Öykü nedir? |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Öykü nedir? Gönderim Zamanı: 22-Ocak-2010 Saat 14:23 |
Öykü nedir?
Öykü bir gözlemden,izlenim ya da tasarımdan yola çıkarak bir olayın,bir durumun,bir kesitin bir an'ın anlatımıdır denilebilir.İnsana ve insanın yaşamına dair her şeyin belli bir zaman,mekan kavramı ekseninde yeniden tasarlanarak anlatımı öykünün başat özelliklerindendir. Öykünün insanın varoluş serüvenine koşut bir yanı var.Bir anlatı türü olan öykü,bir olayın sözlü ya da yazılı olarak anlatılması.-Aslı olmayan söz.olay.-Ayrıntılarıyla anlatılan olay. -Gerçek ya da tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türü.-Belli bir zamanda ve yerde az sayıda kişinin başından geçen,gerçeğe uygun olaylar anlatılan ya da kişilerin karakteri çizilen roman türünden kısa yapıt...Öyküye bu tür tanımlar da getirilse;öykünün insan yaşamının özüne dair ilk temel bilgilerin,olayların,olguların,durumların,anların,vb. aktarımında önemli bir işlevi olduğunu söyleyebiliriz.Bunların önce bir mesel,bir kıssa biçeminde dile getirildiğini görürüz. Öykünün yazınsal bir tür olarak seçilişi,insana ve yaşama ait bir şeyleri anlatmada bir araç olarak görülüşünden sonra gelir.Araç olma durumu,denilebilir ki;ilk nüvesini oluşturur.Sonrası aşama aşama gelişir.İvmesini de sözlü gelenekten alır.Sözle anlatılanların aktarımıdır bunlar da. Batı'da,yazıya geçiş sürecinde;dahası,yazınsal kaynakların oluşma evresindeki ilk örnek Giovanni Boccacio'nun (1313-1375) Decameron Hikayeleri'dir (1348-1353).Bunu Geofrey Chaucer'in (1340-1400) Canterbury Hikayeleri (1388-1395).E.Th. A. Hoffmann'ın (1776- 1822) Masallar'ına (Nachtstücke,1817;Die Serapionsbrüder,1821;Meister Floh,1822) gelinceye dek,öykünün tematik olarak pek gelişkin bir düzeye erişmediğini görürüz.Hoffmann,anlatıya;yaşanılanları aktarma,bunların serüven boyutunu göstermenin ötesinde;düş/gerçek ikilemiyle birlikte,anlatıcı - ben'i,yaşam/izler çevre ilişkisini getirir. Türün 19. Yüzyıldaki ilk özgün örneğini verecek olan Edgar Allan Poe (1809-1849), 1840'ta yayımladığı Grotesk ve Arabesk Öyküler'de yer alan ürünleriyle öykünün anlatı kurallarını biçimleyen ilk örnekleri sunar.Öyküdeki üç birlik kuralını (giriş>gelişme>sonuç) ilk kez onun öykülerinde görürüz.Olay ve atmosferi öykünün odağı konumuna getirir,Poe. dramatik bir yapı kurar.Poe,bu çıkışıyla,öykünün etkin/yaygın olmasını sağlar. Puşkin'in (1799-1857) Byelkin'in Hikayeleri (1831);Gogol'ün Maslalar : Dikanka Yakınla- rındaki Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları (1831);Prosper Merimee'nin (1803-1870) Mosque (1833);Nathaniel Hawthorne'un (1804-1864) Kızıl Damga (1850),Yedi Çatılı Ev (1851) adlı yapıtlarını türün bu dönemdeki etkileyici ürünleri olarak almak gerekiyor. Mark Twain (1835-1910),Guy de Maupassant (1850-1893),Çehov (1860-1904), O.Henry (1862-1910),Gorki (1868-1936),Somerset Maugham (1874-1965);Jack London (1876-1916),James Joyce (1882-1941),Yaroslav Haşek (1883-1923), Katherine Mansfield (188-1923),Ernest Hemingway (1897-1962) gibi yazarlar ise;yine öykünün gelişmesinde,yazınsal tür olarak yaygınlaşıp etkileyici düzeye erişmesinde hep öncül olmuşlardır. Bütün bu oluşumlar,gelişmeler dünya yazınını biçimlerken,bizdeki/Doğu'daki gelenği de epeyce ötelere,destanlara,Birbir Gece Masalları'na ;Nasrettin Hoca fıkralarına,Dede Korkut ve meddah hikayelerine;uzanan öykünün daha çok "hikaye anlatma" geleneğinden doğduğunu görürüz.Bu geleneğin tarihi ise eskilere dayanır.Yazıya geçirilmiş "hikaye"lerin (Battal-name,Letaif-name,Danişmend-name,Anter-name,Tuti-name,Hamza-name,Ebu Müslim,bir de menkibeler) buna kaynaklık ettiğini söylemeliyiz. Öykünün,edebiyatımızda,Emin Nihat'ın Müsameretname'sine (1872) gelinceye kadar, zengin bir geçmişi var.Müsameretname'de yer alan yedi öykü bütünüyle geleneksel anlatım özelliklerini içermekle birlikte,öyküleme,kişi/olay,mekan/yer/zaman öğelerini birarada vermesi bakımından,yazınımızda,öykünün Batı yazını etkisinde (Decameron Hikayeleri) yazılmış ilk örneğidir. 1900'lü yıllara gelindiğinde,başlanğıçta bu alanda pek yol alındığı söylenemez.Otuz yıllık süreçte Ahmet Mithat'ın (1844-1912) Letaif-i Rivayat (1870-95) dizisindeki "kıssadan hisse" öykülerinin yanı sıra,Samipaşazade Sezai,Recaizade Mahmut Ekrem,Nabizade Nazım,Halit Ziya Uşaklıgil,Hüseyin Cahit Yalçın,Ahmet Hikmet Müftüoğlu gibi yazarların ürünlerine rastlarız. Değişim süreci kıpırtılarının yaşandığı bir dönemdir.Yazınımızın Batı'ya dönük yüzü, alışverişi yeni kazanımlar getirir.Ama bunun daha da önemlisi,uluslaşma bilincinin eyleme dönüşmesiyle,"yeni edebiyat" anlayışının ortaya çıkışıyla yazınımızda yeni bir boyut açılır.Ömer Seyfettin ve arkadaşlarınca (Ziya Gökalp,Ali Canip Yöntem) başlatılan bu edebi hareket kısa sürede kabul gören düşünce hareketine dönüşür.Bu grupça Selanik'te çıkarılan "Genç Kalemler" dergisiyle,bir anlamda,bu hareketin öncülüğünü yapmaktadırlar. Ömer Seyfettin,dergide yer alan,bu atılımın manifestosu sayılabilecek "Yeni Lisan" yazı- sında,"milli ve tabii bir lisan"ın kaçınılmazlığını vurgularken,"milli edebiyat"ın da ancak "yeni bir lisan"la olabileceğini dile getirerek şöyle der :"Şimdi yeni bir hayata,intibah devresine giren Türklere yeni,tabii bir lisan,kendi lisanları lazımdır.Milli bir edebiyat vücuda getirmek için evvela milli lisan ister.Eski lisan hastadır.Hastalıkları,içindeki lüzumsuz ecnebi kaidelerdir.Evet,şimdi lisanımızda Arabi ve Farisi kaideleriyle yapılan cem'ler,terkib-i izafi,terkib-i tavsifi,vasf-ı terkibiler yaşadıkça saf ve milli addolunamaz. Bu lisanı kimse anlamaz."(1911) İşte bu düşüncelerle yola çıkılarak başlatılan atılım,öykücülüğümüzün gelişiminde çağdaşlaşmaya dönük ilk örnekleri getirir.Bunu da ilk önce Ömer Seyfettin'in öyküle- rinde görürüz.Sonra Memduh Şevket Esendal,Refik Halit Karay,Hüseyin Rahmi Gürpınar,F.Celalettin,Yakup kadri Karaosmanoğlu,Halide Edip Adıvar,Osman Cemal Kaygılı,Selahattin Enis,Kenan Hulusi...Bu yönelimde,"memleket gerçeklerini dile getiren" ürünler verirler.Andığımız yazarlar,bu dönemin,ilk öykücüler kuşağını oluş- turmaktadırlar. Öykücülüğümüz,1930'lar sonrası ise,artık yol alma/gelişme yönünü tutmuştur.Sait Faik'lerden Sabahattin Ali'lerden Vüs'at O. Bener'lere Orhan Kemal'lere uzanan çizgi yeni bir oylum getirmiştir.Gelinen bu yer önemlidir.Öykücülüğümüzün dönüşüm/değişim çizgisi asıl buradadır. Öykücülüğümüzün asıl ivme kaynağını 1940'lardan 1950'lerin sonuna değinki süreçte ürünler veren öykücüler kuşağı oluşturmaktadır. Sadri Ertem,Kemal Bilbaşar,Umran Nazif ,Ahmet Hamdi Tanpınar,Samet Ağaoğlu,Aziz Nesin,Haldun Taner,samim Kocagöz,tarık Buğra,mehmet seyda,Oktay Akbal,Kemal Tahir,Rıfat Ilgaz,Feyyaz Kayacan,Necati Cumalı,Zeyyat Selimoğlu,Yaşar Kemal,Nezihe Meriç,Fakir Baykurt,Muzaffer Buyrakçu,Bilge Karasu,Tarık Dursun K.,Leyla Erbil,Tahsin Yücel,Orhan Duru,Adnan Özyalçıner,Demirtaş Ceyhun,Erdal Öz,Demir Özlü,Ferit Edgü,Onat Kutlar,Mehmet Başaran,Talip Apaydın,Bekir yıldız,Sevgi Soysal,Füruzan,Necati Tosuner,Selim İleri,Adalet Ağaoğlu,Nedim Gürsel,Hulki Aktunç,Muzaffer İzgü,Selçuk Sbaran,Osman Şahin,Tezer Özlü,İnci Aral,Ayla Ktulu,Nazlı Eray,Mustafa Balel,Necati Güngör,Ayşe Kilimci,Nursel Duruel,Pınar Kür,Erendiz Atasü,Sulhi Dölek,Feyza Hepçilingirler,Işıl Özgentürk,Feride Çiçekoğlu,Mahir Öztaş,Ahmet Yurdakul,Ülkü Ayvaz,Buket Uzuner,Murathan Mungan,Cemil Kavukçu,Mario Levi,Jale sancak,Özcan karabulut,Ayfer Tunç...sözünü ettiğimiz süreçte ürünler veren öykücüleri olarak öne çıktılar. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 22-Ocak-2010 Saat 14:24 |
Öykü Örneği
Etkileyici öykü Nick adında bir demiryolu isçisinin öyküsü bu. Nick güçlü, sağlıklı bir işçi manevra sahasında çalışıyor. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini iyi yapan güvenilir bir insan. Ne var ki, kötümser biri, her şeyin kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler geleceğinden korkar. Bir yaz günü,tren isçileri,ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat önceden serbest bırakılırlar.Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun içine giren Nick,yanlışlıkla içerden kapıyı kapatır,kendini soğutucu vagona kilitler.Diğer işçiler Nick'in kendilerinden önce çıktığını düşünürler.Nick kapıyı tekmeler,bağırır,ama kimse duymaz,duyanlar da bu tür seslerin sürekli geldiği bir ortamda olduğu için pek kulak vermezler.Nick burada donarak öleceğinde korkmaya başlar.Eğer buradan çıkmazsam, burada kaskatı donacağım, diye düşünmeye başlar.İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine girer.Titremeye başar. Eline geçirdiği bir kağıda karısına ve ailesine son düşündüklerini yazar: Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı.Bir uyuyabilsem!Bunlar benim son sözlerim olabilir? Ertesi günü soğutucu vagonun kapısını açan işiler, Nick'in donmuş bedenini bulurlar. Üzerinde yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü göstermektedir. Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun bozuk ve çalışmıyor olmasıydı. Vagonun içindeki ısı 18 C idi, ve vagonda bol hava vardı. Nick'in korkusu,kendini gerçekleştiren bir kehanet oluşturmuştu. |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |