18 Mart Çanakkale Zaferi |
Yanıt Yaz | Sayfa 12> |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: 18 Mart Çanakkale Zaferi Gönderim Zamanı: 25-Mayıs-2007 Saat 21:31 |
18 Mart Çanakkale Zaferi
http://www.gelisenbeyin.net/18-mart-canakkale-zaferi.html Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir. 1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar. 24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü. 19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı. İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan¬mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi. Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı. 18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu. İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu. İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor: «İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun¬ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.» Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor. «Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla¬mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.» Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı¬yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi. Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere: — Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ; — «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı. Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beyasak kelimeler kullanmayalım, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti. Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir. Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu. Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir. ÇANAKKALE ZAFERİ - ŞİİRLER ÇANAKKALE DESTANI Yıl 1915 18'indeyiz Martın. Kendine gel biraz! Pek tekin değildi Çanakkale'nin suyu, Geçilmez bu boğaz... Geçilmez bu boğaz... Bizi Ne topun yıldırır, Ne kurşunun. Çünkü artık Başladı cengimiz. Er meydanında bulunmaz dengimiz... Sen misin Mustafa Kemal'im ileri diyen? İşte fırladık siperden. Sırtına yüklenmiş kahraman Seyit 276 kiloluk mermiyi, Koşuyor bataryasına ateşler içinden. Bu mermi denizlere gömecek Elizabet'i Buvet'i... Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor, Denizler yanıyor, Dağlar yanıyor. Zafer bizimdir artık Düşman zırhlıları batıyor... Türk'üm, Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere. Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz. Kimimiz gazi. Hiç değişmez bu yazı. Dünyada her yer geçilir belki Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı.. Fahri ERSAVAŞ BİR YOLCUYA Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda İstiklal uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmet'in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanının akıttığı yerdir. Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti Yaptığı bu tümsek, amansız çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil ONAN ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer, O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer. Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor. Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Mehmet Akif ERSOY ÇANAKKALE ZAFERİ - KONUŞMA SEVGİLİ ARKADAŞLAR! Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u almak istiyorlardı. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır. 300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde Çanakkale Savaşlarını anmaktayız. Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914’de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915’de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı ordusunun karşı ateşi ile tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915’de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı. Çanakkale Boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan düşmanlarımız, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalara yapılan çıkarma harekatını Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında, yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur. Sevgili arkadaşlar! Çanakkale Savaşları, Türk Tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi sahibi olmak için kaynakları mutlaka okumanızı öneriyoruz. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir. Allah bizlere, bir daha böyle bir savaş göstermesin! (Ev ve Sınıf Etkinlikleri Antolojisi Kitabı) ÇANAKKALE ZAFERİ - GÜZEL SÖZLER Zafer, «zafer benimdir» diyebilenindir. Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez. Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür. Zafer, barışın en kısa yoludur. |
|
*SoRFl*
Gelişen Üye Kayıt Tarihi: 22-Şubat-2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 58 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 17-Mart-2008 Saat 18:03 |
Bu tarihi savaşta,bizler için,türk milleti için, canını ortaya koymuş yegane şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur. M. Kemal ATATÜRK paylaşım için teşekkürler.. |
|
Google_Adsense
Yeni Üye Kayıt Tarihi: 15-Mart-2008 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 13 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 18-Mart-2008 Saat 21:56 |
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanakkale'de 1915 yılında yaşanan savaşlarda Türk askerinin kahramanlığıyla elde edilen zaferin gerçekleri yabancı kaynaklarda hep saklandı. İtilaf kuvvetleri, çok geniş bir destekle bombardıman yaptıkları halde, Çanakkale kent merkezinin 13 kilometre güneyindeki Soğanlıdere-Dardanos hattına bile yaklaşamadılar - Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Esenkaya, 1915 yılında yaşanan savaşlarda, Türk askerinin kahramanlığıyla elde edilen zaferin gerçekleri, İngilizce yazılan pek çok yabancı kaynakta hep saklandığını söyledi. - Yrd. Doç. Dr. Esenkaya, 34 gün içinde toplam 35 bombardıman yapan itilaf kuvvetlerinin Çanakkale kent merkezinin 13 kilometre güneyindeki Soğanlıdere-Dardanos hattına bile yaklaşamadıklarını kaydetti. - Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) İktisadi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Güran Yumuşak'ın derlediği bilgiye göre; bazı kaynaklarda 150 bin, bazılarında 300 bin Türk askerinin şehit olduğu Çanakkale Savaşı'nda en fazla şehit veren il 3 bin 274 kişi ile Bursa. - Bursa'yı sırasıyla Balıkesir, Konya, Kastamonu ve Denizli izliyor. 2 bin 258 Denizlili şehidin 279'unun adı Mehmet, 203'ünün Ali, 132'sinin Hüseyin. Denizlili şehitlerin yüzde 26'sı 16-25 yaş arasında. Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’ Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi; ‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi. Asım’ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? ‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. ‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 08-Mart-2009 Saat 13:56 |
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah. Çanakkale içinde Aynalı Çarşı Ana ben gidiyom düşmana karşı Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah BİR YOLCU' YA Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek Anadolu' nda İstiklâl uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmet' in yattığı yerdir. Bu tümsek koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele Mehmet' in, düşmanı boğduğu sele Mübârek kanını kattığı yerdir Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin Yaptığın bu tümsek amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil Onan ÇANAKKALE Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün! Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün. Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün, Başına yüz milletin birden üştüğü yersin! Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla. Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla. Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla, Neferin ordularla boy ölçtüğü yersin! Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden, Koştu senin koynundan çıkar çıkmaz evinden. Sen onların açtığı bayrağın alevinden, Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin! Toprağından fazladır sende yatan adamlar, Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar. O cenkten armağandır sana kızıl akşamlar, Sen silahın inançla son sövüştüğü yersin! Bir destana benziyor senin bugünkü halin. Okurken duyuyorum sesini ihtilalin. Övün ey Çanakkale, ki sen Mustafa Kemal'in, Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin! Faruk Nafiz Çamlıbel MEHMETÇİK Elinde sancakla koşup ileri, Düşman saflarına girdi Mehmetçik, Öldü de yolundan dönmedi geri, Gönlünü zafere verdi Mehmetçik. Toz toprak, alevler içinde koşup, İmanla kükreyip, imanla coşup, Keskin kılıcıyla siperler aşıp, Düşmanı yerlere serdi Mehmetçik. Allah Allah deyip yurdu anarak, Kalbinde hürriyet aşkı yanarak, Başında sancağı dalgalanarak, Şanlı zaferlere erdi Mehmetçik Ali Osman Atak TARİHSİN ÇANAKKALE Mavi sularına bir baktım, sanki tarih dalgalanıyor, Şöyle etrafına bir bak, her yerde Mehmetçik yatıyor. Gelibolu'da her akşam güneş hüzünle batıyor, Türk'ün kara bahtına bu yerler ışık tutuyor. Mehmetler, Mustafalar,Yahyalar! Ölümsüzsünüz. Siz Türk milletinin kalbine gömüldünüz. Adınızla tarih yazıldı bütün sayfalara, Bu kitabın her sayfasında sizler övüldünüz Kalemle yurdumuzu elimizden aldılar, Çanakkale'm, seni mekan tutacaklarını sandılar. İnançsız gafiller kaba kuvvetlerine kandılar, Mehmetçiğin inanç ateşiyle yandılar. Mehmetçik, senin yerin ebediyyen boş kalmayacak. Senin sayende bu vatan Türk'ün oldu. Türk'ün kalacak. Senin kanınla yoğrulan bu kutsal topraklar, Yemin ediyoruz, göz dikenlere mezar olacak Sadettin AYDOĞDU ÇANAKKALE DESTANI Yıl 1915 18'indeyiz Martın. Kendine gel biraz! Pek tekin değildi Çanakkale'nin suyu, Geçilmez bu boğaz... Geçilmez bu boğaz... Bizi Ne topun yıldırır, Ne kurşunun. Çünkü artık Başladı cengimiz. Er meydanında bulunmaz dengimiz... Sen misin Mustafa Kemal'im ileri diyen? İşte fırladık siperden. Sırtına yüklenmiş kahraman Seyit 276 kiloluk mermiyi, Koşuyor bataryasına ateşler içinden. Bu mermi denizlere gömecek Elizabet'i Buvet'i... Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor, Denizler yanıyor, Dağlar yanıyor. Zafer bizimdir artık Düşman zırhlıları batıyor... Türk'üm, Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere. Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz. Kimimiz gazi. Hiç değişmez bu yazı. Dünyada her yer geçilir belki Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı.. Fahri ERSAVAŞ ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer, O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer. Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Kafa göz,gövde,bacak,kol,çene,parmak,el ayak Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor. Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. M.AkifERSOY MEHMETÇİK Elinde sancakla koşup ileri, Düşman saflarına girdi Mehmetçik, Öldü de yolundan dönmedi geri, Gönlünü zafere verdi Mehmetçik. Toz toprak, alevler içinde koşup, İmanla kükreyip, imanla coşup, Keskin kılıcıyla siperler aşıp, Düşmanı yerlere serdi Mehmetçik. Allah Allah deyip yurdu anarak, Kalbinde hürriyet aşkı yanarak, Başında sancağı dalgalanarak, Şanlı zaferlere erdi Mehmetçik Ali Osman Atak ÇANAKKALEM Seni anlatmaya yetmez bu diller Senin tarihini bilmez bu eller Seninle ölmeye vaat edenler Toprağın altında rahat edendir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Yirmi bir yüşmana bir türk biçilir Uğrunda çarpışan erler seçilir Bu destan için bir anıt dikilir Üstüne şanlı al bayrak dikilir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Zaferden zafere gark olan günler Yediden yetmişe verdi ümitler Toprağa sarılan canım bedenler Yılmadan ölümle raks edenlerdir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Denizde karada çarpışan asker Vurulmuş yinede bu derdi çeker Kutsaldır yücedir vatan her sefer Nusretin düşmanı yardığı yerdir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Dağlardan inen bu şanlı melekler Karışan şafakta verir bize fer Senindir bu zafer sevin muzaffer Şanının adının konduğu gündür Çanakkalem o ne büyük zaferdir İlkbahar sabahı açılan güller Sevgi bahçesine konmayı bekler Bir toprak uğruna ezilen erler Şehitler tahtında Rabbe gülendir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Tazecik zihinler bu günü beller Yıkılmaz çanakkalem yıkılmaz derler Ecdadın kanıdır sulanan yerler Her şey vatan için şeref içindir Çanakkalem o ne büyük zaferdir O gün bir buluttur kendine çeken O gün bir umuttur mahvolup giden O mucize ile hayrete düşen Denize dökülen düşman şahittir Çanakkalem o ne büyük zaferdir Hüseyin Pelit ÇANAKKALE SAVAŞI Gülmeyiniz ey düşmanlar, Çanakkale geçilemez. Bekler nice kahramanlar, Çanakkale geçilemez. Filo, filoya dayansa, Yerler bomba ile yansa, Siperler kana boyansa, Çanakkale geçilemez. On Sekiz Mart Zaferi’ni, Herkes tanır Türk erini, Ölür de vermez yerini, Çanakkale geçilemez. Türk’ün göğsü, Türk’ün kolu, İman ile kuvvet dolu, Aslan yurdu Gelibolu, Çanakkale geçilemez. Akan kanlar dönse sele, Conkbayır’ı geçmez ele, Dünya kopup gelse bile, Çanakkale geçilemez. Birçok milletin askeri, Yenilerek kaçtı geri, Anladılar Türk’ün yeri Çanakkale geçilemez. Ali Osman ATAK |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 08-Mart-2009 Saat 13:59 |
Çanakkale Savaşları’ndan Anılar
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’nın GAZİ ÜNVANINI ALMASI : Çanakkale Savaşları sırasında M. Kemal'in Omega saati bir şarapnel parçasının isabet etmesi sonucu parçalanmış , Paşa ‘nın hayatı bu sayede kurtulmuştur. Bu olay, Anadolu'nun pek çok yerinde, farklı şekilde anlatılır. Bu olay' a yazılı olarak en güzel şekilde Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı eserinde şöyle verilir: "Buraya kadar muhaveremizi sakin bir vaziyette dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle: -- Bu şarapnel parçasından biri Paşa'nın göğsünü okşamıştır!"dedi -- Nasıl? Dedim Paşa, tespihi ile oynuyordu. Cevat Bey, parlak çizmelerindeki mahmuzları şıkırt yaparak, göğsünün sol tarafındaki nişan kurdeleleri sırası ve ipek kordonu kabaresine şöyle anlatıyordu: Bulunduğumuz yer tamamen muhacimlerin arası idi.Paşa da ilerleyen efradımızı seyrederken göğsüne bir şeyin kuvvetlice çarptığını duymuştur. -Evet sağ taraftan ceketimde bir kurşun yeri gördüm.Yanımda bulunan zabit(Rahmetli Nuri Canker Bey) "Efendi,vuruldunuz" dedi.Ben böyle bir söz şuyu bulursa askerimizin kuvve-i maneviyesi üzerinde yapacağı tesiri düşündüm. Elimle zabitin ağzını kapadım. --"Sus" dedim Cevat Bey devam ediyordu. -"Bir şarapnel misketi,göğsünün sağ tarafını tamamen Omega saatinin bulunduğu cebe isabet etmişti.Saat, parça parça oldu, fakat o darbe,Paşanın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan ileri geçmemiştir."dedi -- O saat sizin için tarihi bir saattir.Görebilir miyim efendim?dedim. Paşa: -"O saatin enkazını,bu muharebeden sonra Liman Paşa hatıra olarak aldılar.Bana da kendilerinin aile-i asalet armasını havi bulunan saatlerini verdiler. Cevat Bey saati gösterdi.Omega markalı siyah bir saat.Arkasında bir taç ve "L.2." markaları ve Paşanın kırılan saatide Mekteb-i Harbiyeden beri sakladığı Omega markalı kuvvetli bir talebe saati imiş.Cevat Bey Zenınnth marka bir bilezik saatini gösterdi ki onu Mustafa Kemal Paşaya o kurşunun değdiği esnada yanında bulunan genç Mülazım vermiş. Askerin bu kadar yanında giden, onlara ön ayak olan bir Kumandana en zorlu düşmanların bile dayanamayacağına aklım eriyordu. Omega saati,Türk milleti için kendini feda etti,Komutan Mustafa Kemal'i kurtardı. Türk ordusunun Kumandanını,Türk milletini,Ortadoğu'yu, insanlığı kurtardı. SEYİT ALİ ONBAŞI: Çanakkale Savaşları'nda Deniz Savaşları sırasında Seddü'l- bahir açıklarında bulunan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddü' l- bahir tepesini sürekli bombardıman altına almışlardı Türk direnişi gittikçe azalıyordu. Kendilerini Allah' ın koruyuculuğuna bırakan Türk birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı arzu edercesine, kaçmak yerine son gayretleriyle mücadele ediyorlardı. Bu sırada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan imha etti. İçlerinden yalnızca Seyid Ali Çavuş kurtulmuştu. Çavuş etrafındaki manzara karşısında duyduğu ızdırap ile dünyada eşine az rastlanacak bir olay gerçekleş-tirdi. Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı257 kiloluk bombayı yerinden tek başına kaldırdı, taşıdı, topun namlusuna sürdü ve ateşledi. Mermi Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girdi ve gemi ortadan ikiye ayrılarak battı. Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, ödül olarak Seyit' e onbaşılık rütbesini verdi. . YAHYA ÇAVUŞ VE TAKIMI Çanakkale Muharebelerinin en ateşli saldırıları sırasında Morto Koyu' ndan çıkartma yapan bir İngiliz birliğine karşı Seddü' l- bahir tepesinde bulunan Yahya Çavuş ve takımı (15 kişi) büyük bir inançla engel olmaya çalışıyorlardı. Karşılarında bulunan bir birliğe karşı 15 kişi gönülden savaşarak engel olmaya çalıştılar. Tam üç gün ve üç gece bir birliğe bir takım olarak karşı geldiler. Onları durdurdular. Gelibolu Yarımadası' nın içlerine girmelerine 15 kişilik bir kuvvetle engel oldular. Sonunda yardımcı kuvvetlerin gelmesine Yakın Şehitlik mertebesine ulaştılar NUSRET MAYIN GEMİSİNİN MUTLAK YAKALANIŞTAN KURTULMASI Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığı gece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O''nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri dikmiş ve gemiyi takibe almıştı. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yaptı. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürdü İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle. denizi taramaya başladı. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başladı. İngiliz gemisi-nin projektörleri üzerine kendi projektörlerini dikti ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kur-tuldu BOMBASIRTI OLAYI Bombasırtı olayı ( 14 Mayıs 1915 ) çok önemli ve Dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imre-nilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’anıkerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse kelimeişahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur. Mustafa Kemal İngiliz Tarihçisi Lord Kinross Anlatıyor: <<Mustafa kemal siperler boyunca ilerleyerek , alçak sesle erlere talimatlar verdi: --- Askerlerim ! Karşımızdaki düşmanı muhakkak yeneceğiz. Yalnız acele etmeyin .Ben önde gideceğim .Kırbacımı kaldırır kaldırmaz hepiniz ileri atılın! Öteki subaylara da , erlere aynı işareti vermelerini söyledi.Sonra birkaç adım ilerledi ve kırbacını kaldırdı.Bir an içinde erler süngü takmış , subaylar kılıçlarını çekmiş sonradan kendi anlattığına göre <<Arslanlar gibi >> karan-lığın içine atıldılar Bir an sonra düşman siperlerinde yalnız <<Allah Allah>> sesleri duyuluyordu.İngiliz askerleri , silaha davranmaya bile vakit bulamamışlardı.Siperdekiler ezici bir sayı üstünlüğü altında can vermiş , açıktakiler de çabucak yok edilmişlerdi. Mustafa Kemal , korkusuzca ateş altında durarak emirler veriyor ve askerlerini cesaretlendiriyordu.Bu arada bir şarapnel parçası tam göğsüne isabet etti.göğüs cebindeki saati parçaladı . göğsünde yalnız büyücek bir kan çukuru bıraktı.Çarpışmanın sonunda Liman Von Sanders’in isteği üzerine bu saati bir hatıra olarak ona hediye etti.Liman Von Sanders de karşılığında , üzerinde aile arması işlenmiş olan güzel bir kronometre verdi. ÖRNEK KOMUTAN Çatışmalar devam ederken Mustafa Kemal ‘ in bulunduğu spere düşman bataryası ateş açar.Mesafeyi tam olarak hesaplayamamışlardır.Mermilerin birisi siperin ilerisine düşer.İkincisi 20 metre daha yakınına ! Ve üçüncüsü daha da yakınına ! Dördüncü merminin tam siperin kenarına , Mustafa Kemal ‘ in oturduğu yere isabet edeceği kesin bir şekilde bellidir.Subaylardan birisi kaçması için yalvarırsa da , O : ---- Artık çok geç , der. Askerlerime kötü örnek olamam ! Ve sigarasını içmeye devam eder.Siperdekiler dehşetten do-nakalmış bir durumda dördüncü merminin düşmesini beklerler.Fakat hiçbir şey olmaz. ÖLMEYİ EMREDİYORUM Mustafa Kemal, kendi görüşüne göre savunmasını hazırlamış ve dikkatli olarak tetikte bekliyordu.25 Nisan 1915 günü sabahı, yarımadanın batı kıyısında, Arıburnu yönünden gelen top seslerinden oradan bir şeyler geçtiğini anlar. Süvari bölüğünü, yarımadanın en yüksek tepesi olan Kocaçimen'e sevk ederken birliğin komutanı Esat Beyi yanına çağırır emrini verir. Birlik komutanı emrini dinler ve "Başüstüne!" der. Mustafa Kemal, onun emri ve durumu iyi kavramadığı düşüncesine kapılarak sorar: "Ne demek istediğimi anladınız mı? Birlik komutanı; evet efendim, ölmemizi emrediyorsunuz" der.... Süvari bölüğünü göreve gönderdikten sonra Mustafa Kemal, Arıburnu alanını korumakla görevli birlik komutanından gelen raporu inceler. Düşmanın Arıburnu sırtlarına asker çıkardığını bildiren raporda yardım istenmektedir.Mustafa Kemal, düşmanın kara savaşını başlattığını anlar. Bu nokta kendi cephesi değildir, ama o işin önemini kavramıştır. Hemen kararını verir, 57'nci Alayı Kocaçimen tepesine sevk için harekete geçer. Kendisi de alayın basında bütün gece zorlu bir yürüyüş yapar. Gelip mola verdiği yerde görünüm pek fikir verici değildir. Düşmanın çıkarma yeri olan Arıburnu ölü zaviyededir, Kocaçimen'den görülmez. Durumu incelemek için birkaç su-bayla, yaya olarak Conkbayırı'na ulaşır. Gördüğü durum hiç de iç açıcı değildir.261 rakımlı tepedeki gözcü erler, Conkbayırı'na doğru, dağınık olarak kaçışmaktadır. Mustafa Kemal, hemen önlerine çıkarak sert bir sesle sorar: - Nereye gidiyorsunuz? - Düşman geldi. - Nerede? Erlerden birisi, 261 rakımlı tepe yönünü gösterir. -İşte, der. Gerçekten düşman hiçbir engele rastlanmadan, rahatça tepeye yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal'e birliğinden daha yakındadır. Eğer bulunduğu yere gelerek yerleşirse, genç komutanın kuvvetlerini de çok zor duruma sokabilecek-tir. Mustafa Kemal, hemen kararını verir, erlere sert bir sesle:- Düşmandan kaçılmaz! der. Bir an duraklayan erler cevap verirler: - Cephanemiz kalmadı. - Cephaneniz yoksa, süngünüz var ya... Arkasından kesin komuta verir. - Süngü taaak! ileri!.. Bu erler kendi birliklerinden değildir ama, Mehmetçik kesin komutla heyecana gelmiş, başında tam bir komutan bu-lunca, süngüsünü takarak, aslanlar gibi ileri atılmıştır. Az bir ilerleyişten sonra, erler tekrar bir komut alır: "Yere yaaat!" Yere yatan bir avuç insanı mevzie aldıktan sonra, yanındaki bir subaya, mola verdiğini, alayın marş marşla hemen yanına getirilmesini emreder. Çok rahat ilerleyen düşman, gün Işığında parlayan süngüsü ile üzerine doğru saldıran Mehmetçiği görünce birden duraklar. Onun yere yatıp mevzi alması üzerine düşman da yere yatarak mevziye girer. İki taraf da kritik dakikalar geçirir. Belki de düşman ayak bastığı bu yabancı yerin sırlarını bilemediği için, yürüyüşe devam etmez. Mehmetçik, Gelibolu topraklarında, batı kıyısında ilk mevziini böyle oluşturur. 57'nci Alay yetişir. Karaya çıkan düşman sekiz taburdan fazladır. Mustafa Kemal, hemen süngü taktırarak, düşma-na saldırı emrini verir. Kendisi Conkbayırı'ndan harekatı yönetir. Sağ ve soldaki birliklerle de bağlantı kurmaya çalı-şır. Mustafa Kemal bu olayı da şu sözlerle anlatır: "Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı." Ya öldürmek, ya ölmek. Zaten bu verilmiş bir emirdir. Yerine getirilen bir emirdir. Çünkü, askerini bu saldırıya kaldırırken çevresine topladığı alayın subaylarına verdiği emirler şöyledir: ..."Size ben saldırıyı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum... Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir..:' içinde bulundukları an, kritik bir an'dı. Öldürmek ve ölmek gerekliy-di. Gerçek komutan, böyle bir anda bu emri verebilen insandı. Bu emri alanlar ise, öldürmeyi ve ölmeyi bilen insanlar-dı. Sonuç şu oldu. Düşmana saldırıldı, boğuşuldu. Düşman dayanamayınca geri çekildi. Hatta sahile kadar ilerleyerek ancak oralarda tutunabildi. 57'ci Alay başka türlü alaydı.. Çünkü, 57'ci Alay tamamen şehit olmuştur... |
|
Albatros
Gelişen Üye Kayıt Tarihi: 20-Mayıs-2007 Konum: Antalya Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 59 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 14-Mart-2009 Saat 10:00 |
Paylaşımdan dolayı teşekkürler.
|
|
x_large_x
Yeni Üye Kayıt Tarihi: 21-Şubat-2009 Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 5 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 14-Mart-2009 Saat 19:10 |
paylaşımdan dolayı tekkürler
|
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 18-Mart-2010 Saat 19:57 |
BİR ÇANAKKALE ŞEHİDİNİN SON MEKTUBU
Valideciğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı. Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri: -Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi. -Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay... -Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim. -Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu? -Evet, dedim. Evet ne kadar güzel. -İşte onun çobanından 10 paraya aldım. Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor? Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: "Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi." Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim : -Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur. "Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!" Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı? Kadir'e mektup yazdım. Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere kat'iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Çantayı al, sandığa koy. Ben sana vaktiyle anlatmış idim., bu dünya böyledir. Fakat sen merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık. Yalnız zaman ister. Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun. Oğlun Hasan Etem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915) |
|
Yanıt Yaz | Sayfa 12> |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |