PEYGAMBER AİLESİNİN SOFRASI |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
ramazan
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 21-Ocak-2007 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 117 |
Alıntı Cevapla
Konu: PEYGAMBER AİLESİNİN SOFRASI Gönderim Zamanı: 03-Mayıs-2008 Saat 16:01 |
Rasûlullah’ın sofrası yiyecekler bakımından fakir, fakat muhtaçlara yardım ve Allah’a şükür bakımından sofraların en zengini olmuştur. O’nun sofrasına haram hiç girmemiştir.
Hz. Peygamber, münferit yemek yemenin bereketli olmayacağını ve ailede topluca sofraya oturmak gerektiğini “Yemeği topluca yeyiniz, dağınık olmayınız, şüphesiz ki bereket topluca yemektedir.” şeklinde ifade etmiştir. Herkes gibi bazı yemekleri diğerlerinden daha çok sevse de, topluluk içinde beğenmediği yemeği kötülememiş ve kötülenmesini de yasaklamıştır. “Hoşlanmadığını bırak, onu başkasına haram etme” diyerek başkalarının arzularına saygılı olmak gerektiğini vurgulayıp, yiyeceklerin ziyan olmasını engellemiştir. Hz. Peygamber, iktisâdî kurallara son derece riayet etmiş ve ekmek, yemek israfına meydan vermemiştir. O, yere düşen lokmaların, yiyeceklerin insanlara zarar verecek maddelerden temizlenip yenilmesini söyleyerek tabaklarda yiyecek bırakılmamasına şahsen özen göstermiştir. Diğer yandan yemede ölçünün kaçırılmamasını tenbihleyip, “Hiçbir insan, karnından daha kötü bir kap doldurmuş olamaz.” buyurmuştur. Peygamber Sofrasında Sevilen ve Yenilen Yiyecekler: Hz.Peygamber, bal ve diğer tatlıları çok severdi. Et suyu ile yapılan bir çorbaya ekmek doğrayıp kaynatılarak hazırlanan tirit yemeği O’nun en çok sevdiği yemeklerdendi. Tam kıvama gelmemiş hurma ile karpuz yemek de hoşlandıkları arasındadır. Salatalığı tuzlayıp yemek de âdetiydi. Hiç söylemeye gerek yok ki, o devirde en çok yenilen et yemekleridir ve bu tür yemekler Hz. Peygamber’in aynen tirit gibi en çok sevdiği yemekler arasındadır. Peygamber Mutfağında Çekilen Sıkıntılar ve Sofra Tarzı: Vazifelerin en ağırıyla görevlendirilen Hz. Muhammed (sav) ve dolayısıyla O’nun ailesi sık sık geçim sıkıntısı içine düştüler. Büyük dâvânın tebliği, Hz. Peygamber’e şahsen geçim peşinde koşma imkânı vermiyordu. Aynı dâvâda O’na yardımcı olanlar da başlangıçta bu sıkıntıları çektiler. Sıkıntıların en başında şüphesiz ki yeterli rızkı temin edememe geliyordu. Hz. Peygamber kıt imkânlar ile ailesinin nafakasını sağlamaya çalışıyordu. Rasûlullah’ın ailesinin yiyecek bakımından çektikleri sıkıntılar ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hz. Peygamber’in açlıktan karnına taş bağlaması da bunlar arasındadır. Hâne-i Saadet hakkında bizlere geniş bilgiler sunan Hz. Âişe, Rasûlullah’ın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder: “Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.” Şüphesiz ki, bir defada çok çeşitli şeyler yememek sıhhat bakımından gereklidir. Fakat, Hz. Peygamber’in burada sadece tek şey yemesi, gıda maddeleri azlığından kaynaklanmaktadır. O’nun ekmek kalitesi hakkında ise Enes (r.a.) bize şu bilgiyi veriyor: “Rasûlullah, Allah’a kavuşuncaya kadar ince undan yapılmış ekmek ve kızarmış koyun eti yememiştir.” Bir kısım hadislerden ailede kepekli ekmek yenildiği ve fakat Peygamber’in hanımlarının, elekleri olmaması sebebiyle, ekmeklik una üfleyerek onu kısmen kepekten arındırdıkları ve böylece biraz daha has bir ekmek yaptıkları anlaşılıyor. Bu dönemlerde Kur’ân-ı Kerîm’de geçen; zeytin, nar ve incir gibi yiyeceklerin yetiştiği bölgelere daha henüz Müslümanların erişemedikleri anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber’in mutfak hizmetlerine gelince, O’nun hanımları yemekleri kendileri pişiriyorlardı. Meselâ: Safiyye’nin (r.a.) yemek pişirmesi meşhurdur. Hz. Âişe; “O’nun gibi yemek pişireni görmedim” diyor. Kaynaklarda Rasûlullah’ın mutfağında çalıştırılan herhangi bir hizmetçi câriyeye rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber’in eline sonradan hepsini âzâd ettiği bazı köleler ve câriyeler geçmiştir. Bunlar kısa sürelerde bağ-bahçe ve hayvan gütme işlerinde istihdam edilmişlerdir. Ev haricindeki işlerde istihdam edildiği anlaşılan bu köleleri Rasûlullah, çok kısa sürelerle elinde tutmuş olmalı ki kaynaklar onların gördükleri hizmetler hakkında fazla bir mâlûmat vermezler. Rasûlullah’ın aşçısının olmamasına karşılık ashaptan bazılarının aşçıları-ekmekçileri olmuştur. Meselâ: O’na on yıl hizmet etmiş olan Enes’in (r.a.) sonradan bile olsa bir ekmekçisi olmuştur. Muhtemelen Hz. Peygamber’in hanımları, ekmeklik unlarını, el değirmenlerinde kendileri öğütüyorlardı. Bizi bu düşünceye iten şey, kızı Fatımâ’nın (r.a.) babasından; ellerinin un değirmeninden nasırlaştığını öne sürerek kendisine bir hizmetçi köle verilmesini yahut satın alınmasını isteyip de O’nun bu talebinin, muhtaçların ihtiyaçları yüzünden, yatağa, Allah’ı tesbih edip yorgun gitmenin daha hayırlı olacağı düşüncesiyle geri çevirilmesidir. Altın ve gümüş kap-kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullah’ın sofra biçimini, O’na küçük yaşta 10 yıl hizmet etmiş olan Enes’ten (r.a.) dinleyelim: “Ben Hz. Peygamber’in küçük sahanlarda yemek yediğini, O’na ince undan ekmek pişirildiğini ve O’nun masada yemek yediğini bilmiyorum. (hadisi rivâyet eden Katâde’ye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevâben; (yer) sofralarında yiyorlardı, dedi.” Peygamber’in evinde hurma dal ve yapraklarından örülmüş hasırlar üzerinde yemek yenirdi. Ekseriyetle ağaçtan yapılmış eşya sandıkları, tabaklar, maşraba ve diğer mutfak eşyaları kullanılıyordu. Yemekten sonra Hz. Peygamber’in bir tavsiyesi olarak elleri kurulamada peçete ve havlu kullanılırdı. Hz. Peygamber’in Muhtaçlara Çıkardığı Sofralar ve Siyasî Sofraları: Hz. Peygamber, gerek Suffa’da barınan yersiz-yurtsuz fakirleri ve gerek diğer muhtaçları, açları, sadaka ve zekât gibi çeşitli imkânlardan faydalandırıyordu. Bazı durumlarda onlardan bir kısmını evine yemeğe götürür ve imkânı olan Müslümanlara da aynı şeyi yaptırırdı. Hz. Peygamber ayrıca Nadiroğulları ve Hayber arazilerinden şahsî idaresine geçen yerlerden sağladığı gelirlerden, elçileri ve siyasî heyetleri de ağırlıyor ve onlara yemek çıkartıyordu. Hicretin 9. yılından itibaren Medine’ye çok sayıda heyetler gelmeye başladı. Hz. Peygamber bunları misafirhanelerde barındırıyor ve onlara sofra çıkartıyordu. Heyetlere nelerin ikrâm edildiğini kaynaklardan öğrenebiliyoruz; Yemâme bölgesinden Hanîfe Halkı heyeti geldiğinde –ki kaynaklarda bunların 10 küsûr kişi oldukları kayıtlıdır- misafirhanede konuk edildiler. Kendilerine akşam-sabah; bazen ekmek ve et, bazen ekmek ve süt, başka bir zaman ekmek ve tereyağı, bazen de hurma ikram ediliyordu. Muhtemelen diğer heyetlere de, imkânlara göre değişiklik gösterse de, buna benzer şeyler ikrâm ediliyordu. Ebu Hureyre; akın akın gelenlerin ve misafirlerin çokluğundan dolayı Hz. Peygamber’in aç kaldığından söz etmektedir. Devlet gelirleri yeterli olmadığından Hz. Peygamber her yere yardım elini uzatmak zorunda kalıyor ve bu sebeple O’nun sofrası devlet adına evinin dışına da taşıyordu. Şüphesiz ki Arabistan’da herkesin olduğu gibi Peygamber ailesinin de en başta gelen besin kaynakları hurma ve arpadır. Hurma, yarımadada açlığa karşı bir teminat olmuştur. Süt de, en çok müracaat edilen bir içecektir. Hz. Peygamber’in bizzat avlusunda barınan davarlarının sütünü sağarak ailesine yardımcı olduğu vâkidir. Süt, diğer ailelerde olduğu gibi, Peygamber Ailesi’nde hurma ve arpa ekmeği gibi temel gıda maddesi durumundadır ve misafirlere de en çok ikrâm edilen içecektir. |
|
özveri
Moderatör Kayıt Tarihi: 02-Eylül-2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 131 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 02-Eylül-2008 Saat 23:00 |
Bizler şuan bolluk içinde yaşıyoruz,eski zamandaki insanlarda o şekilde yaşadılar sanıyoruz.ALLAH sonumuzu hayreylesin ..şu mübarek ramazan hürmetine taksiratımızı affetsin inşallah....
Paylaşım için teşekkürler... |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |