gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Düşünme Zamanı > Kişisel Gelişim
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

mantıksal zeka ve duygusal zeka

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
kara++kurt Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20-Mart-2007
Konum: Erzurum
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 130
  Alıntı kara++kurt Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: mantıksal zeka ve duygusal zeka
    Gönderim Zamanı: 25-Nisan-2008 Saat 14:45
Mantıksal Zeka ve Duygusal Zeka

Kapalı bir kutu olması tarih boyunca değişmemiş olan ve hala da sırlı bir kutu olma özelliği gösteren beyin ve zeka kavramları; insanlığın daha çok araştırma yapmasını gerektirecek kadar kapsamlı bütünler zinciri içerisinde yer almaktadır. Beyinin yapı ve fonksiyonları, teknolojinin bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen sır gibi gizemini korumayı başarmıştır.
Son yüzyıl içerisinde, sinir sisteminin histoloji uzmanları tarafından tarif edilmesi ve bilgisayar sistemlerinin de geliştirilmeye başlanması ile beraberde olaylar daha geniş çerçevede görülmeye başlanmıştır. Beyin denilen kapalı kutunun sinir hücresi fazlaca olmak üzere bağ doku ile desteklenmiş bir şekilde bulunduğu tespit edilmiştir. Sinir hücrelerinin yapı ve görevlerinin ise basit düzeylerde olmadığı ortaya konmuş ve araştırmaların çok daha ileri düzeyde yapılması gerektiği, şu ana kadar bulunan bulguların bizlere fısıldadığı nameler gibi kulağımızda çınlamaktadır.
Nedir sinir sistemi? Nelerden oluşur? Bu ve benzeri sorulara eğilerek olaya giriş yapmamız uygun düşecektir… Elektriksel sinyallerin yoğun olduğu hücrelerin meydana getirdiği sinir sisteminin temel hücre birimi; “nöron” adı verilen sinir hücreleridir. Yağ oarnı fazla olan bu nöronlar, temel unsur olarak iletimi sağlamak ile görevli birer uyarıcı gibi çalışmaktadırlar. Burada iletim uçlarının birinin adı dendrit, diğerinin adı ise aksondur. İletim ise dentritlerden aksonlara doğru olmaktadır. Burada hem dendrit ve hem de akson uçları nöron adı verilen sinir hücrelerine bağlı bir şekilde bulunmakta ve dendrit adı verilen uçlardan alınan bilgi, nöronun diğer ucunda bulunan aksonlara iletilerek bütün sinir dokunun uyarımı sağlanmaktadır. Burada iletimin temeli ile sodyum pompalarına bağlı üretilen elektriksel sinyaller şeklindedir. Yani anlaşılacağı üzere insan vücudu elektrik üreten bir işleve de sahiptir. Sodyum-potasyum pompası denilen pompalar sayesinde iletim sağlanmakta ve bir uçtan diğerine geçişin temeli elektriksel sinyaller ile olmaktadır. Sinir hücrelerinin arasıbnda kalan boşluklarda iletim ise birer protein yapısında olan nörotransmitterler sayesinde sağlanmaktadır. Nörotransmitter adı verilen bu maddelerin az yada çok olması ise değişik sorunları beraberinde getirmektedir.
Sinir hücresi olan nöronların temelinde ise yağ oranı fazla bir şekilde olmak üzere protein ve az miktarda da karbonhidratlar bulunmaktadır. Burada nöronların çevresini kaplayan kılıflar çok önemli olup, çokça lipit partiküllerinden oluşmuştur.
Nöronların önemli bir özelliği ise kendilerini yenileyememeleridir. Bölünme özelliğine sahip olmayan nöronlar, belli bir yaştan sonrada harap olmaktadır. Özellikle otuz yaşından sonra günlük yüz bin civarında nöronun yok olması ile, yaşa bağlı bunama ortaya çıkmakta ve bu da insanların istemediği bir durumdur. Öfke ve strese bağlı olarak bu yıkılma oranı daha fazla artmaktadır.
Nöronların birbiri ile etkileşimi sonucu düşünce denilen kavram ortaya çıkmakta; ama düşüncenin merkezi olan zeka olayı tanım olarak bile açıklanamamaktadır. Nedir zeka? Yada ne değildir? Bu sorular için insanlar bazı tanımlamalar yapmıştır. Bunlardan bir kısmını burada sizlere iletmek istiyorum… “Zeka, soyut düşünce yeteneğidir.” “Zeka, alet yapma yeteneğidir.” “Zeka, matematiksel düşünce yeteneğidir.” Bu ve buna benzer onlarca tanımlama yapılmış, ancak zekanın tam bir tanımı ortaya konulamamıştır. Bu tanımlamaların hepsi doğrudur, ancak yeterli değildir. İnsan sadece soyut düşünmez, sadece alet yapmaz, sadece matematikle uğraşmaz… Bu şekilde listeyi uzatmamız mümkündür. İnsan bütün bunların hepsini yapan, aynı zamanda sosyal olan bir varlıktır. Bütün bunları birleştirdiğimiz zaman ise çokça dile getirilen çoklu zeka teoremini düşünmemiz gerektiği ortaya çıkmıştır. Belli bir kültüre göre yapılan satanford-binet zeka testinin artık kimse doğru bir gösterge olduğuna inanmamakta, Daniel Goleman’ın çalışmaları ile ortaya çıkan duygusal zeka ve arkasından gelen Muhammed Bozdağ’ın çalışmaları ile ortaya konulan ruhsal zeka kavramları bizlere insanın ne kadar kapsamlı olduğunu bir daha ispatlamaktadır.
Bu çalışmaların birer sentezi olacak şekilde getirilen çoklu zeka teoremi, Dünya’daki tüm eğitim modellerinde kabul görmüştür. İşin ilginç yanı ise maddesel bir boyut olduğu düşünülen öğrenme ve düşünce yeteneğinin, madde dışı bir olgu tarafından destek gördüğü olgusu da, ruh kavramını kabul etmeyen kimselerin önüne birer ruh abidesi gibi konulmaktadır. Yukarıda izah etmeye çalıştığım nöron etkileşimlerinin, zeka denilen mefhumu oluşturmak için yeterli olmadığı günümüz bilginleri tarafından kabul görmektedir. Olayın sadece elektriksel sinyal etkileşimleri sonucu oluşmayacak kadar kapsamlı olduğu, son yıllardaki çalışmalar sonucu daha iyi ortaya konulmuştur. Önemli olan ise bu konuda çalışmaların yapılması ve insanlığa faydalı olacak şeylerin ortaya konulmasıdır.
Zeka üzerine birçok kitap ve makale yazılmıştır. Ancak günümüze kadar hiç kimse zekanın tam olarak
tarifini yapamamıştır. Akıl ve zeka mefhumları olduğu gibi farazi tarifler ile açıklanmaya çalışılmıştır.
Zeka nedir? Ne işe yarar? Bu gibi sorular tarih boyunca birer meçhul olarak kalmıştır. İlk başlarda yapılan açıklamalarda zekanın soyut düşünme yeteneği; alet kullanma yeteneği; matematiksel ifade yeteneği;
yeni ortamlara uyum yeteneği gibi şeyler söylenmiştir. Bunların hepsi doğru; ancak yeterli açıklamaları getirmemektedir. Günümüzde yapılan çalışmalarda zeka mefhumunun çok karmaşık olduğu ve bir tip değil, yüzlerce tip zekanın olduğu belirtilmiştir. Daha önceki yıllarda sadece teorik zeka ele alınmış ve zeka ifadesi IQ ile belirtilmeye çalışılmıştır.
IQ ifadesi ilk olarak stanford-binet tarafından kullanılmıştır.Yapmış oldukları test ile ilk defa zeka ölçümünü yapmışlar ve sonuç IQ ile ifade edilmiştir.
Ancak günümüzde kullanılan çoklu zeka teoremi ile insanın sadece teorik zekaya sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Sadece IQ değil,EQ ve SQ ifadeleri de zekayı tanımlamada kullanılmıştır.
EQ dediğimiz ifade duygusal zeka için ve SQ dediğimiz ifade ise ruhsal zeka için kullanılmaktadır. İşte, çoklu zeka teoremi genel olarak bu zeka tiplemelerinin beraberce kullanılmasına dayandırılmaktadır.
Nedir EQ? İsterseniz önce bunu irdeleyelim... İnsanoğlu sadece mantığı ile hareket etmemektedir, aynı zamanda birer duygu yumağı olarakta hareket etmektedir. İnsanda korku,sevgi,öfke gibi birçok duygusal mefhum yer almaktadır. İşte EQ bu duyguların doğru kullanımı oranında artmakta ve yanlış kullanımı oranındada azalmaktadır. Kısaca EQ dediğimiz mefhum duygusal zekanın kullanımı ile ilgilidir.
Duygusal zeka gelişimi yüksek olan insanlarda empati duygusu çok gelişmiştir. Empati nedir? Kısacası insanın yapmış olduğu davranışlarda kendisini karşısındaki insanın yerine koymasıdır, diyebiliriz. İnsan yapmış olduğu davranışta karşısındakinin incinip incinmeyeceğine,kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak anlayabilmektedir. İşte duygusal zekanın gelişim sürecinde empati çok önemli bir rol oynamaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucunda, başarının IQ ile değil EQ ile daha çok orantılı olduğunu göstermiştir. Aile içerisinde ve toplum hayatında duygusal zekası yüksek olan insanları daha fazla başarılı olduğu ortaya konmuştur. Normal şekilde IQ su yüksek olan bir insan yaptığı işi kendisine maletmekte,EQ su yüksek olan bir insan ise başarıyı çevresindeki insanlara maletmektedir. Bu nedenden dolayıda çevresindeki insanlar tarafından sevilmekte ve toplum hayatında çok başarılı olmaktadırlar.

metehan karakurt
02.10.2008
Yukarı Dön
Süper Beyin Açılır Kutu Gör
Moderatör
Moderatör
Simge
Kral Mod.

Kayıt Tarihi: 21-Mart-2008
Konum: İstanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 461
  Alıntı Süper Beyin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 15-Mayıs-2008 Saat 20:32
Sağolun Çok Teşekkür
Yukarı Dön
gelisenbeyin Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge
gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT

Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006
Konum: Istanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 4737
  Alıntı gelisenbeyin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 25-Nisan-2011 Saat 18:42
Duygusal Zekâ Nasıl Geliştirilir?
Duygusal zekâ doğuştan değildir, deneyimlerle öğrenilir ve geliştirilir. Bu nedenle çocuğunuzun duygusal zekâsını geliştirebilmek adına, size çok büyük rol düşmektedir. Çocuğunuz temel duygular (öfke, mutluluk, üzüntü, iğrenme, şaşkınlık, korku) ile doğar ve kıskançlık, utanma, sevgi, suçluluk gibi sosyal ve karmaşık duyguları 2 yaşından itibaren öğrenmeye başlar. Duyguları okuyabilme ve tanıyabilme yeteneği, çocuğunuz büyüdükçe gelişir ve yaklaşık 10 yaşına geldiğinde, tüm duyguları yetişkinler kadar iyi okuyabilir ve sosyal ortama uygun olarak sergileyebilirler. Bu bakımdan, duygusal zeka doğuştan değildir, deneyimlerle öğrenilir ve geliştirilir. Bu nedenle çocuğunuzun duygusal zekasını geliştirebilmek adına, size çok büyük rol düşmektedir.

Çoğu ebeveyn, çocuğuyla ilgilenmek derken tam olarak neyin kastedildiğini anlamakta güçlük çekerler. Mesela, baskı yaparlarsa çocuğu bunaltmaktan, sadece hayat akışlarını sorar ya da gereksinimlerine odaklanırlarsa da bu kez çocukların duygu dünyasına girememiş olmalarından sıkıntı duyarlar. Aslında, duyulan bu kaygı normal ve oldukça yaygındır. Bu yüzden, çocuğunuzun doğumundan itibaren, duygusal zekasının geliştirilmesi, bu sorunların çözümü için atılacak adımlardan en önemlisi olur.

Ailelere düşen roller

• Duygusal zekanın geliştirilme yollarından en önemlisi, çocuğunuzun bebeklikten itibaren fiziksel (emzirilmesi, doyurulması, altının değiştirilmesi gibi) ve duygusal (dokunma, ninni söyleme, konuşma gibi) ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bebeğinizin bakım veren kişiye güvenmesi, dünyanın güvenli bir yer ve kendisine bakım verilecek kadar değerli bir varlık olduğunu öğrenmesi çok önemlidir. Bu kavrama güvenli bağlanma denir. Çoğu araştırma, kendisine bakım veren kişiye güvenli bağlanan bebeklerin kendilerinin ve diğerlerinin duygularını daha iyi okuyabildiğini, duygularını uygun bir şekilde gösteren, yetişkinlikte de sosyal ilişkilerinde daha sevilen, güven duyan ve duyulan kişiler olduklarını göstermektedir.

• Bir diğer yol da çocuğunuzun duygularını belirtmesine, adlandırmasına izin verin. Kendi duygularının ayırımında olmayan bir kişi, diğerlerinin duygularını da gözlemleyip, algılayamaz. Bunun için siz de ebeveyn olarak kendi duygularınızdan haberdar olun. Aile içerisinde duygularınızı gösterin, dile getirin, bu durumu normalleştirin. Olumsuz duyguları da hissetmenin normal olduğunu, ancak uygun yollar olduğunu çocuğunuza anlatın, bağırmayın, aşırı cezalardan kaçının ve kendiniz eşinizle ya da sosyal ilişkilerinizde model olun. Örneğin, "Oyuncağı almamış olmam seni sinirlendirdi anlıyorum, benim de kendime almak istediğim şeyler olup, alamadığımda ben de kızıyorum." gibi.

• Benzer bir şekilde, siz de duygu dağarcığınızı geliştirmeye çalışın, günlük hayat içerisinde kullandığınız duygu sözcüklerini gözlemleyin, sayısını artırın, adlandırın ve detaylandırın. "Sevindim, mutlu oldum." yerine "Memnuniyet duydum, keyif aldım." ya da "Hoşnut oldum." gibi detaylı ve spesifik duygular kullanın. Ailenizde eşinizle birlikte olumlu duyguların gösterildiği, olumsuz duyguların karşıdakini incitmeden sergilendiği bir atmosfer yaratmaya çalışın.

• Duygusal zekanın geliştirilmesinin bir diğer yolu, çocuğunuzun kendisinin ya da yakınlarının ona kitap okumasıdır. Kitaplarda, kahramanların ve çevresinin duygularına yer verilmesi, hangi durum karşısında ne tür reaksiyon verildiğinin görülmesi, çocuğunuzun duyguları öğrenmesini hızlandıracaktır. Özellikle kitaplarda duyguların ayrıntılı olarak adlandırılması, isim konulması çocukların duygu dağarcıklarının gelişmesine katkıda bulunur. Kitaplarda, kahramanlar olaylar, sorunlar, ikilemlerle karşılaşır, bazen yanlış davranışlarda bulunur, duygularını kontrol edemezler. Bu bakımdan yaşamın bir benzeri olan kitaplar çocuklar için çok önemli bir model alma kaynağıdır.

Sonuç olarak, yapılan birçok çalışma duyguların farkında olmanın, ayırt edilebilmenin, dürtüleri kontrol edebilmenin; empati yapabilme, paylaşma ve yardımlaşma gibi sosyal davranışlarla yakından ilgili olduğunu ve bu anlamda duygusal zekası yüksek olan kişilerin gerek sosyal ilişkilerde, gerekse akademik olarak daha başarılı, psikolojik olarak daha sağlıklı ve güçlü olduklarını kanıtlamıştır. Yapılan bir diğer çalışmada, duygusal zekası düşük olan bireylerin daha fazla uyumsuz, kavgacı ve agresif oldukları, ders başarılarının düşük olduğu, suça kayabildikleri, madde kullanımlarının yaygın olduğu saptanmıştır. Bu bakımdan sosyal ve iş alanında başarılı olan nesiller bakımından duygusal zeka, tartışılmaz bir biçimde geleneksel akademik zeka kadar önemlidir.

Psikolog Pınar Dursun/http://www.anneyiz.biz

Gelişimin adresi...
Yukarı Dön
gelisenbeyin Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge
gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT

Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006
Konum: Istanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 4737
  Alıntı gelisenbeyin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Gönderim Zamanı: 25-Nisan-2011 Saat 18:43
yimserlik ve Duygusal Zeka

Bugün Yaşayacaklarıma Dair... Bugün erken kalktım. Gün boyunca yapabileceklerimi düşündükçe heyecan sarıyor her yanımı... Yerine getireceğim sorumluluklar var. Kendimi önemli hissediyorum. Yapmam gereken ilk şey nasıl bir gün yaşayacağıma karar vermek!!! BUGÜN, yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim;
Ya kızacağım yağmura etrafı ıslatıyor diye,
Ya da seveceğim onu çiçeklerimi suladığı için.
Ya sıkılacağım param yok diye,
Ya da harcamalarımı planlayıp, müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım.
Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma,
Ya da hayatta olmayı kutlayacağım.
Ya içli içli sitem edeceğim anne babama, beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden,
Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için.
Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye,
Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım.
Ya kaybettiğim dostlar için yas tutacağım,
Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım.
Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım,
Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım.
Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana,
Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım.
Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,
Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye,
Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım.
... (Anonim, yabancı bir kaynaktan uyarlanarak çevrilmiştir, Çev. S. Tuyan)" Gerçek iyimser, problemlerin farkındadır ama çözümleri de bilir, zorlukları görür ama üstesinden gelineceğine de inanır, olumsuzlukları yakalar ama olumlulukları da vurgular, en kötüye açıktır ama en iyiyi de bekler, şikayet etmek için nedeni vardır ama gülümsemeyi seçer."
W. Arthur WARD Bir problemle, bir yenilgiyle, ya da üstesinden gelmesi zor bir durumla karşılaştığımızda “iyimser” olmak çok işimize yarar. İyimser bir düşünce tarzı, bu gibi anlarda, durumlara daha umutlu bakabilmeyi ve dolayısıyla daha olumlu ve kabul edilebilir sonuçlara ulaşabilmemizi sağlar. İyimserlik, gerek iş hayatında gerekse özel yaşantımızda yaptığımız girişimlerde beceri ve istekle birleştiği zaman başarıyı mümkün kılar. Bunun tam tersi olan kötümser bir bakış açısıyla ise daha kaygılı, depresif ve umutsuz bir boyuta gireriz. Çünkü, kötümser bir kişi olayı bütün çıplaklığıyla gözlediği için öncelikle mücadele duygusunu kaybeder. Bu bakımdan özellikle sonucu belirsiz olan durumlarda iyimser olmak daha verimli sonuçlar getirir. Zira hayat belirsizliklerle doludur ve duygularımızın dünyasında, ilişkilerimizde, hatta genel olarak hayatta, iyimser olmak daha faydalıdır. Hele de duyguların bulaşıcı olduğu gerçekliğinden yola çıkarsak iyimserliğin olumlu duyguları beslediğini, kötümserliğin ise olumsuz duyguları körüklediğini düşünebiliriz. Ancak, iyimser olmak riskli durumlarda sonucu düşünmeden olayların içine dalmayı gerektirmez. Yani Goleman’ın (1996) dediği gibi “İyimserlik hayatta kazanç sağlar, tabii gerçekçi iyimserlik olursa; çok naif bir iyimserlik felâkete yol açabilir.” Duygusal Zeka ve İyimserlik... İyimserlik, Duygusal Zeka’ nın dört temel alanından biri olan özyönetimin alt başlıklarındandır ve “tıpkı umut gibi zorluklara ve engellemelere rağmen genel olarak hayatta her şeyin iyi gideceğine dair beklenti“ olarak tanımlanır (Goleman, 1996). Bu tanıma dahil olarak iyimser kişiler (Goleman, 1998);* engellere ve yenilgilere karşın, ısrarla hedefleri araştırırlar,
* başarısızlık korkusundan değil, başarı umudundan yola çıkarlar,
* yenilgileri kişisel kusurların değil, üstesinden gelinebilecek koşulların sonucu olarak görürler.Seligman’ın Tanımları: GSÇ & KKK
İyimserlik konusunda çeşitli bilimsel araştırmalar yapan Dr. Martin Seligman (1991) iyimserliği kişilerin başarı ve başarısızlıklarını kendilerine nasıl açıkları bağlamında tarif etmektedir. (Goleman, 1996) iyimserler güçlükleri GSÇ, başarıları ise KKK olarak benimserler. Bu anlamda kötümserlerin başarısızlığının nedeni, güçlükleri KKK olarak değerlendirmeleridir. İyimserler başarı ve başarısızlıkları şöyle değerlendirirler;
BAŞARISIZLIKLAR      BAŞARILAR
Geçici- bu da geçecek
Kişisel- bu benimle ilgili
Soyutlanmış- bu sadece bir bölüm      Kalıcı- hep böyle olacak
Çaba azlığı- eğer daha çok çabalarsam başarabilirim
Kaplayıcı-her alanı etkiliyor

Bu değerlendirmeler, kişiyi harekete geçirme konusunda da önem taşımaktadır. Yaşam içinde karşılaşılan olumsuzlukların iyimser bakış açısı ile değerlendirilmesi ve bunun nedeninin kendilerinden ziyade durumdan kaynaklandığını düşünmeleri bir sonraki denemede yaklaşımlarını değiştirebilmelerini sağlar.Seligman, iyimser olmanın sağlıklı olmayı da beraberinde getirdiğini söylüyor. Özellikle çağımızın salgın hastalıklarından biri olan depresyonun asıl kaynağının alışkanlığa dönüşmüş olumsuz düşünce yapıları olduğunun ve bu tür düşünce yapılarının çocukluktan itibaren ana-baba, öğretmen ve yakın çevrede bulunan büyükler tarafından etkili bir biçimde çocuğa farkında olmadan işlendiğinin altını çiziyor. “İyimser İnsan Bahar Mevsimine Benzer” Susan J. Bissonette

Nasıl ki bahar dört mevsimin içinde en sevilen ve en özlenendir; iyimser kişiler de çevrelerine öylesi bir elektrik yayarlar. Canlılıkları, üretkenlikleri, paylaşımcılıkları ve yaşam enerjileriyle insanları bir mıknatıs gibi çekerler. Olumsuz düşüncelerle zaman öldürmedikleri için daha verimli, baharda uyanan doğa gibi hareketli, sevinçli ve ellerinden geleni yapmanın vermiş olduğu hazdan dolayı huzurludurlar. -Son Söz- İyimserlerde haklı, kötümserler de. Hangisi olacağınızın seçimi sizin... Harvey Mackay KAYNAKLAR
Goleman, Daniel, Duygusal Zekâ Neden IQ’dan Daha Önemlidir?, Varlık Yayınları: İstanbul, 1996.
Goleman, Daniel, İşbaşında Duygusal Zekâ, Varlık Yayınları: İstanbul, 1998.
Seligman, Martin P. Learned Optimism, Pocket Book, New York, NY,1990Personal Excellence AĞUSTOS 2004 sayısında yayımlanmıştır.

Dr. Seden Tuyan & Eray Beceren

Gelişimin adresi...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz