar. Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al, Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler... Yangınlar üstünde ince bir hilal!.. Yaralılar düşe kalka geçerler. Çılgın bir istekle bu şan akını Afyon’dan, izmir’e kadar çağıldar. Unutmuş at gemi, kılıçlar kını, Can canı unutmuş zafere kadar. Ne var bu dünyada sana yakışan, Alnında bir zafer sabahı kadar; Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman, Sana zafer kadar yakışan ne var? Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos, İçime bir zafer havası dolar. Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos, Bayrak imil imil, geçer ordular... Ahmet Kutsi TECER ZAFER BAYRAMI (30 Ağustos) KOCATEPEDEN İZMİR’E Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun asıl muharebe birliklerini inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı, yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine vasıta olmak görevimi durmadan ve sürekli bir şekilde yerine getireceğim. Başkumandanlığa tekliflerde bulunulmasını cephe kumandanlığına emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikri güçlerini, kahramanlık ve vatanseverliğini, birbirleriyle yarışırcasına göstermeye devam eylemesini talep ederim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri! Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkumandan Mustafa Kemal 1 Eylül 1338 (1922) ATATÜRK’TEN BİR ANI BİR GÜN YANILMIŞIM 25 Ağustos günü Mustafa Kemal, Keçiören’de yakın arkadaşları ile bir arada idi. Çok yorgundu. Gece yarısı toplantıdan ayrılacağı sırada, arkadaşlarına: - Düşmana hücum haberini aldığınız zaman hesap ediniz. Onbeşinci gün İzmir’e varacağız, dedi. Bu kadar kısa zamanda hem düşmanın yenileceğine, hem de ta İzmir’e varılacağına kimse inanmıyordu. Dudak bükenler, gülümseyenler oldu. 26 Ağustos sabahı Gazi, o büyük buyruğu verdi: - Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! Buyruk yerine getirildi. Türk orduları 9 Eylül günü İzmir’e girdiler. Ankara’ya dönüşte coşan, kabaran halkla birlikte, arkadaşları da Gazi’yi karşılamaya gelmişlerdi. Onlara döndü: - Bir gün yanılmışım, dedi. Çünkü İzmir’e on beş günde değil, on dört günde varılmıştır. (Falih Rıfkı Atay) ATATÜRK ANLATIYOR BÜYÜK TAARRUZ KARARI Atatürk, Büyük Taarruz’a hangi koşullar altında, nasıl karar verdiğini "Nutuk"ta şöyle anlatır: "Saldırı için tekrar cepheye gitmeden önce, Ankara’da çözülmesi gereken bazı sorunlar vardı. Hükümet üyelerine saldırı emri verdiğimi açıklamamıştım. Artık resmen onları haberdar etmek zamanı gelmişti. Bakanlar Kurulu toplantısı yaparak içişleri, dışişleri ve askeri durumları görüşüp tartıştıktan sonra saldırıya geçmek için görüş birliğine vardık. Başka bir sorun dana vardı. Bize karşı olanlar ordunun çöktüğünü, kıpırdayacak durumda olmadığını, böylece karanlık ve bilmezlik içinde beklemenin felakete varıp dayanacağını kamuoyuna yayarak uyandırdıkları yankılar, aslında düşmandan iyice gizlemeye çalıştığım saldırı kararının gizli kalması bakımından yararlı sayılabilirdi. Fakat bu olumsuz propagandalar en yakın ve bize inanmış kişiler üzerinde bile olumsuz etkiler uyandırmaya başlamış, onlarda da tereddütler uyandırmıştı. Bu arkadaşları da, yakında yapacağım saldırı hakkında aydınlatmam, altı yedi gün içinde düşmanın asıl kuvvetlerini yenilgiye uğratacağıma inandırmam gerekiyordu. Bu görevi de yaptım. Görüşeceğim kimselerle görüştükten sonra Ankara’yı terk ettim. Yalnız cepheye gidişimi birkaç kişiden başka bütün Ankara’dan gizledim. Benim kaybolacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta benim Çankaya’da çay ziyafeti vereceğimi de gazetelerle duyuracaklardı. Trenle yola çıkmadım. Bir gece otomobille Tuz gölü üzerinden Konya’ya gittim. Konya’ya gelmekte olduğumu orada kimseye telgrafla bildirmediğim gibi, Konya’ya varır varmaz telgrafhaneyi denetim altına aldırarak Konya’da bulunduğumun hiçbir tarafa bildirilmemesini sağladım. Amacım, durumu mümkün olduğu kadar dünyadan gizlemekti. Çünkü düşman ordusunu tümüyle yok edeceğimizden emindim. Bunu anlayıp düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin yeni girişimlerine meydan vermemeyi uygun buldum." FERAH BİR AĞUSTOS AKŞAMI — Gazeteye geldiğim zaman, Anadolu’nun birdenbire kapandığını söylediler, İstanbul ve Türkiye’nin işgal altındaki köyleri ile memleketin öbür kısmı arasında hiçbir ilgi kurmaya imkan yoktu. O sabahki heyecanımın şimdi bile gönlümü ürperttiğini duyuyorum. — Acaba Yunanlılar mı saldırıya geçtiler? — Belki de bizimkiler... — Canım biz saldırıya geçebilir miyiz? —Nasıl bir haber almalı idik? Bütün günümüz adeta merak sancısı içinde geçti, Sonunda İstanbul’da yayınlanan ilk rivayetler çıktı. Biz saldırıya geçmiştik ve başımızı Yunan ordusunun çelik kayalarına boş yere çarpıp duruyorduk. Türk Ordusunun bir saldırı savaşına giremeyeceği fikri bizim neslimiz için değişmez kararlardan birisiydi. Ordumuzun kahramanlığına bel bağlardık, fakat onun ancak dayanma mucizeleri verebileceğini sanırdık. Rumca gazetelerin haberleri ile merakımız biraz asalsa da, kaygımız ateş gibi yanıyordu. Saldırı sökmüş olsa, bir bildiri verirlerdi. Durduk mu? Geriledik mi? Ah, hiç olmazsa bir iki kasaba alsak da öyle dursak... Akşamüstü beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı. Büyükada’ya gidiyorum. Aydınlık, ferah bir ağustos akşamı... Köpüklü, uyanık ve neşeli bir deniz... Güverte tıka basa dolu... Türkçe konuşmayanlarda birbirinin sözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç bizi yıkmaya yeterdi. "Ne olmuştu?" diye sormaya korkuyorduk. Sormaya cesaret edemediğimiz sorunun karşılığı kendiliğinden yayılı verdi: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün karargâhı ile birlikte tutsak olmuş... Acı, insanları öldürmez derlerse, bu söze inanınız. Kalp denilen şeyin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben, o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim. Ölümü bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak, iki büklüm Köprü’ye indik. Bütün Türkleri yas İçinde bulacağımı sanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Bu gülüşler, bu çırpınışlar, bu el sıkışlar neydi? Meğer bütün karargâhı ile Başkomutan Mustafa Kemal değil, Yunan Başkomutanı Trikopis tutsak olmuş... Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara "İlk hedefiniz Akdeniz" olduğunu bildiren gündelik emri okurken duyduğum zevki duyamadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk. Ah Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim. (Falih Rıfkı Atay) |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |