Bilim Adami Resimleri |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Bilim Adami Resimleri Gönderim Zamanı: 09-Aralık-2011 Saat 17:45 |
Bilim insanları resimleri
|
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 25-Eylül-2008 Saat 01:38 |
Tüm bilim adamları
www.gelisenbeyin.net/bilim-adamlari.html http://www.gelisenbeyin.net/bilim-adamlari.html |
|
beçen
Yeni Üye Kayıt Tarihi: 22-Şubat-2008 Konum: üyelik Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 7 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 23-Şubat-2008 Saat 21:02 |
çok güzel bilgiler teşekkürler yöneticide çok iyi bir site yapmış teşekkürler ödevlerimde çok yardımcı oldu
|
|
love_angel
Moderatör Kayıt Tarihi: 23-Mart-2007 Konum: Ankara Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 288 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 23-Şubat-2008 Saat 19:31 |
Syl@r'dan da bu beklenirdi zaten çok güzel bilgiler ve resimler...Ayrıca yöneticimize de teşekkür ederim
|
|
●●квя●●««Milletin lafıyla coşana kalbimin adımıyla koşmam gururumu hiçe sayıp kötü konuşana ölüyorm dese de bakmam!!!»»●●квя●●
|
|
pusatmehmet
Yeni Üye Kayıt Tarihi: 05-Aralık-2007 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 5 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 05-Aralık-2007 Saat 20:22 |
sağlun çok teşekürler...
|
|
syl@r
Süper Üye Kayıt Tarihi: 02-Mayıs-2007 Konum: Kirikkale Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 148 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 19-Ağustos-2007 Saat 16:53 |
Alfred Adler
(1870 Penzing, Avusturya - 1937 Aberdeen, İskoçya) Avusturyalı tıp doktoru ve psikolog. Alfred Adler, Sigmund Freud'un öğrencisi ve daha sonra meslektaşı olmuştur. Bireysel psikolojinin kurucusudur. Freud'a karşı bir psikanaliz ileri sürmüştür. Adler özellikle, bireyin gerçek durumuyla özlemleri arasındaki çatışma duygusu üzerinde durmuştur. Başlıca yapıtları şunlardır: Nevroz Karakter Üzerine, Bireysel Psikolojinin Pratiği ve Teorisi, İnsan Bilgisi, Bireysel Psikolojinin Yöntemi, Yaşama Bilimi, Çocukların Eğitimi, Yaşamın Anlamı. Andre Marie Ampere 1775 Lyon, Fransa - 1836 Marsilya, Fransa) Bugün elektromanyetizma adıyla bilinen bilim dalını kuran Fransız fizikçisi. Bir “harika çocuk” olan Ampère, daha 12 yaşında zamanın bütün matematik bilgisini öğrenmişti. 1801’de Bourg’da fizik ve kimya profesörü, 1809’da da Paris’te Politeknik Okulda matematik profesörü oldu. 1820’de Danimarkalı fizikçi Hans Christian Orsted’in, mıknatıslı bir iğnenin akım taşıyan bir telin yakınında yön değiştirdiğini keşfettiğini, böylece elektrikle manyetizma arasında ilişki kurduğunu duydu. Bir hafta içinde, bu yeni olgunun kuramını her yönüyle açıklayacağı bir dizi raporun ilkini hazırladı. İki elektrik akımı arasındaki manyetik kuvveti matematiksel olarak betimleyen ve Ampère yasası olarak adlandırılan bir elektromanyetizma yasasını ortaya koydu. Yaptığı birçok deneyle de, elektromanyetizma konusunda o gün için bilinen olguları açıklamakla kalmadı, yenileri hakkında da ip uçları veren matematiksel kuramların gelişmesini sağladı. Elektrik ölçme tekniklerini geliştiren ilk kişi olan Ampère, serbestçe dönebilen bir iğnenin yardımıyla elektrik akımını ölçen bir aygıt yaptı. Bu aygıt daha sonraları geliştirilerek ‘’galvanometre’’ adını aldı. Neil Amstrong (1930 Ohio, ABD - ) Ay’ın yüzeyine inen ilk insan, Amerikalı astronot. 1947’de havacılık okuluna kaydını yaptıran Armstrong, 1950’de Kore Savaşı’na katıldı ve üç havacılık madalyası aldı. 1955’te, Ulusal Havacılık Danışma Komitesinin sivil deneme pilotları arasına katıldı. 1962’de uzay programına katılan ikinci grup astronotlardan biri olan Armstrong, 1969’da Edwin E. Aldrin ve Michael Collins ile birlikte Apollo 11 aracıyla Ay’a gitti. Neil Armstrong ve Edwin Aldrin, 21 Temmuz 1969’da Kartal adlı ay modülüyle Ay’ın yüzeyine indiler. Neil Armstrong, Ay yüzeyindeki ilk adımını atarken tarihe geçen “Bir insan için küçük ama insanlık için büyük bir adım.’’ sözlerini söyledi. Neil Armstrong 1971’de astronotluğu bıraktı ve 1979 yılına değin Cincinnati Üniversitesinde havacılık ve uzay mühendisliği dersleri verdi. İsaac Assimov (1920 Petrovici, S.S.C.B. - 1992 New York, A.B.D.) Rus asıllı ABD’li bilim adamı ve yazar. Asimov günümüzde kitapları en çok okunan bilim yazarıdır. 1920’de Sovyetler Birliği’nin Petrovici kentinde doğan Asimov küçük bir çocukken ABD’ye geldi. New York’taki Columbia Üniversitesini bitirip kimya dalında doktora yapan Asimov, Boston Üniversitesi Tıp Fakültesinde otuz yılı aşkın süreyle biyokimya profesörü olarak ders verdi. Dr. Asimov, yazarlık yaşamına 1950’de yayımladığı Gökteki Çakıltaşı adlı kitabıyla başladı. 1951’de yazmaya başladığı bir dizi bilim kurgu kitabı bu alanın klâsikleri arasında yer aldı. Yazar, bugüne dek doğa biliminden kimyaya, Shekespaere incelemelerinden Dünya tarihine, gök biliminden yer bilimine ve cinayet romanlarından bilimkurgu yapıtlarına uzanan çok değişik konularda 310 kitap yayımladı. Temel nitelikte sayılan bilim kitapları arasında Yaşamın Kaynakları (1960), Genetik Kod (1963), İnsan Bedeni (1963) ve İnsan Beyni (1964) sayılabilir. Amedo Avogadro (1776 Torino, İtalya - 1856 Torino, İtalya) İtalyan fizikçi ve kimyacı. 1776’da İtalya’nın Torino kentinde doğan Amedeo Avogadro (Amedö Avogadro), aile geleneğini sürdürerek önce hukuk ve felsefe öğrenimi gördü. 1789’da felsefe, 1792’de hukuk felsefesi diplomasını aldı. Birkaç yıl sonra da din hukukundan doktora derecesini aldı. 1800-1805 yılları arasında matematik ve fizik okudu. Bu sayede 1809’da Vercelli Kraliyet Koleji’nde matematik ve fizik eğitmenliği yapan Avogadro, 1821’de Torino Üniversitesinde yüksek fizik profesörü oldu. Avogadro, gazların bileşimi hakkında bazı önemli yasaları bulan Gay Lussac’ın (Gey Lusak) çalışmalarından yararlandı ve Lussac’ın yasalarını molekül kuramına uyguladı. Atomla molekül arasındaki ayrımı da ilk kez fark eden ve buna işaret eden Avogadro, 1856’da öldü. Ölümünde sonra, 1860’ta yapılan bir bilimsel toplantında Avogadro’nun kimya alanında oynadığı büyük rol tüm bilim dünyası tarafından kabul edildi. Avogadro’nun kendi adıyla anılan yasa ve sayı olmasaydı, kimya ve fiziğin bugünkü gelişkinlik düzeyine ulaşılamazdı. Avagadro sayısı 6,022 x 1023tür. En önemli yapıtı; Cisimlerin Temel Moleküllerinin Bağıl Kütlelerini ve Bileşimlere Katılma Oranlarını Belirleme Yöntemi Üzerine Bir Deneme’dir. Alexander Graham Bell (1847 Edinburgh, İskoçya - 1922 Nova Scotia, Kanada) Telefonun mucidi. Babası sağır ve dilsiz insanların sorunlarıyla uğraşmaya kendini adamıştı. Bu nedenle Bell, küçük yaştan itibaren, daha sonradan çok işine yarayacak olan ses bilgisi konusunda epey bilgiye sahip oldu. Bell de kendini, sağır öğrencilerin, dolaylı olarak da olsa, seslerin dünyasını kavramaları ve yaşamalarına adadı ve ilk olarak Boston’daki Sağır ve Dilsizler Okulunda çalışmaya başladı. Bell, telgraf şirketlerinin çıkmazı olan, bir hat üzerinde aynı anda yalnızca tek bir mesajın iletilmesi sorununa çözüm arayacak çalışmaya başlamıştı. Başlangıçta çoklu bir telgraf geliştirmeyi istiyordu. Bell, ses tellerinin ve kulak zarının titreşimlerinden yola çıkarak, insan sesindeki frekansı elde ederek, bunları elektrik sinyali biçiminde bir telden iletmenin olanaklı olup olmadığını araştırıyordu. Bunun için de diyafram adı verilen bir aletle, yapay bir kulak zarı yaratmanın gerekli olduğu sonucuna vardı. Diyafram, hem konuşma sesiyle titreşim oluşturabilecek, hem de elektrik akımı yaratan küçük değişikliklere tepki verebilecek kadar ince bir tabakaydı. Tam ortasına da, diyafram hareket ettikçe hareket eden bir manyetik zar yerleştirdi. Ses titreşimleriyle oluşan değişiklikler, alıcı merkeze ulaştığında, alıcının diyaframında titreşime neden olarak, sinyalleri yeniden sese çeviriyordu. En değerli patentlerden biri olan telefonun patentini Bell, 7 Mart 1876’da, 29. yaş gününden dört gün sonra aldı. İlk telefon şirketi olan Bell Telefon Şirketi de 1877’de kuruldu. Bell yalnızca telefonun patentini almadı, o çok yönlü bir araştırmacı ve mucitti. Kendi geliştirdiği fonograf için bir, hava araçları için beş, hidrouçaklar için dört ve selenyum piller için de iki patenti vardır. Eduard Ludwig Boltzmann (1844 Viyana, Avusturya - 1906 Duino, İtalya) Avusturyalı fizikçi. Boltzmann, 20 Şubat 1844’de Avusturya’nın Viyana kentinde doğdu. İlk ve orta örenimini burada tamamladıktan sonra, Viyana Üniversitesine kaydoldu. 1866 yılında doktorasını aldıktan sonra, Graz Üniversitesinde dersler verdi ve buradan Heidelberg’e, ardından da Berlin Üniversitesine giderek Bunse, Kirchoff ve Helmholtz gibi ünlü bilim adamlarının yanında çalıştı. 1894 yılında da Viyana’ya dönerek kuramsal fizik kürsüsününde çalışmaya başladı. Boltzmann, istatistiksel fizik alanında katkıdan çok öncü çalışmalarıyla anılır. Boltzmann yalnızca İstatistik mekaniğin temellerini atmakla kalmadı, elektrik ve manyetizma alanında da çok değerli katkıları oldu. Ancak Boltzmann’ı büyük bir fizikçi yapan belki de, onun zamanına değin yalnızca bir düşünce olan atomları gerçek nicelikler olarak görmesi ve atomlar arası etkileşmeler olabileceğini ilk kez öneren kişi olması. Atom fikri aslında Eski Yunan’da Demokritos’a kadar uzanır, Demokritos, Lâtincede “bölünemez” anlamına gelen bu sözcüğü ilk kez kullanmış, ancak Boltzmann’a değin kimse bunun gerçekliğini savunmamıştı. Ancak Boltzmann bu fikrini kabul ettirmekte çok büyük bir dirençle karşılaştı. Özellikle yine bir Avusturyalı olan Ernst Mach ve temsil ettiği bir düşünce okulunun şiddetli saldırılarına uğradı. Bunun sonucu olarak cesareti kırılan ve büyük bir yalnızlığa itilen Boltzmann 1898’de şöyle yazdı: “Zamanın akımına karşı zayıf bir şekilde yalnız savaşan bir kişi olduğumun farkındayım...”. Bunu yazdıktan kısa bir süre sonra da artan sinir bunalımları altında 5 Aralık 1906’da trajik bir şekilde yaşamına son verdi. Ölümünden çok kısa bir süre sonra da atomların gerçekliği anlaşılarak güçlü kuramsal temellere oturtuldu. Max Born (1882 Breslau, Almanya - 1970 Göttingen, Almanya) Alman kuramsal fizikçisi. Göttingen Üniversitesinde kuramsal fizik profesörü olarak çalışan Borm, 1921’de termodinamiğin ilk yasasının en kapsamlı matematiksel ifadesini ortaya koydu. 1926’da Werner Heisenberg’le birlikte kuvantum kuramının matematiksel ifadeleri üzerine çalıştı. Kuvantum mekaniksel bir parçacığa eşlik eden dalga fonksiyonunun, karmaşık eşleniğiyle çarpımının, o parçacın herhangi bir anda herhangi bir yerde bulunma olasılığını verdiğini öngördü. Atom parçacıklarının saçılımına ilişkin problemlerin çözümü için kendi adıyla bilinen kullanışlı bir yöntem geliştirdi. 1933’de Nazilerden kaçarak Cambridge Üniversitesinde ders veren Born, 1939’da İngiliz vatandaşlığına geçti. 1954’te temel parçacıkların davranışlarını istatistiksel formüllerle açıklamaya yönelik çalışmalarıyla Walther Bothe ile Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. Robert Boyle (1627 Lismore, İrlanda - 1691 Londra, İngiltere) İrlanda asıllı İngiliz kimyacı ve doğa bilimci. Gazların özellikleri üzerine önemli deneyler gerçekleştirdi. Boyle, döneminin mucitlerinden biri olan İngiltere Kraliyet Topluluğunun deneyler yöneticisi olan Robert Hook’un yardımıyla bir hava pompası geliştirdi. Bu buluşu üzerindeki çalışmalarının da katkısıyla, havanın fiziksel özelliklerini ortaya koydu. Havanın yanma olayının gerçekleşmesindeki gerekliliğini, solunum ve ses iletiminde oynadığı rolü gösterdi. Havayla ilgili çalışmaları Boyle-Mariotte yasasını ortaya koyması için bilimsel olanaklar sağladı. Bu yasaya göre sabit sıcaklıktaki bir gazın hacmi, basıncıyla ters orantılı olarak değişiyordu. Maddenin parçacık niteliğine ilişkin düşünceleri, döneminde henüz ortaya konulamamış olan atom kuramına yararlı bir kaynak oluşturmuş ve çağdaş kimyasal elementler kuramına giden yolu açmıştır. (1627 Lismore, İrlanda - 1691 Londra, İngiltere) İrlanda asıllı İngiliz kimyacı ve doğa bilimci. Gazların özellikleri üzerine önemli deneyler gerçekleştirdi. Boyle, döneminin mucitlerinden biri olan İngiltere Kraliyet Topluluğunun deneyler yöneticisi olan Robert Hook’un yardımıyla bir hava pompası geliştirdi. Bu buluşu üzerindeki çalışmalarının da katkısıyla, havanın fiziksel özelliklerini ortaya koydu. Havanın yanma olayının gerçekleşmesindeki gerekliliğini, solunum ve ses iletiminde oynadığı rolü gösterdi. Havayla ilgili çalışmaları Boyle-Mariotte yasasını ortaya koyması için bilimsel olanaklar sağladı. Bu yasaya göre sabit sıcaklıktaki bir gazın hacmi, basıncıyla ters orantılı olarak değişiyordu. Maddenin parçacık niteliğine ilişkin düşünceleri, döneminde henüz ortaya konulamamış olan atom kuramına yararlı bir kaynak oluşturmuş ve çağdaş kimyasal elementler kuramına giden yolu açmıştır. Wallece Hume Crothers (1896 Iowa, ABD - 1937 Philadelphia, ABD) Amerikalı kimyacı. Naylonun babası olarak da anılan Carothers, kuvantum mekaniğine özgü yeni görüşleri, polimerlerin yapısıyla ilgili kuramlara uygulayarak, bunları kimyasal yollarla birbirine bağlamış çok sayıda küçük moleküllerden oluşan uzun zincirler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Carothers’in ilk başarısı, kauçuğu andıran bir madde olan neopreni bulmasıydı. Ama asıl başarısı, 66 poliamid adını verdiği ve ilk sentetik polimer lifi olan “naylon” adıyla piyasaya sürülen maddeyi bulmasıydı. 1939 yılında bulunan naylon bir anda döneme damgasını vurdu. Halkın naylon ve naylon çoraba gösterdiği ilgi inanılmaz boyuttaydı. Bu olay, naylon elyaf sanayisinin doğuşuydu. Anders Celcius 1701 Uppsala, İsveç - 1744 Uppsala, İsveç) İsveçli ünlü gök bilimcisi. Celsius, günümüzde kendi adını taşıyan sıcaklık ölçeğinin bulucusu olarak tanınır. Santigrat olarak da bilinen bu ölçek, bilimsel araştıralarda ve günlük yaşamda dünyanın her yanında kullanılır. İsveçli fizikçi ve astronom olan Celsius, doğduğu ve çalışmalarının büyük bir kısmını geçirdiği Uppsala’da bulunan üniversitede, 1730’da astronomi profesörü oldu. Uppsala gözlem evini kurdu ve yaşamının son yıllarını bu gözlem evinde geçirdi. Astronomiyle ilgili iki kitap yazdı: Birinci kitap, Güneş ile Dünya arasındaki uzaklığı hesaplamaya yarayan yeni bir yönteme ilişkindi. İkinci kitap ise, Dünya’nın biçimini belirlemeye yönelik gözlemlerini anlattığı kitaptı. Dünya’nın kutuplardan hafifçe basık olduğunu gözlem yoluyla bulan ilk bilim adamlarından biri de odur. Celsius’dan önce kullanılan sıcaklık ölçeği, Alman fizikçisi olan Daniel Fahrenheit’in geliştirmiş olduğu ve suyun donma noktasını 320F, kaynama noktasını 2120F olarak gösteren Fahrenheit (F)’dı. Celsius, 1742’de farklı bir sıcaklık ölçeği geliştirdi. Sıcaklık ölçümüne temel olarak, suyun sıvı hâlde bulunduğu sıcaklık aralığını aldı ve bu aralığı Fahrenheit’ın yaptığı gibi 180 değil, 100 eşit parçaya (dereceye) ayırdı. Böylece suyun donma noktasıyla kaynama noktası arasındaki aralık yüz eşit parçaya bölünmüş oldu. Başlangıçta bu ölçeğe “yüz adım” anlamındaki Lâtince centumgradus’tan gelen “santigrat” ölçeği denmiştir. Ancak sonradan, 1948’de toplanan uluslar arası konferansta, bilim adamları Fahrenheit ölçeğinde olduğu gibi, bu ölçeğe de, bulucusunun adını verirler. Bugün bu ölçek Celsius sıcaklık ölçeği olarak adlandırılır. Ölçeğin bölümlerine Celsius derecesi de denir ve C olarak yazılır. Nicolas Copernicus (1473 Torun, Polonya - 1543 Krakow, Polonya). Polonyalı gök bilimci. Nicolaus Copernicus (Nikola Kopernik), 1473 yılında Polonya’nın Torun kentinde zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Önce Krakow, daha sonra Bologna ve Roma üniversitelerinde uzun süren bir öğrenim döneminden sonra, 1506’da 33 yaşındayken Frauenburg Katedrali rahipliğini üstlenmek üzere ülkesine döndü; 1543 yılındaki ölümüne değin teoloji, matematik ve fizik gibi çeşitli bilim alanlarında çalışmalar yaptı. Ancak onun gerçek amacı, yeni bir gökbilim (astronomi) sistemi geliştirmekti. Bu amaçla, yalnızca bilim alanında değil; tüm insanlığın dünya görüşünde büyük bir devrime yol açan çalışmalar ortaya koydu. O dönemin gökbilim düşüncesine göre; gökyüzü, üzerinde yıldızların çakılı olduğu, dönen bir küreden oluşmaktaydı. Dünya da bu kürenin merkezinde sabit bir konuma sahipti. Dünya’nın çevresinde Ay, Güneş ve gezegenleri taşıyan iç içe bir dizi kristal küme bulunuyordu. “Tanrısal bir düzen” olarak adlandırılan bu sistemin, insana evrenin merkezinde olma onurunu verdiğine inanılıyordu. Kısacası, gökbilim, Kopernik’in geliştirdiği sisteme kadar Orta Çağ boyunca dinsel bir görünüme bürünmüştü. Kopernik, kilisenin geliştirdiği bu düşünceye karşı çıkarak bugün “güneş sistemi” adını verdiğimiz kendi sistemini geliştirdi. Buna göre; - Gezegenleri taşıyan göksel küreler, Dünya’nın değil; Güneş’in çevresinde dönmektedir. - Dünya, kendi ekseni çevresinde günlük, Güneş’in çevresindeyse yıllık dönüşler yapar. Güneş merkezli gökbilim sistemi hakkındaki görüşlerini 1543 yılında “Göksel Kürelerin Hareketi Üzerine” adlı yapıtında açıklayan Kopernik, bilim tarihinde bir devrim yaratan yapıtı basılmak üzereyken hastalandı. Dostları ve ailesi, hasta yatağında ölmek üzere olan Kopernik’e, yaşamının son gününde yeni basılan kitabını gösterebilmeyi başardılar (24 Mayıs 1543). Kopernik’in ölümünden sonra, kitabı kilise tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Eser, 1882 yılına kadar kilisenin yasakladığı kitaplar arasında yer aldı. “Göksel Kürelerin Hareketi”nin yayımlanması Rönesans Döneminin en önemli olaylarından biridir. Kopernik’in kitabında ortaya koyduğu görüşler, insanın evrene bakış açısında köklü bir değişikliğin oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle bilim tarihi açısından bu yapıt, Orta Çağ ile Yeni Çağı birbirinden ayıran bir sınır olarak kabul edilmektedir. Orta Çağın kilise kökenli bilim anlayışına en büyük darbeyi indiren, modern gökbilim ve modern fizi-ğin yolunu açan Kopernik, Yeni Çağın öncüleri arasında yer almaya hak kazanmış bir bilim adamıdır. Charles Augustin de Coulomb 1736 Angouleme, Fransa - 1806 Paris, Fransa) Fransız fizikçisi. Elektrik yük biri-mine adı verilen Coulomb, 1736 da Angouleme’de doğdu. Mezieres, Ecole, Du Genie’de öğrenim görerek 1761 de, üsteğmen rütbesiyle askerî mühendis olarak mezun oldu. Kendi isteğiyle Martiniquie Adası’na giderek Bourbon kalesinin yapımını yönetti. Sağlığının bozulması üzerine Fransa’ya dönünce 1772’de ordudan ayrılarak kendini bilimsel araştırmalara verdi. Coulomb 1774’de, Paris Bilimler Akademisine muhabir üye seçildi. Reserches Sur la Meilleure Moniére de Fabriquere les Aiguilles Aimantées (Mıknatıslı İğne Yapımında En İyi Usul Üstüne Araştırmalar) adlı ilk eserini 1777’de yayımladı. Coulomb Fen akademisinden ödül kazanan ve ileriki çalışmalarına ışık tutan bu eserinde ayrıca, mıknatıslığı giderici bir alanın varlığını açıkladı. Daha sonra sürtünme olayıyla ilgilenerek bu konuda Théorie des Machines Simples (Basit Makineler Kuramı, 1779) adlı eseri yayımladı. Bundan sonraki çalışmalarını “burulma” konusunda yaptı (1784), manyetizma ve elektrostatiğin kuramsal ve deneysel esaslarını açıklayan yedi inceleme yazısı hazırladı. Kendi adıyla anılan Coulomb Yasasını buldu. İki yük arasındaki elektrostatik kuvvet için ters kare yasasının kanıtını verdi. İletkenlerin yüzeyindeki elektriklenmeyi açıklayan kuramı, ucuna madenî parça takılmış yalıtkan saplı deneme çubuğundan yararlanarak doğruladı ve geliştirdi. 1786’da, içi boş iletkenlerin elektrik ekranı gibi davrandığını açıkladı. 1789’da Yer’in manyetik alanının mıknatıslı iğneye yaptığı etkiyi inceleyerek, manyetik moment kavramını ortaya attı. Madde moleküllerinin bir manyetik momenti olduğunu öne sürdü ve teorisini kurdu. 1781’de Bilimler akademisi üyeliğine seçildi. Coulomb, Faraday Enstitüsünün (eski adıyla Paris Bilimler Akademisi) başkanı olduktan beş yıl sonra 1806’da öldü. Onun elektrik ve manyetizma üzerinde yaptığı araştırmaları, fiziğin bu alanını geleneksel doğa felsefesinden çıkarıp tam bir bilim hâline getirmiştir. Jacques-Yves Cousteau (1910 Saint-Andre-de-Cubzac, Fransa - 1997 Paris, Fransa) Fransız okyanus bilimcisi. Fransız Deniz Kuvvetleri’nde binbaşı olan Cousteau, 1950 yılında Fransız Okyanusbilimi Kurumunun yöneticiliğine getirildi. Ardından, 1957’de ünlü Monako Okyanusbilimi Müzesinin yöneticiliğine atandı. Daha sonraki yıllarda Toulon’daki denizaltı araştırmaları grubunun ve Marsilya’daki denizaltı araştırmaları bürosunun kurulmasına önayak oldu. Bugün su altı araştırmalarında kullanılan birçok önemli yöntem ve aracı geliştiren Cousteau, bu alandaki çok sayıda önemli araştırmaya da imzasını attı. Marie Curie (1867 Varşova, Polonya - 1934 Paris, Fransa) Radyoaktiflik üzerine yaptığı çalışmalarıyla Nobel ödülü kazanan, Polonya asıllı Fransız fizikçisi. Madam Curie olarak da bilinir. Polonya’nın başkenti Varşova’da doğan Marie Sklodowska, öteki iki kardeşi gibi, liseyi birincilikle bitirmişti. Ablasıyla birlikte Paris’teki Sorbonne Üniversitesinde okumak istiyordu. Ancak, o dönem yabancı bir ülkede okumak masraflı bir iş olduğundan, bu sorunu çözmek için iki kardeş sırayla birinin çalışıp ötekinin masraflarını karşılama kararı verdiler. Marie çalışarak ablasını finanse etti ve bu yüzden üniversiteye 23 yaşında girdi. Maddî sıkıntılar içinde geçen öğrenimi boyunca, matematik, fizik, kimya ve astronomi alanları dışında müzik ve şiirle de ilgilendi. Yüksek lisans sınavını birincilikle vererek üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Burada, önemli bir bilim adamı olan Pierre Curie ile tanıştı ve evlendi. Radyoaktiviteyi keşfeden Becquerel’in önerisi üzerine uranyum maden filizindeki yeni elementi arama işine giriştiler. Bu, bilim tarihinin en zor ve yıpratıcı deneysel araştırması oldu. Radyosyona ve radon gazına maruz kaldıkları bu işlemi, 1896 yılı boyunca aralıksız olarak sürdürdüler. Uzun çalışmalar sonucu 1898’de polonyum adını verdikleri elementi keşfettiler. Daha sonra radyoaktifliği uranyumdan yaklaşık bir milyon kat fazla olan radyumu buldular. Marie Curie 1903’te Becquerel ve eşi Pierre Curie ile birlikte, 1911’de de tek başına olmak üzere iki kez Nobel ödülünü aldı. Bütün zamanların en büyük bilim kadınıydı. 39 yaşında eşi Pierre’i kaybeden Marie, ilk iş olarak kocasından boşalan kürsü başkanlığını devralıp çalışmalarını hızlandırdı. Bir kadının üniversitede kürsü başkanı olması o tarihte alışılmış bir şey değildi. O bunu başardı ve Marie Curie adı tarihe geçti. Pierre Curie (1859 Paris, Fransa - 1906 Paris, Fransa) Fransız fizikçisi. Sorbonne Üniversitesini bitirdikten sonra bilimsel araştırmalara başladı. 1880’de piezoelektrik olayını, 1893’te mıknatısın sıcaklığa bağlılığını açıklayan “Curie yasası”nı buldu. Bu yasaya göre bütün ferromanyetik cisimlerin manyetik özellikleri “Curie sıcaklığı” adı verilen bir sıcaklığın üzerinde değişir. Eşi Marie Curie ile birlikte yaptığı araştırmalar sonucu 1898’de uranyumun bozunma ürünlerinden olan iki yeni elementi polonyum ve radyumu elde etmeyi başardılar. 1900’de radyumdan yayılan ışınların havayı iyonlaştırdığını görerek bu ışınların elektrik yüklü olduğunu ortaya koydular. 1903’de Becquerel ile birlikte Marie ve Pierre Curie Nobel Fizik Ödülü’nü aldılar. Robert Charles Darwin (1809 Shrewsbury, İngiltere - 1882 Down, İngiltere) Evrimin işleyişini açıklayan ünlü İngiliz bilim adamı. Darwin, düşünce tarihi açısından olağanüstü öneme sahip birkaç bilim adamından biridir. ‘Doğal Ayıklama’ ilkesine dayalı evrim kuramının kurucusu olan Darwin, Edinburgh ve Cambridge üniversitelerinde tıp ve ilâhiyat öğrenimi gördü. 1831’de üniversiteyi bitirince Beagle adlı gemiyle 5 yıllığına geziye çıktı. Pasifik adalarında gözlem ve incelemelerde bulunan Darwin, yolculuk notlarını 1840’ta yayımladı. Türlerin Kökeni adlı dünyaca ünlü eserini 1859’da yayımlayan Darwin, sağlam ve bilimsel kanıtlara dayanan kuramıyla bütünlüklü ve kendinden sonrakilerin önünü açıcı bir evrim kuramı kurmuş oldu. Darwin, Beagle yolculuğu sırasında elde ettiği bulgulardan yararlanarak evrim kuramını geliştirdiğinde, tarih boyunca hiçbir bilimsel buluşun yol açmadığı bir kargaşaya neden oldu. Kuramını oluştururken fizyonomi ve antropolojinin, anatomi ve genetiğin, zooloji ve botaniğin ve daha birçok bilim alanının birikimlerinden ve kaynaklarından yararlandı. Darwin’in evrim kuramı, toplumsal olarak tüm insanlığı derinden etkileyecek bir sonuca varmıştır. Buna göre, insanlar ve öteki tüm canlılar, milyonlarca yıl süren kapsamlı ve karmaşık bir evrimleşme sürecinde türemişlerdir. (Hadi Lan)(Yanlış anlamayın inanmadığımdan) John Dalton (1766 Eaglesfield, İngiltere - 1844 Manchester, İngiltere) İngiliz kimyacısı ve fizikçisi. Maddenin atom kuramına yaptığı katkılarla modern fiziğin kurucuları arasındadır. Kutup ışıkları üzerine de araştırmaları vardır. Dalton, yağmurun, atmosfer basıncındaki değişikliklerden değil, sıcaklığın düşmesinden kaynaklandığını ilk olarak belirledi. Renk körlüğü üzerine incelemeler yaptı. Gazlar üzerine yaptığı ilk çalışmalarının sonucunda kendi adıyla anılan Kısmî Basınçlar Yasası’nı buldu. Buna göre, değişik gazlardan oluşan bir karışımın toplam basıncı, birleşimde yer alan gazlardan her birinin tek başına uyguladığı kısmî basınçların toplamına eşittir. Son olarak da, en önemli çalışması olan ve tüm elementlerin, atom adını verdiği çok küçük ve bölünemez parçacıklardan oluştuğunu öne süren atom kuramını geliştirdi. Michael Faraday (1791 Surrey, İngiltere - 1867 Surrey, İngiltere) İngiliz fizikçi ve kimyacı. 19. yüzyılın en büyük bilim adamlarından olan Faraday, elektrik ve manyetizma konusundaki çalışmalarıyla ün kazanmıştır. Manyetik alanın elektrik akımı oluşturabileceğini düşünmüş ve bu konuda deneyler yapmıştır. 1831 yılında, bir bobin yanında hareket ettirilen güçlü bir mıknatısın, bobinde elektrik akımı oluşturduğunu gösterdi. Bu buluş sayesinde büyük miktarlarda elektrik akımı üretebilen sistemler geliştirildi. Faraday, elektromanyetik indüklemeyi, diyamanyetizmayı ve manyetik alanın ışığın kutuplanma düzlemini döndürdüğünü buldu. Elektrolizin temel yasalarını ortaya koydu ve klor gazını ilk kez sıvılaştırmayı başardı. Elektrik motorunu ve dinamonun ilkel hâlini icat etti. Enrico Fermi (1901 Roma, İtalya - 1954 Chicago, ABD) İtalyan asıllı ABD’li fizikçi. 1922 yılında Pisa Üniversitesinden mezun oldu. Lisans üstü çalışmalarını Max Born yönetiminde Almanya’da yaptı. 1924 yılında İtalya’ya döndü ve 1926 yılında Roma Üniversitesinde fizik profesörü oldu. Nötronlarla başardığı yapay radyoaktivite ve nükleer tepkimelerin yavaş nötronlarla ilişkisini açıkladığı çalışmasından dolayı, 1938 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı. 20. yüzyılın başında fizik alanında hızla artan bilgi birikimi, kuramcı ve deneyci olmak üzere iki ayrı alanda uzmanlaşma gereksinimini de beraberinde getirmişti. Ancak Enrico Fermi, her iki alanda birden başarılı olan ender fizikçilerdendi. Doğada bilinen dört temel kuvvet konusundaki bilgilerimizi netleştiren beta bozunumu kuramını geliştirmişti, ama belki de daha önemlisi, etkisi ve sonuçları çok konuşulacak olan ilk nükleer reaktörün kurucularından biri olmuştu. Fermi, 1954 yılında kanserden öldü. Bir yıl sonra yüzüncü element keşfedildi ve kendisinin onuruna bu element fermium olarak adlandırıldı. Gustave Flaubert (1821 Rouen, Fransa - 1880 Croisset, Fransa) Fransız romancı. Çocukluğunda “yeteneksiz bir çocuk” olarak değerlendirildi. Çocukluğu ve gençliği babasından ötürü doktorların arasında geçti. Ama o doktorluk yerine yazar olmak istedi. Lisede okurken Colibri adında tek sayfalık bir gazete hazırladı. Hukuk fakültesine girdi, fakat sağlık sorunları nedeniyle okulu bitiremedi. Bir dostuyla birlikte Avrupa ve Doğu yolculukları yaptı. Cezayir’e kadar gitti. Bazı yapıtları ölümünden sonra yayımlanmıştır. Başlıca yapıtları şunlardır: Ermiş Antonius ile Şeytan (1849), Madame Bowary (1857), Salammbo (1862), Üç Hikâye (1877), Gönül ki Yetişmekte, Bouard et Pecuchet (1881), Yerleşik Fikirler Sözlüğü (1911). Johann Carl Friedrich Gauss (1821 Rouen, Fransa - 1880 Croisset, Fransa) Fransız romancı. Çocukluğunda “yeteneksiz bir çocuk” olarak değerlendirildi. Çocukluğu ve gençliği babasından ötürü doktorların arasında geçti. Ama o doktorluk yerine yazar olmak istedi. Lisede okurken Colibri adında tek sayfalık bir gazete hazırladı. Hukuk fakültesine girdi, fakat sağlık sorunları nedeniyle okulu bitiremedi. Bir dostuyla birlikte Avrupa ve Doğu yolculukları yaptı. Cezayir’e kadar gitti. Bazı yapıtları ölümünden sonra yayımlanmıştır. Başlıca yapıtları şunlardır: Ermiş Antonius ile Şeytan (1849), Madame Bowary (1857), Salammbo (1862), Üç Hikâye (1877), Gönül ki Yetişmekte, Bouard et Pecuchet (1881), Yerleşik Fikirler Sözlüğü (1911) Josıah Wıllıard Gibbs (1839 New Haven, ABD - 1903 New Haven, ABD) Amerikalı fizikçi. Termodinamik denge kavramını, enerji ve entropi açısından formüle etmiştir. 1854 yılında Yale Kolejine girdi. Burada Lâtince ve Matematik dallarındaki başarısıyla dikkati çekti. Yale’de mühendislik alanında çalışmalarına devam ederek, dişlilerin tasarımında geometrik yöntemler üzerine bir tez hazırladı. 1863 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde verilen ilk mühendislik doktorası unvanını aldı. Yale’de Lâtince ve Doğa Felsefesi alanlarında okutman olarak görev yaptı. 1866’dan 1869’a kadar Paris, Berlin ve Heidelberg’de bulundu. Bu dönem içinde Kirchhoff ve Helmholtz’un araştırmalarından etkilendi. 1968’da Yale’e dönen Gibbs, 1871 yılında matematiksel fizik profesörü olarak atandı. Bu dönemde sıvıların termodinamiğinde geometrik yöntemler ve nesnelerin termodinamik özelliklerinin yüzeyler yardımıyla anlaşılması gibi konulardaki araştırmalarını yayınladı. Bu çalışmaları Maxwell’in ilgisini çekti ve konuyla ilgili modellerin geliştirilmesine yardımcı oldu. Matematik alanında da çalışmalar yapan Gibbs, vektör analizi konusunda da çok önemli araştırmalar yapmıştır. Geliştirdiği vektör yöntemlerinin bir uygulaması olarak 1880’de Swift kuyruklu yıldızının yörüngesini çok hassas olarak hesaplamıştır. Bu alandaki öncü çalışmaları bugün vektör analizi konusunda rutin olarak kullanılmaktadır. 1882 ile 1889 arasında ışığın elektromanyetik kuramı üzerinde çalıştı. İstatistiksel mekanik alanındaki önemli çalışmaları kuvantum kuramı ve Maxwell’in elektromanyetik kuramı için uygun matematiksel çerçeveyi hazırladı. Bu alanda “İstatistiksel Fizikte Temel Prensipler” isimli kitabında termodinamik yasalarıyla moleküler hareketlerin istatistiksel kuramı arasındaki ilişkiyi temellendirdi. Kimyasal denge ve maddenin değişik fazları arasındaki denge durumlarıyla ilgili birçok çalışma yaptı. J. W. Gibbs doğanın temel yasalarını anlaşılmasına yaptığı katkılarıyla öne çıkmış bir bilim adamıdır. Wernel Karl Heisenberg (1901 Würzburg, Almanya - 1976 Münih, Almanya) Kuvantum mekaniğinin matris biçimini geliştiren Alman fizikçi ve felsefeci. Werner Heisenberg 5 aralık 1901’de Würzburg’da doğdu. Doktor August Heisenberg ve Annie Wecklein’in oğullarıydı. Heisenberg 1920’de Münih Üniversitesinde Sommerfeld, Wien, Pringsheim, ve Rosenthal’in yanında fizik öğrenimi gördü. 1922-1923 kışında Göttingen Üniversitesinde Max Born, Frank ve Hilbert‘in yanında çalıştı. 1923’te Münih Üniversitesinden doktorasını aldı ve Max Born’un assitanı oldu. 1924’ten 1925’e kadar Niels Bohr’la birlikte Copenhagen Üniversitesinde çalıştı. 1925 yazında Göttingen’e geri döndü. 1926’da tekrar Niels Bohr’un yanında kuramsal fizik dersi vermek üzere Copenhagen Üniversitesine atandı. 1927’de henüz 27 yaşındayken Leipzig Üniversitesinde kuramsal fizik profesörü oldu. 1929 yılında ders vermek için Amerika, Japonya ve Hindistan’ı dolaştı. 1941’de Berlin Üniversitesine fizik profesörü olarak atandı ve Kaiser Wilhelm Fizik Enstitüsünün yöneticiliğine getirildi. Ikinci Dünya Savaşı sonunda o ve diğer Alman fizikçiler, Amerikan birlikleri tarafından tutuklanıp İngiltere’ye gönderildiler. Fakat Heisenberg 1946’da Almanya’ya geri döndü. Burada Göttingen Fizik Enstitüsünü arkadaşlarıyla birlikte yeniden düzenledi. Bu enstitünün adı daha sonra Max Plack Enstütüsü olarak değiştirildi. Heisenberg, 1948’de Cambridge’de ders vermek amacıyla birkaç ay kaldı. 1950 ve 1954’de iki defa Amerika’dan ders vermek için teklif aldı. 1955-1956 kışında İskoçya St. Andrews Üniversitesinde dersler verdi, daha sonra bu dersleri bir kitap olarak yayımladı. 1958’de Münih Üniversitesine Profesör olarak atandı. Heisenberg adı hep 1925’te yayımlanan Kuvantum Mekaniği Kuramı ile anılır. Bu kuram ve özellikle kuramın hidrojenin özdeş formlarının keşfiyle ilgili uygulama alanları nedeniyle 1932’de Nobel Fizik Ödülü aldı. 1957’den sonra Heisenberg, plâzma fiziği, termonükleer süreç problemleri üzerinde çalıştı. Birkaç yıl Genova’daki uluslar arası Atom Fiziği Enstitüsünün bilimsel politik komitesine başkanlık etti ve daha sonra üyesi olarak kaldı. 1953’te Alexander von Humboldt vakfının başkanı olduğunda, yurt dışından bilim adamlarını davet edip Almanya’da çalışmaları için uğraş verdi. 1953’ten sonra kuramsal çalışmaları Birleşik Alanlar Kuramı üzerine yoğunlaştı. Heisenberg 1976 yılında öldü. Robert Hook (1635 Isle of Wight, İngiltere - 1703 Londra, İngiltere) İngiltere’de doğdu. Fiziğe olan büyük ilgisinin ve yeteneğinin yanı sıra, resim ve müziğe de ilgisi vardı. Hooke hiçbir zaman bir doktora derecesi almadı, ama Oxford ona bunun çok daha fazlası verdi. 1648’de Londra’ya resim yapmak için giden Hooke, daha sonra bunun zaman kaybı olduğunu düşündü ve eğitimine devam etmeye karar verdi. Thomas Willis, Seth Ward, Robert Boyle, John Wilkins, John Wallis, Christopher Wren ve William Petty gibi ünlü bilim adamlarıyla Oxford’ta çalıştı ve 1655’te Boyle’nin asistanı oldu. İkisi beraber bir hava pompası üzerinde çalıştılar. Ancak Boyle bir kimyacı olduğu için bu projeyi Hooke’a devretti ve sonunda modern bir hava pompası yapıldı. Hooke hiçbir zaman yalnızca tek bir konu üzerinde düşünüp çalışan bir insan olmadı. Hava pompaları üzerinde çalışırken aynı zamanda saatlerdeki salınım mekanizmasını da düşünüyordu. Ona göre saatlerde kullanılan basit sarkacın yerine yay kullanılması daha iyiydi ve 1660’ta bu alanda önemli bir aşama kaydetti. Sonunda 1678 yılında ünlü yay sabiti yasasını açıkladı. 1661’de ilk makalesini yayınladı. Bunun üzerine 1662’de deneylerini ve çalışmalarını yapması için özel bir konuma getirildi. 1663’e kadar hiçbir ödeme yapılmadan bir akademisyen olarak çalışmasına izin verildi. 1665’te Micrographia adlı ilk kitabını yayınladı. Bu kitapta kendi yaptığı mikroskobu kullandı. Ayrıca Hooke Gregoryn teleskobunu bulan kişiydi ve bu aletle astronomik gözlemler gerçekleştirdi. Bilinen en genel bilgi olarak, Hooke 1666’da konik sarkacı geliştirdi ve yerçekiminin sarkaç kullanılarak ölçülebileceğini gösterdi. Greshan Kolejindeki geometri profesörü kimliğinin yanı sıra Hooke iyi bir mimardı ve Wren ile birlikte Londra’yı 1666’daki büyük yangından sonra yeniden inşa etti. Hooke yaşlandıkça daha sinirli oldu. 1672’de Newton’un ışık kuramını kendisinden çaldığını ileri sürerek onunla tartıştı. Newton’dan başka diğer bilim adamlarıyla da aynı diyaloga girdi. Son olarak Şubat 1690’da iki seminer verdi ve doğmuş olduğu İngiltere’de öldü. James Prescott Joule (1818 Lancashire, İngiltere - 1889 Cheshire, İngiltere) İngiliz fizikçi. Enerjinin, mekanik, elektriksel ve ısıl gibi çeşitli biçimlerinin temelde aynı olduğunu ve birbirine dönüşebildiğini gösterdi. Joule’ nin önemli deney alışkanlığının bir sonucu olan buluşu, “ısının mekanik eşdeğeri”, günümüzde termodinamikte ve birçok mühendislik dallarında çok önemli yer tutar. Joule, İngiltere’nin kuzeyindeki Salford’ da yaşayan, başarılı bir bira yapıcısının oğluydu. Varlıklı bir aileden gelmesi, Joule’nin kendini tümüyle deneysel bilime vermesine olanak sağladı. Kısa bir süre sonra, Manchester Üniversitesinde İngiliz fizikçi ve kimyacı olan John Dalton’dan ders aldı. Isı fiziğiyle ilgilendi. Bu ilgi giderek yaşam boyu süren tutku hâline geldi. Joule, yıllar boyu düşünebildiği her mekanik işlem sonucu ortaya çıkan ısı değişmelerini ölçtü. 1843 yılında deneylerinden çıkan sonucu yayınladı. Yapılan belirli bir miktar iş sonucu her zaman belirli bir miktar ısının ortaya çıktığını belirtti. Bir miktar ya da bir kalori ısı üretmek için gerekli olan iş miktarına, ısının mekanik eşdeğeri adını verdi ve bunun 41 800 000 erg olduğunu hesapladı. Erg, bir gramlık kütleyi bir santimetre öteye taşırken yapılan iştir. Joule, buluşunu Manchester’ de pek az kişinin katıldığı bir konferansta açıkladı. Bu kadar önemli olan buluşun gereken etkiyi uyandırmamasının nedeni, Joule’ ün o günün bilimsel çevrelerinde pek tanınmış kişi olmamasıydı. Daha sonra Lort Kelvin olarak tanınan genç ama saygın bir bilim adamı olan William Thomson’un Joule’nin çalışmalarıyla ilgilenmesi durumu değiştirdi. Thomson, Joule’ün yöntemlerini ve vardığı sonuçları inceledikten sonra, bunların son derece etkileyici ve doğru olduğunu açıkladı. Çok geçmeden bilimsel çevreler Joule’yi dikkate almaya başladılar. Joule’ü onurlandırmak üzere 10 000 000 erg’e eşit yeni bir birime onun adı verildi. Artık ısının mekanik eşdeğeri 4,18 joule’dü. Joule yasası, elektrikte, bir elektrik devresindeki direncin elektrik enerjisinin ısı enerjisine dönüştürme oranının matematiksel tanımıdır. Akım geçen telde bir saniyede ortaya çıkan ısı miktarının, telin elektriksel direnciyle akımın karesinin çarpımının doğru orantılı olduğunu buldu. Bir saniyede açığa çıkan ısı miktarının, soğurulan ya da yitirilen elektrik enerjisine eşdeğer olduğunu belirledi. Joule, yaşamı boyunca, hiçbir zaman öğretim üyeliği önerilerini kabul etmedi. Başlangıçta çalışmalarını tanımakta çektiği zorluklara karşılık o dönemdeki önemli bilim adamlarının beğenisini kazandı. Londra’daki Kraliyet Akademisine seçildi ve Bilimde İlerleme Derneğinin başkanlığına getirildi. Kendini tümüyle bilimsel çalışmalara adayan ve her zaman amatör kalan Joule, fiziğe yaptığı büyük katkılarla bilim tarihinde önemli bir yer tutar. Joule, 11 Ekim 1889’ da İngiltere’de öldü. Ali Kuşçu (1410 Semerkant - 1474 İstanbul) Türk gök bilimci ve matematik bilgini. Asıl adı Ali Alâeddin’dir. Babası Türkistan ve Maveraünnehir emiri Uluğ Beyin doğancıbaşısı Muhammedtir. Kuşçu adının buradan geldiği söylenir. Timur Devleti hükümdarı Uluğ Beyin öğrenciliğini yapmıştır. İlköğrenimini Semerkant’ta yapan Ali Kuşçu, daha sonra, Bursalı Kadızade Rumî ve Uluğ Beyden matematik ve astronomi dersleri aldı. Semerkant’tan Kirmân’a giderek öğrenimini tamamladı. Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu (1421) ve onun Zîc (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) adlı eserine yardım etti. Ali Kuşçu, Gürganî tahtında oturan Uluğ Beyin, oğlu Abdüllâtif’in ihaneti sonucu öldürülmesi üzerine (1450), Semerkant medreselerindeki derslerine son verdi ve hacca gitmek üzere Tebriz’e geldi (1449). Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük ilgi göstererek yanında alıkoydu. Daha sonra Uzun Hasan, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu’yu Fatih Sultan Mehmet’e yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Fatih Sultan Mehmet, kendisinden İstanbul’da kalmasını rica etti. Ali Kuşçu, bu daveti ancak elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi. Tebriz’e döndü, bir süre sonra ailesini alarak İstanbul’a geldi. Osmanlı-Akkoyunlu sınırında Fatih Sultan Mehmet’in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelmesiyle gök bilimi alanında önemli gelişmeler gözlemlenmiştir. 1474 yılında ölen Ali Kuşçu’nun eserleri; Ay’ın evrelerini anlatan Risale-î Hallü’l-Eşkâli’l-Kamer, Uluğ Bey ile birlikte yazdığı Zic-i Uluğ Bey, gök bilimi üzerine Risâletü’l-Fethiyye ve İslâm felsefesine ilişkin Tecri-dü’l Kelâm’dır. Jean Lamarck (1744 Picardy, Fransa - 1829 Paris, Fransa) Fransız biyoloğu. Biyoloji sözcüğünü ilk kez 1802 yılında Lamarck kullanmıştır. Lamarkçılık olarak da bilinen ve yaşam boyu edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla kuşaktan kuşağa geçtiği ilkesine dayanan evrim görüşünün sahibidir. Lamarck’ın evrim kuramı üç temel varsayım üzerine dayanır: 1. Canlılar sürekli çevreye uyma çabası içindedirler. 2. Kullanılan organlar gelişir, kullanılmayanlar körelir. 3. Canlılarda çevreye uyum çabasıyla gelişen özellikler kalıtsaldır. Lamarck, evrim düşüncesinin benimsenemeyeceği bir dönemde, akılcı ve ileri görüşlü bir kuram ortaya atmıştır. Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eserinde açıkladığı doğal seçilim kavramıyla, Lamarck’ın görüşleri tartışma odağı oldu. Lamarkçılık, Charles Darwin’in kuramıyla aşıldı ve 1930’lardan sonra geçerliliğini yitirdi. Gugliermo Marconi (1874 Bologna, İtalya - 1937 Roma, İtalya) İtalyan fizikçi ve mucit. İlköğrenimini Bologna ve Floransa’da tamamladı ama alışık olanın tersine, pek iyi bir öğrenci değildi; okula gitmekten ve ders çalışmaktan pek zevk almıyor, babasının “boş” dediği işlerle uğraşıyordu. Guglielmo’nun o sıralar ilgisini en çok, henüz yeni bir kavram olan elektrik çekiyordu. Elektriğin öncülerinden biri olan, Amerikalı bilim adamı Benjamin Franklin onun kahramanıydı. Franklin’in deneylerini yeniden yapmaya girişen bu meraklı çocuk, pek çok yeni şey de deniyordu; ancak ya bir şeyler kırılıyor ya da okuldaki başarısı gittikçe azalıyordu. 1894 yazında, Biella yakınlarındaki bir dağda ailesiyle tatildeyken, Heinrich Hertz’in elektromanyetik dalga deneylerine yoğunlaşma fırsatı buldu. Aklına ilginç bir fikir geldi: Hertz dalgalarını iletişim amaçlı kullanmak. Guglielmo, önce, arada hiçbir bağlantı olmamasına karşın, tavan arasından bastığı bir düğmeyle kapının zilini çaldırmayı başardı ve çevresindekileri şaşırttı. Sonra da lâboratuvarın penceresine yerleştirilmiş vericiden bahçenin sonundaki tepeye yerleştirilmiş alıcıya sinyalleri göndermeyi başardı. 1896 yılında ilk telsiz telgraf aygıtının patentini aldı. Sonra İngiltere’ye gitti. Kısa bir süre sonra da İtalya, İngiltere ve Fransa’da telsiz iletişim yaygınlaştı. 1909’da Nobel Fizik Ödülü’nü kazanan Marconi, daha sonra kısa dalga radyo iletişimi üzerine çalışmış ve modern uzun dalga radyo yayımcılığının gelişmesini olanaklı kılmıştır. James Clark Maxwell (1831 Edinburgh, İskoçya - 1879 Cambridge, İngiltere) İskoçyalı fizikçi. Yirminci yüzyıl fiziğini etkileyen fizikçilerin en büyüklerinden biri olan Maxwell, birçok bilim tarihçisine göre bilime katkılarının önemi açısından Newton ve Einstein ile eş düzeyde kabul edilmektedir. Maxwell, 1841-1847 yılları arasında Edinburgh Akademisinde okudu. İlk bilimsel makalesini 14 yaşında yayımladı. Bu makalede, çiviler ve iplik aracılığıyla çizilebilen oval eğrilerden bahsediyordu. 1847’de 16 yaşında Edinburgh Üniversitesine giren Maxwell, burada okurken iki bilimsel makale daha yayımladı. 1850’de Cambridge Üniversitesine geçti ve bu üniversiteye bağlı, Trinity Collage’den matematik dalında lisans diploması aldı. Cambridge’de okurken yayımladığı bir makalede esneklik kuramının aksiyomatik temellerini oluşturdu. Geometrik optik alanındaki bir makalesiyle de ileride “balık gözü” merceğin bulunmasına yol açacak ilkeleri ortaya koydu. Maxwell, 1856’da Aberdeen Üniversitesinde Doğa Felsefesi profesörü oldu ve daha sonra Londra Üniversitesine geçti. Daha sonra, Cambridge de Cevenedish deneysel profesörlüğüne çağrıldı ve burada lâboratuvarın kurulmasını denetledi. 1854’te Faraday’ın kuvvet çizgileri kavramını konu alan çalışması yayımlandı. 1859’da Satürn gezegeninin halkalarının kararlılık koşulları üzerindeki çalışmasından dolayı Adams Ödülü’nü kazandı. 1855’ten başlayarak renk algılaması, renk körlüğü ve gazların kinetik kuramı gibi konularda yazılar yazdı. Bilime en önemli katkısını oluşturan ‘Elektro Manyetik Alan’a ilişkin çalışmalarını, 1867’den başlayarak ortaya koydu ve 1871’de Elektrik ve Manyetizma adlı en büyük yapıtı yayımlandı. Bu kitap; elektrik, manyetizma ve optik konularında tüm bilgileri içeriyordu. James Clerk Maxwell’in çalışmaları bugün de kimliğini korumaktadır. Onun makro düzeydeki elektromanyetik kuramı, Lorentz tarafından atom ve molekül düzeyine genişletilerek uygulanmıştır. Einstein’ın Görelilik Kuramı bile Maxwell denklemlerini herhangi bir değişikliğe uğratmamıştır. Dimitriy Mendeleyev (1834 Sibirya, Rusya - 1907 St. Petersburg, Rusya) Rus kimyacısı. Kimyasal elementlerin periyodik sınıflandırılmasını geliştirdi. Mendeleyev'in, kimyasal elementlerin belirli bir düzende olması gerektiğini ilk ileri sürdüğü yıllarda bu tabloyu bilim adamları biraz kuşkuyla karşılamışlardı. Birçok bilim adamı bu tablonun kum üzerine inşa edildiğini ileri sürüyordu. Aslında Mendeleyev'den önce de, o yıllarda bilinen altmış kadar kimyasal elementin belirli bir düzende olduğunu savunan bilim adamları vardı. Ancak bu kimyasallardan yola çıkarak anlamlı bir tablo elde edilememişti. İlk başlarda atom ağırlıklarının, bir başka deyişle atom çekirdeğindeki nötron ve protonların toplam sayılarının olası bir Periyodik Yasa'ya temel oluşturması gerektiği düşünülüyordu. Ama bir süre sonra bunun güvenilir bir yöntem olmadığı anlaşıldı. Böylece atom ağırlığının yerini, elementin çekirdekteki elektrik yükü yani proton sayısı aldı. Mendeleyev, 1871'de hazırladığı son periyodik tabloda bıraktığı boş yerlerin o güne değin bulunmamış elementlerle doldurulacağını öngördü ve bilinmeyen elementlerden üçünün özelliklerini önceden belirledi. Birkaç yıl içinde onun öngördüğü özellikleri taşıyan elementler, bilim adamlarınca keşfedildi. Böylece periyodik tablonun doğruluğu anlaşıldı. Robert Millikan (1868 Morrison, ABD - 1953 San Marino, ABD) Amerikalı fizikçi. Elektrik, optik ve moleküler fizik konularında birçok buluşu olan ve 1923 Nobel ödülünü kazanan ünlü bir fizikçi, eğitimci ve yöneticidir. Doktora eğitimini Columbia Üniversitesi Fizik bölümünde yapan Millikan, fiziğin birçok dalına önemli katkılarda bulunmuştur. Buluşlarından birisi olan elektronun taşıdığı yükün belirlenmesi ve bunun bütün elektronlar için sabit olduğunu bulması ona 1923 Nobel Fizik ödülünü getirmiştir. Sonrasında Einstein’in fotoelektrik denk-lemlerini kullanarak Planck sabitini deneysel yollarla elde etmiştir. Moleküllerin düzensiz hareketlerini inceleyen Brown hareketi hakkında yaptığı çalışmalar, maddenin atomik ve kinetik teorileri hakkındaki kuşkuların son bulmasına neden olmuştur. Atmosfere girerek dünyaya düşen parçacıkların hareket yasasını keşfiyle birlikte, elektriksel özelliklerini inceleyen çalışmaları Millikan’ı kozmik ışıma alanının (özellikle iyonizasyon çemberi) öncülerinden yapmıştır. Millikan, bilimsel makalelerinin yanı sıra, bilimin günlük yaşama ve düşünce yapısına etkilerini anlatan birçok popüler ve eğitici kitap yazmıştır: Bilim ve Hayat (1924), Bilimde ve Dinde Evrim (1927), Bilim ve Yeni Medeniyet (1930), Zaman Madde ve Değerler (1932). Robert Oppenheimer (1904 New York, ABD - 1967 New Jersey, ABD) ABD’li kuramsal fizikçi. Los Alamos Lâboratuvarının yöneticisi olarak, ilk atom bombasının geliştirilmesindeki katkılarıyla tanıdı. ABD’ye yerleşmiş bir göçmen ailesinin çocuğuydu. Hardvard Üniversitesinde öğrenim gördü. 1925’de İngiltere’deki Cambridge Üniversitesine giderek atomun yapısına ilişkin gerçekleştirilen öncü araştırmalara katıldı. Doktora çalışmasını Almanya’da, Göttingen Üniversitesinde tamamladı. 1927’de ABD’ye geri dönerek, California Teknoloji Enstitüsünde atom altı parçacıklar üzerinde ilk bilimsel araştırmalarını yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında nükleer silâhlar üzerine çalışmaya başladı. Bu amaçla ABD’de kurulan Los Alamos Lâboratuvarlarının başına getirildi. Bu lâboratuvarlarda birçok ünlü fizikçinin de yardımıyla ilk atom bombası geliştirildi. Daha sonra görevinden alınarak Princeton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsünün başına getirildi. Bu dönemde, Hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıktı. Bu nedenle aleyhinde, vatana ihanet suçundan soruşturma başlatıldı. Amerikan Bilim Adamları Federasyonu bu soruşturmayı protesto etti. Bu suçtan aklandıysa da, Atom Enerjisi Komisyonunda yürüttüğü danışmanlık görevine son verildi. Princeton’daki görevinden 1966 yılında emekli olan Oppenheimer, bir yıl sonra kanserden öldü. Petrovich Petrov (1904 New York, ABD - 1967 New Jersey, ABD) ABD’li kuramsal fizikçi. Los Alamos Lâboratuvarının yöneticisi olarak, ilk atom bombasının geliştirilmesindeki katkılarıyla tanıdı. ABD’ye yerleşmiş bir göçmen ailesinin çocuğuydu. Hardvard Üniversitesinde öğrenim gördü. 1925’de İngiltere’deki Cambridge Üniversitesine giderek atomun yapısına ilişkin gerçekleştirilen öncü araştırmalara katıldı. Doktora çalışmasını Almanya’da, Göttingen Üniversitesinde tamamladı. 1927’de ABD’ye geri dönerek, California Teknoloji Enstitüsünde atom altı parçacıklar üzerinde ilk bilimsel araştırmalarını yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında nükleer silâhlar üzerine çalışmaya başladı. Bu amaçla ABD’de kurulan Los Alamos Lâboratuvarlarının başına getirildi. Bu lâboratuvarlarda birçok ünlü fizikçinin de yardımıyla ilk atom bombası geliştirildi. Daha sonra görevinden alınarak Princeton’daki Yüksek Araştırma Enstitüsünün başına getirildi. Bu dönemde, Hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıktı. Bu nedenle aleyhinde, vatana ihanet suçundan soruşturma başlatıldı. Amerikan Bilim Adamları Federasyonu bu soruşturmayı protesto etti. Bu suçtan aklandıysa da, Atom Enerjisi Komisyonunda yürüttüğü danışmanlık görevine son verildi. Princeton’daki görevinden 1966 yılında emekli olan Oppenheimer, bir yıl sonra kanserden öldü. Wilhelm Rontgen (1845 Lennep, Almanya – 1923 Münih, Almanya) Alman fizikçi. X ışınlarını buldu. Modern fizik çağını başlatan ve tıpta yeni bir dönemin başlamasını sağlayan bu buluşu ile 1901 yılında ilk Nobel Fizik ödülünü aldı. Bu nedenle, X ışınlarına Roentgen (Röntgen) ışınları da denir. Röntgen, 1845 yılında Almanya’nın Lennep kentinde doğdu. 3 yaşındayken göç ettikleri Hollânda’da öğrenim gördükten sonra, Polytechnic Enstitüsünde makine mühendisliği okumak için, 1865’te Zürih’e gitti. Buradan mezun olup, 1870’te doktorasını aldıktan sonra tekrar Almanya’ya döndü. Önce Würzburg sonra Strasbourg’da çalıştı. Evinin bir odasını lâboratuvar olarak kullanan Röntgen, her yanı siyah kartonla kaplı Crookes tüpüyle çalışırken ekranda gördüğü garip bir ışıltıyı fark eder. Bu ışıltının tüpten ekrana doğru düzgün bir yol izleyen fakat görünmeyen bir ışınımın neden olduğu sonucuna varır. Bu ışınımın delip geçmediği madde yok gibidir. Röntgen, yapısını tam olarak açıklayamadığı bu ışınımlara, bilinmeyen anlamında “X” sembolünü kullanarak “X-ışınları” adını verir. Röntgen, 28 Aralık 1895’te Würzburg Fizksel Tıp Topluluğuna, bu çalışmalarını aktardığı “Yeni Bir Tür Işık Üzerine” başlıklı bildirisini sunar. Röntgen, Topluluğun bildirileri arasında yayımlanan bu makaleyi 1896 yılında meslektaşları için yeniden yayımlar ve bu makale 23 Ocakta İngiliz “Nature”, 14 Şubatta Amerikan “Science” ve 8 Şubatta da Fransız “L’Eclairage Electrique” dergilerinde yer alır. Ardından, meslektaşlarınca bu ışınların adının “Röntgen Işınları” olarak değiştirilmesi önerilir ve kabul edilir. Röntgen’in uluslar arası bir üne kavuşması da bundan sonra gerçekleşir. Kendisine yaklaşık 80 bilimsel ödül ve çok sayıda bilimsel topluluk üyeliği verilir. Adı, aralarında Würzburg’un da bulunduğu pek çok kentin caddelerini ya da sokaklarını süsler. Tüm bu ödüllerin yanında, 10 Aralık 1901’de Nobel Fizik Ödülü’nü de alır. Bu ödülün en önemli yanı da, tarihte verilen ilk Nobel Fizik Ödülü olmasıdır. Çeşitli üniversitelerde fizik profesörlüğü yapan Röntgen, esneklik, sıvılarda kılcal etki, gazların özgül ısısı, kristallerin ısı iletimi gibi birçok konuda da araştırmalar yapmıştır. Ervin S. (1887 Viyana, Avusturya - 1961 Viyana, Avusturya) Avusturyalı fizikçi. 1926’da kuvantum mekaniğinin bağımsız bir formalizmi olan dalga mekaniğini geliştirdi. Schrödinger, Viyana’da doğdu. 1906 yılında Viyana Üniversitesini bitirdikten sonra, yine aynı üniversitede doktorasını tamamlayarak, Kuramsal Fizik Enstitüsünde asistan oldu. Birinci Dünya Savaşı sonrası bir süre Almanya’da Jena ve Stuttgart üniversitelerinde ders verdikten sonra, 1921’de profesör olarak Zürih Üniversitesi Kuramsal Fizik Enstitüsünün başına geçti. 1926 yılı Aralık ayında kuvantum mekaniğinin dalga denklemini bulmasının ardından, 1927’de Max Planck’in emekli olmasıyla boşalan Berlin Üniversitesi Kuramsal Fizik Enstitüsünün başkanlığına geçti. 1933’de Nazi iktidarının üniversite öğretim üyelerine karşı tutumu nedeniyle Almanya’yı terk etti. 1933-1936 yılları arasında İngiltere’de Oxford Üniversitesinde bulunduktan sonra, ülkesi Avusturya’daki Graz Üniversitesine döndü. Fakat 1938’de Almanya Avusturya’yı kendi topraklarına katınca, İsviçre üzerinden Roma’ya kaçtı. O sırada Dublin’de İleri Araştırmalar Enstitüsü kurmak isteyen İrlanda Cumhurbaşkanı Eamon de Valera, Schrödinger’i kurulacak enstitünün başına geçmeye çağırdı. Schrödinger 1940’dan, emekli olduğu 1957 yılına dek Dublin’de yaşadı. Enstitüdeki işi ders vermek değil, araştırmaları dışında, yılda bir kez kendi seçeceği bir konuda, herkese açık konferans vermekti. Schrödinger bu görevini çok ciddî olarak yerine getirdi. Uzay-zamanın doğası, yaşamın biyokimyasal kökenleri, akıl ve madde gibi konularda verdiği konferansları kitap hâlinde basıldı ve büyük ilgi gördü. Schrödinger, 1957’de Viyana’ya döndü ve 1961 yılında ülkesinde öldü. Schrödinger, kuvantum mekaniğinin bugünkü temellerinin atılmasında en büyük katkıları yapan fizikçilerdendir. Kendi adıyla anılan dalga denklemi, kuvantum mekaniğinin en temel denklemlerindendir. Schrödinger, 1933 yılı Nobel Fizik Ödülü’nü, yine kuvantum mekaniğinin öncülerinden olan Dirac ile paylaşmıştır. John Thomson (1856 Manchester, İngiltere - 1940 Cambridge, İngiltere) İngiliz fizikçi. Joseph John Thomson, 18 Aralık 1856 tarihinde Manchester’da doğdu. Henüz 14 yaşındayken, şimdiki adı Manchester Victoria Üniversitesi olan Owens Kolejine başladı. Buradaki matematik hocası ona Cambridge’deki en prestijli kolejlerden biri olan Trinity Kolejine burs için başvurmasını önerdi. Bursu kazanarak Trinity’ye giden Thomson, 1880 yılında yine ünlü bir fizikçi olan Joseph Larmor’ın ardından ikincilikle okulu bitirdi. Trinity Kolejinin isteğiyle orada kalan Thomson, sonradan elektromanyetik kuvvetler ve atomun yapısını anlamakta kendisine önemli ipuçları verecek olan matematiksel modeller üzerinde çalışmaya başladı. Thomson ünlü Cavendish Lâboratuvarına, Maxwell ve Lort Rayleigh’den sonra seçilen üçüncü profesör oldu ve bu onun hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Onu ünlü yapacak keşfini de buradaki çalışmalar sırasında yaptı. Thomson, katot ışın tüpüyle elektronu buldu. Elektronun kütlesini ve yükünü hesaplayarak, kendi adını taşıyan Thomson atom modelini geliştirdi. 13 kitap ve 200 kadar makale yazan Thomson, elektronu bularak “çağdaş atom fiziğinin kurucusu” unvanını kazandı. Thomson, elektronu keşfinden sonra, sayısız ödülle onurlandırıldı ve fiziğe yaptığı katkılarla, fizik tarihindeki büyük bilim adamları arasında yerini aldı. 1906 yılında da, gazlardaki yük boşalımı üzerine yaptığı araştırmaları nedeniyle, Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. |
|
Üzgünüm ama OKS ayyryyor bizi.
|
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 09-Haziran-2007 Saat 16:09 |
Harizmi (780 850) 9. yüzyılda Hârizmide dünyaya geldiği için Hârizmi adıyla anılan ünlü bilim adamı, matematik, astronomi ve coğrafya alanlarında araştırma yapmıştır. Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematiğin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Hârizminin cebirle ilgili yapıtı, 12. yüzyılda Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiştir. Bu eserlerin en dikkat çeken yönü, açıların trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren birtakım tablolar içermesidir. Bunların dışında, yön bulmada kullanılan usturlabın (yıldızların dünyaya göre yüksekliklerini ölçme aleti) yapımının ve kullanımının anlatıldığı iki eseri daha bulunmaktadır. Hârizmi, Batlamyusun Coğrafya adlı yapıtını, Kitâbu Suretil-Ard (Yerin Biçimi Hakkında) adıyla Arapçaya çevirerek, matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerin İslam dünyasına girmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Hârizmi, aynı zamanda Kitabu-Suret-il-Arz adlı enlem ve boylam kitabında, Nil Nehrinin kaynağını açıkladı. Malvanın merkezi olan ve Hindistanın Gwalyar eyaletinin Ujjain şehrinden geçen boylam dairesini başlangıç meridyeni olarak kabul etmiş ve Batlamyusun astronomik cetvellerini tashih etmiştir. Hârizminin hazırladığı astronomi tabloları asırlarca ilim dünyasında kaynak olarak kullanılmıştır. Astronomi için gerekli trigonometri bilgisi ve trigonometri cetvelleri de bulunmaktadır. Francis Bacon: 16. yüzyilin en etkili beyinlerinden biriydi. Devlet adami, felsefeci, yazar ve bilim adami olmasinin yani sira, Shakespeare'in bazi oyunlarini onun yazdigi bile söylenir. Bir pilici karla doldurmaya çalisirken ölmüstü. 1625 yilinin bir ögle sonrasi, Bacon kar firtinasini seyrederken, etleri korumak için karin tuz gibi kullanilabilecegi fikrine kapildi. Bu denemek için komsu köyden bir piliç satin aldi, onu kesti ve disarida karin altinda donmasi için karla doldurmaya çalisti. Piliç asla donmadi, ama Bacon dondu. Lamarck (1744-1829) Büyük fransız doğa bilimcisi lamarck,ingiliz bilim adamı charles darwin in doğduğu yıl philosophie zoologique adlı ünlü yapıtını yayımlamıstı. bu yapıtında bazı evrim kurallarını açıklamıstır.fransa nın picardie bölgesindeki bir koyde doğan lamarck çocukluğundan beri asker olmayı düsünürken,babasının isteğine uyarak papaz olmak uzere din eğitimine basladı.ama 1760 da babasının olmesiyle orduya yazıldı ve 7 yıl savaslarında karhamanca carpıstı.sağlığı nedeniyle 1768 de ordudan ayrılmak zorunda kaldı.sonraki yıllarda pariste tıp eğitimi gorurken bir yandanda botanik alanındaincelemeler yaptı ve 1778 da fransanın doğal bitki ortusune ilişkin değerli çalısmalar yayımlayınca fransız bilimler akademisine seçildi.1788 sparis botanik bahçesinde goreve seçildi. Beş yıl sonra bu kurulus ulusal doğa tarihi müzesi adıyla yeniden örgütlendiğinde zooloji bölümünün yöneticiliğine atanan lamarck o tarihten sonra butun ilgisini zooloji ye yöneltti.bu bilim dalındaki çalısmalarına50 yasından sonra baslamasına ve gozlerinin neredeyse korluk derecesinde bozulmus olmasında karsın bocekler ile solucanlar konusunda en yetkili kişi olarak tanındı.ömrünün son yıllarına doğru da omurgasız hayvanlar biyolojisinin en onemli yapıtlarından birini yayımladı. Farabi (870- 950) Matematik, botanik, tıp, musiki, felsefe ve mantık alanında eserler yazmış büyük İslam alimidir. Farabi, ilimlerin sınıflandırılması ve mantık alanında kendine özgü yöntemler kullandı. İlimleri sırasıyla; dil, mantık, matematik, fizik ve metafizik, medeni ilimler şeklinde beş ana başlık altında sınıflandırdı. Farabinin yaptığı bu sınıflandırma, Aristo ile Kindinin yaptığı sınıflandırmalardan önemli farklılıklar göstermektedir. Fizik alanında da önemli çalışmalar yapan Farabi, sesin fiziki açıklamasını yapan ilk alimdir. Yaptığı deneyler sonucunda titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını tespit etti. Tıp alanında yaptığı çalışmalarda sağlıklı bir bedene sahip olmak için neler yapılması gerektiğini araştırarak bu doğrultuda tıp ilmi için yedi esası saptadı. Özellikle insan bedenindeki tüm organların tanınması, hastalıkların çeşitlerinin bilinmesi, ilaçlarla ilgili detaylı bilgilere sahip olunması konularına öncelik verdi. Yazdığı eserler ders kitabı olarak uzun süre okutulan Farabi, yalnızca İslam alimlerini değil, kendisinden sonra gelen birçok Batılı bilim adamını da etkiledi. Biruni (973- 1051) Onuncu ve on birinci yüzyıllarda İslam dünyasında yetişmiş olan büyük fen ve din alimi Biruninin, eserlerindeki yüksek fen bilgileri kendisinden sekiz asır sonra yaşamış olan fen alimlerini dahi şaşırtmıştır. Astronomi alanındaki çalışmalarına 995 yılında Güneşin ve gezegenlerin eğimini saptayarak başlamıştır. Yaşadığı asra Biruni asrı denmesine neden olan ve yaşadığı dönemden asırlar sonra dahi eserlerinden yararlanılan Biruni yalnızca İslam aleminde değil, tüm dünyada etki uyandırmıştır. Aslen Türk olan Biruni, Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri neticesinde bu medeniyetin çok geniş sahalara yayılmış olmasından dolayı insanlığın, özellikle ilmi alanda büyük kazançlar elde ettiğini belirtmiştir. Günümüzde özellikle Batı bilim dünyasında yer çekimi kanununun İngiliz bilim adamı Newton tarafından keşfedildiği kabul edilse de bu konuda ilk defa fikir ortaya atıp incelemelerde bulunan Birunidir. Ayrıca çağımızda henüz sözü edilebilen karaların kuzeye doğru kayma fikrini 9.5 asır önce dile getirmiştir. İçinde bulunduğu çağda Ümit Burnunun varlığından ilk bahseden alim olan Biruni, Kuzey Asya ve Kuzey Avrupadan da detaylı bilgiler vermiş, ayrıca Kristof Kolombdan beş asır önce Amerika kıtasından ve Japonyadan söz etmiştir. Kitab-üt- Tefhim fi Evaili Sanaat-it-Tencim, Kitab-ül-Cevahir fi Marifet-il-Cevahir adlı eserinde kıymetli taşlar ve madenlerden bahsetmektedir. Biruni, izafi (rölati, nisbi) yoğunlukları, mahruti alet dediği ve en eski piknometre (yoğunluk ölçme aleti) denilebilecek bir alet vasıtasıyla belirlemiştir. Biruni, cebir, geometri ve coğrafya konularında o konuyla ilgili bir ayet zikretmiş, ayette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, ilim öğrenmekteki amacının Allahı tanımak ve hakikati bulmak olduğunu dile getirmiştir. Eserleri halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır. Ali Kuşçu Türk-İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle büyük bir üne sahip Ali Kuşçu, astronominin önde gelen bilginlerinden olarak kabul edilir. Özellikle bu iki alanda çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunmuştur. Fatih Külliyesinde bir güneş saati yapan Ali Kuşçu, İstanbulun enlem ve boylam derecesini belirlemiştir. Ayın ilk haritasını çıkaran Ali Kuşçunun adı bugün Ayın bir bölgesine verilmiştir. Ali Kuşçunun astronomi ile ilgili en büyük eserlerinden biri Risale-i fil Heye (Astronomi Risalesi)dir. Matematik alanındaki büyük eseri Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)dir. Risaletül-Fethiye adlı eseri ise 19. yüzyılda, İstanbul Mühendishanesinde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yerkürenin eksenindeki eğikliği 23o3017 olarak belirlemiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine (23o27) oldukça yakın bir değerdir. |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |