Bir eğitimcinin insan beyini hakkında bilmesi... |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Bir eğitimcinin insan beyini hakkında bilmesi... Gönderim Zamanı: 07-Kasım-2010 Saat 14:14 |
Bir eğitimcinin insan beyini hakkında bilmesi gerekenler
Öğrenme ile beyin hücreleri arsındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar öğrenme sununda beyinde fizyolojik değişmeler gözlenmiştir. BEYİN Öğrenme ile beyin hücreleri arsındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar öğrenme sununda beyinde fizyolojik değişmeler gözlenmiştir. Doğumla birlikte insan beyninin belli bir düzeni vardır. Beyin gelişen bölümleri büyük ölçüde yaşamı sürdürmeye yönelik çalışır. Bumlar, beslenme, boşaltım, nefes alma, vücut ısınsı koruma ve uyumak gibi temel işleri kontrol ederler. Buna ek olarak örüntüleri araştırmamıza izin veren bazı temel kapasitelere sahiptir. Mesela, çok küçük bebekleri yüzleri tanıma yeteneği vardır. Gelişme yıllarında çok sayıda sinir hücresi bağlantısı vardır:( stukcki koufman ve koufman 1987) 1)Başlangıcı önemlidir: hayatın ilk beş yılı yetişkinin beyninin gelişmesinde çok önemlidir. 2)Öğrenme ve olgunlaşma ayrılamaz: anne, baba, oyuncaklardan oluşan çevreyle etkileşmede bulunduğumuz zaman gelişen beyin deneyimlilerimize bağlı olarak yeni bağlantılar oluşturur. 3)Ortam beyni fizyolojik olarak etkiler: yaşantı beynimizin fizyolojik yapısını ve işleyişini değiştirir. 4)Değişme zamana göre çeşitlenir: her beynin kendine ait bir hızı vardır. Sağlıklı beyindeki bağlantılar yaşam boyu kurulmaya devam eder. Hayatta olduğumuz sürece öğrenebiliriz 5)Dinlenme ve faaliyetler: etkili. Süreklilik arz eden ve uzun vadeli faaliyetler, yeterli derecede dinlenmiş bir beyin gerektirir. ERKEK KADIN BEYNİ Araştırmacılar dişi ve erkek farelerin beyinlerinde anatomik farklılıklar olduğunu göstermiştir. Carpus callasum, sol ve sağ yarı küreyi birleştiren bir köprüdür. Kadınlar bu köprüye daha fazla hücreye sahiptirler. Oldukça ilginç bir şekilde, erkek yaşlandıkça, asimetrisinin çoğunu kaybeder, kadınlar yaşı ilerledikçe ise, erkeklerdeki gibi sağ yarımkürenin baskınlığına doğru bir eğilim gösteririler. Bu farlılıklar önemsiz ve yoruma açıktır fakat eğitimciler bu yöndeki araştırmaları takip etmelidir. (diamond 1988, Wittrak 1980, beyin temelli öğrenme 2002: 21.32.33) SAĞ VE SOL YARIKÜRE Nörofizyolog psikologlar bir bireyde baskın olabilecek yarıküreye göre zihinsel ve kişilikle ilgili karakteristikleri ikiye ayırdılar. Sol Yarıküre Barkın Sözel ifadesi iyi, zaman bilincine sahip, öğrendiklerinin bir sıra takip etmesini isteyen bir öğrenendir, mantıksal ve analitik düşünmeyi takip eder, akılcıdır, sonuca bakar. Sağ Yarıküre Baskın [özel ifadeleri iyi kullanamaz, mükemmel bir uzamsal belleğe ve oldukça gelişmiş bir duygu kapasitesine sahiptir, parçalara bakmadan bütünü tecrübeye eğilimlidir. Bu yüzden, bu kişi sentezde ve sezgisel işlemede usta birisidir. ( Beyin temelli öğrenme, 2002: 3b ) BEYİN TEMELLİ ÖĞRENMENİN İLKELERİ 1. BEYİN PARALEL BİR İŞLEMCİDİR. İnsan beyni genellikle birçok işi birden yürütür (Ornstein ve Sobel 1987). İyi bir öğretim, beynin tüm yönleriyle işleyişini sağlayan öğrenci tecrübelerinin, bir orkestra gibi yönlendirildiği öğretimdir. Bu nedenle eğitim, bu düzenli yönlendirmenin gerçekleştirilmesini sağlayan kuram ve yöntemlere dayalı olmalıdır. 2. ÖĞRENME TÜM FİZYOLOJİYLE İLGİLİDİR. Beyin doğal kurallarına göre işleyen fizyolojik bir organdır. Öğrenme de nefes alıp verme gibi doğal olup kolaylaştırılabilir ya da engellenebilir. Baskı ve korku, beyni, rahatlık-sakinlik, zorlanma, sıkıntı, mutluluk ve hoşnutluktan farklı bir şekilde etkiler (Ornstein ve Sobel 1987). Fizyolojik fonksiyonlarımızı etkileyen her şey öğrenme yeteneğimizi de etkiler. Stres yönetimi, beslenme, egzersiz ve rahatlık, sağlıklı olmanın tüm diğer öğeleri gibi her yönden öğrenme süreciyle ilişkilendirilmek zorundadır. Reçeteli reçetesiz birçok ilaç, öğrenmeyi engellemekte olup bunların etkileri bilinmeli ve kullanımları kontrol edilmelidir. Alışkanlık ve inançlar da fizyolojik yönden etkilidir; bunlar değişime direnç gösterir veya onu yavaşlatırlar; giderek de kişilik özelliği hâline gelirler. 3. ANLAM ARAYIŞI İÇSELDİR. Anlamlandırma (tecrübelerimize anlam verme) ve bunun sonucuna uygun hareket etme gereksinimi kendiliğindendir. Öğrenme çevresi, tutarlı ve bilenen bir ortam sağlamalıdır; bu, sınıftaki davranış ve işleyişin amaçlarının bir kısmını oluşturur. Aynı zamanda ortamın, merakımızı, yenilik ihtiyacımızı, keşfetme ve tartışma/zorlanma isteklerimizi tatmin etmesi yönünden gözden geçirilmesi gerekir. 4. ANLAM ÖRÜNTÜLEMEYLE OLUŞUR. Örüntüleme (Nummela ve Rosengren 1986) bilintinin anlamlı organizasyonu ve sınıflandırılmasına işaret eder. Bir bakıma beyin, kendisine ait bu örüntüler oluşurken onları sezip anlamaya çalışan ve bu özgün ve yaratıcı yapılara anlam veren bir sanatkâr, bir bilgin gibidir (Hart 1983, Lakoff 1987, Nummela ve Rosenfield 1988). Beyin bu örüntüleri algılamak ve yaratmak için donatılmış olup kendine empoze edilen anlamsız örüntüleri de reddeder. Öğrenenler şu veya bu biçimde her zaman örüntülüyor, ya da algılıyor ve anlamlar yaratıyorlar. Onları durduramayız, ama yönlerini etkileyebiliriz. Hayal kurma/gündüz rüyası, eleştirel düşünme ve problem çözme gibi bir örüntüleme yoludur. Öğrencinin neyi öğrenmek zorunda olduğunu seçmemize karşın, istenen süreç bilintiyi öğrenciye zorla kabul ettirmekten çok beynin herhangi bir yolla örüntüleri özetlemesine izin verir olmalıdır. 5. ÖRÜNTÜLEMEDE DUYGULAR ÇOK ÖNEMLİDİR. Öğrenme kolaylıkla olmaz. Öğrendiklerimiz; ümit, bireysel beklentilerimizle yanlılık, öz saygı düzeyi ve sosyal etkinliklerimize dayalı duygu ve düşüncelerimizle etkilenip düzenlenmektedir. Duygular ve biliş birbirinden aynlamaz (Ornstein ve Sobel 1987; Lakoff 1987; McGuiness ve Pribram 1980; Halgren, Wilson, Squires, Engel Walter, ve Crandall 1985). Duygular da bilginin depolanıp hatırlanmasını kolaylaştırdığından bellek için çok önemlidir (Rosenfield 1988). Öğretmenler, öğrencilerin duygu ve tutumlarının dikkate alınması gerektiğini ve bunların sonraki öğrenmeleri belirleyeceğini bilmelidirler. Bilişsel ve duyuşsal öğelerin ayrılmasının olanaksızlığı nedeniyle, duyuşsal iletişim stratejileri kullanılarak ve öğrencilerle öğretmene yansıtma ve biliş ötesi süreç olanakları tanınarak okul ve sınıftaki duyuşsal iklim, kurallarına uygun bir şekilde yönlendirilip istenmelidir. Genelde tüm çevre, sınıf içi ve dışında karşılıklı saygı ve kabulün hâkim olduğu, destekleyici bir ortam olmak durumundadır. 6. BEYİN PARÇALARI VE BÜTÜNLERİ AYNI ZAMANDA İŞLER. Beynin yan yana bir yapısı olup sağ ve sol yarım küreler arasında açık bir farklılık vardır (Springer ve Deutsch 1985). Bununda birlikte, ister kelimelerle, isterse matematik, müzik veya sanatla uğraşıyor olsun, sağlıklı bir bireyin beyninin her iki yarım küresi arasında sıkı bir iletişim vardır (Hand 1984; Hart 1975; Levy, J. 1985). Bilginin gerek parçaları gerekse bütünü ihmal edildiğinde birey, öğrenmede aşırı güçlükle karşılaşmaktadır. Öğrenmenin birikimli ve gelişimsel olması nedeniyle iyi bir eğitim, zorunlu olarak bilgi ve becerileri zaman içinde yapılandırır. Bununla birlikte parçalar ve bütün, kuramsal olarak karşılıklı etkileşim içindedir. Birbirinden anlam çıkarır ve paylaşırlar. 7-ÖĞRENME HEM ÇEVRESEL ALGIYI HEM DE DİKKATİ GEREKTİRİR: Beyin doğrudan farkında olduğu, dikkat ettiği bilgiyi içerir, ancak dikkatin ötesinde bazı bilgi ve işaretleri de içerir. Bunlar bir sınıfta ilgi çekici olmayan gri duvarlar gibi birilerinin bakıp da coşku uyandırmak durumundadır, böylece, kontrol dışındaki uyaranlar da uygun bir şekilde öğrenilen konumun önem ve değeriyle ilişkilendirilmiş olacaktır. ( O’ Keefe ve Nade 1978) 8-ÖĞRENME HER ZAMAN BİLİNÇLİ VE BİLİNÇ DIŞI SÜREÇLERİ İÇERİR Öğrendiklerimiz, bilinçli olarak algıladığımızdan daha çoktur. Çevresel olarak algılana pek çok işaret bireyin özel dikkat ve etkileşimi olmaksızın bilinçaltı düzeyde beyne ulaşmaktadır. Aktif işleme*, örgencilere neyi nasıl öğrendiklerini gözden geçirme fırsatı verir ve böylelikle, öğrenmenin ve bireysel amaçların sorumluluğu üstlenmeye başlarlar. (Camplsell1989 s.203) 9- EN AZ İKİ FARKLI TÜRDE BELLEĞİMİZ VARDIR; UZAMSAL BELLEK SİSTEMİ – MEKANİK ÖGRENME SİSTEMİ Yeniden gözden geçirmeye gerektirmeye ve yaşantıların kısa süreli bellenmesine olarak veren doğal bir uzamsal bellek sistemimiz vardır. Dün akşamki yemekte ne yediğimiz hatırlamamız ezberleme tekniği gerektirmez. Diğer yandan, yalıtılmış bir ortamda işleme konan olgu ve pek çok pratik ve yenilem gerektirirler. Mekanik bellek, bağıntısız bilgiyi göreceli olarak depolayan sistemdir. Bilgi ve beceriler önceki bilgi ve güncel yaşantıdan uzaklaştığı oranda otomatik belleğe ve tekrar bağlı kalır. Bu bellek sistemini bir otomobilin fabrikasını stoklarıyla karşılaştırabiliriz. Ne kadar çok parça çeşidi varsa fabrika o oranda yenileme, üretim hatta yeni tasarımlar yapabilir. Eğitimciler ezber ağırlıklı öğretimde ustadırlar. Ezber bazen önemli ve kullanışlıdır. Genelde ise ezbere dayandırılan öğretim, öğrenmede, transferi kolaylaştırmaz. Ayrıca bazen anlamanın gelişimini engellemesi mümkündür. ( Bransford ve Johnson, 1972; Nadel ve Wilmer ve Kurz 1984) 10- BİLGİ VE BECERİNİN DOĞAL UZAMSAL BELLEKTE YAPILANDIRILIMADIĞI ZAMANN EN İYİ ŞEKİLDE ANLAR VE HATIRLARIZ. Kelime dağarcığı ve gramer dahil ana dilimiz etkileşimli yaşantılar yoluyla öğrenilir. Sınıf gösterimleri, projeler, ziyaretler, gerçek yaşantılar ve oyunların görsel tasvirleri, hikayeler, metaforlar, drama, tiyatro ve farklı konuların bütünleştirilmesi dahil pek çok gerçek yaşantının öğretmenlerce kullanılması gerekmektedir. Böylece güncel alanlarda daha çok bilgi toplanır. 11-ÖĞRENME ZORLANMA İLE ZENGİNLEŞİR, TEHDİT İLE ENGELLENİR. Beynin bir korku karşısında performansı düşer, uygun bir düzeyde zorlandığında ise üst düzeyde öğrenir. Öğretmen ve yöneticilerin rahat bir uyanıklık yaratmaları gerekir. Bu durum alt düzeyde bir korku ve üst düzeyde bir korku ve üst düzeyde bir zorlanma ortamı içinde genel bir ferahlık oluşturur. 12-HER BEYİN KENDİNE ÖZGÜDÜR. Duyularımız ve temel duygularımız dahil hepimiz aynı sistemlere sahip olsak da her beyin farklı bir şekilde bütünleşmiştir. Bunun yanında öğrenme, fiilen beynin yapısını değiştirdiğinden, daha çok öğrenme, daha çok kendine özgü olmadır. Bireysel farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Bireysel ilgiyi çekmek için öğrenme ortamına yeterince çok değişken sunulmalı ve hayatın karmaşıklığı yansıtılmasıdır.(beynin temelli öğren,2002: S.89.90.91.92)Gülten Ülgen -Çeviri Gülden Akar – Menekşe Yalvaç incelemesi |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |