gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Düşünme Zamanı > Yazılar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

KORKUNC HIKAYE

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
kara++kurt Açılır Kutu Gör
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Simge

Kayıt Tarihi: 20-Mart-2007
Konum: Erzurum
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 130
  Alıntı kara++kurt Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: KORKUNC HIKAYE
    Gönderim Zamanı: 21-Haziran-2007 Saat 17:42
KorkunÇ Hİkayeler ...

Ben öldüm galiba!

Mezbahadan et taşıyan bir tırın sabahın erken saatlerinde yüklenip bir an önce yola çıkması gerekiyormuş. Işe sabahın kör vakti gelen işçiler, tırı yüklemeye başlamışlar. Alelacele işi bitirmişler. Tırın şoförü arkadaki soğuk hava deposunun kapısı kapatılır kapatılmaz yola çıkmış. Ancak son eti çengele takmaya uğraşan işçinin içeride kaldığını kimse farketmemiş. Uyku sersemi olan işçi de başına gelen korkunç şeyi, ancak tır hareket edince farkedebilmiş. Tır hiç durmadan 8 saat yol alacağindan, arkadaşları kaybolduğunu farketmezlerse donarak öleceği kesinmis.

Bir süre duvarları yumruklamış ama sesini duyuramayacağını biliyormuş. Bir süre sonra üşümeye başladığından hareketleri yavaşlamış ve bir kenara çöküp ölümü beklemeye başlamış. Oturup kaçınılmaz sonunu beklemeye başlamış ve cebinden çıkardığı kağıt kaleme yazmaya başlamış. 1. saat: çok üşüyorum; 2. saat: her yerim uyuşuyor; 3. saat: ayaklarımı hissetmiyorum; 4. saat: donarak ölmek istemiyorum, kalemi tutucak gücüm kalmadı, ellerim dondu...

Tır etleri teslim edeceği yere geldiğinde şöförü dondurucunun kapısını açınca içerisinin soğuk olmadığını farketmiş. Sabah yola çıkarken aceleden dondurucuyu çalıştırmadığını hatırlayan şoför, lanetler okurken köşede büzülmüş yatan işçiyi görmüş. Adamın uyuyakaldığını sanan şoför, işçiyi sarstığı halde uyandıramamış.

Polis olaya el koymuş, şoför tutuklanmış. Bir müddet sonra adli tabip raporunda işçinin ölüm nedeni vücut ısısının hızla düşüşü olduğu açıklanınca temize çıkmış. Meğerse talihsiz işçi psikolojikman ölmüşmüş.




Allahsız Osman
İstanbul'da 1800'lü yıllar... O zamanın ünlü kabadayılarından Ustura Kemal ve arkadaşları, Karacaahmet Mezarlığı'nın karşısında bi evin bahçesinde çilingir sofrası kurmuşlar. İçki masası muhabbeti tüm hızıyla devam ederken laf dönüp dolaşıp mezarlık ve ölü konusuna gelmiş. İçinde zırnık Allah korkusu ve vicdan bulunmadığını iddia ettiği için lakabı Allahsız Osman olan bir kabadayı, "Ulan ölü ne ki be?! Sen sağ olanlardan kork, ölüden kimseye zarar gelmez" demiş. Ustura Kemal da muhabbeti koyulaştırmak için, "Ulan Osman, madem ölüden korkmuyosun, gel şunu iyiden iyiye ispatla bize" diye dalga geçmiş.

Allahsız Osman bunu nasıl yapacağını sorunca, Ustura Kemal, "Aha şu karşıdaki Karacaahmet mezarlığını görüyosun. Madem Allah'a inanmaz ve ölüden korkmazsın, bu gece 12'de mezarlığa girip sana vereceğimiz kazığı mezarlığa içinde bi yere çak. Sabah biz gidip, kazığın orada olup olmadığına bakarız. Eğer orada bi kazık varsa seni takdir ederiz" demiş. Allahsız Osman aslında, gece mezarlığa girmek bi yana, yanından geçerken bile türkü söyleyen bi adammış. Ama yiğitliğe leke süremeyeceğinden, "Peki ama siz de benimle gece gelip, mezarlık çıkışında bekleyeceksiniz" demiş. Zaten bu konuşmalar akşam saatlerinde yapılıyomuş, gece yarısı kalkıp Karacaahmet Mezarlığı'na gitmişler.

Osman, gece karanlığında mezarlığın büyük kapısından içeri girmiş. Herkesin Allahsız Osman olarak bildiği o cesur (!) kabadayı, mezarlığın içinde salavatlar getirerek bi elinde kazık, bi elinde çekiç ilerlemiş. Bi mezarın yanına geldiğinde alelacele eğilip kazığı yere çakmış. Korktuğu için de hemen or'dan uzaklaşmak istemiş. Ama bi'şey, giydiği setrenin, (o zamanlar erkeklerin giydiği uzunca eteği olan bi tür giysi) ucundan tutmuş. Allahsız Osman vargücüyle, "İmdaaat! Ulan yardım edin. Ölü beni tutuyooo" diye feryat etmiş ama kendinden epey uzakta olan arkadaşlarına sesini duyuramamış. Bağıra çağıra mezarın üzerine yığılıp, kalp krizinden oracıkta ruhunu teslim etmiş.

Uzunca bir süredir mezarlığın dışında bekleyen arkadaşları, Allahsız Osman'ın kendilerine oyun oynayıp, mezarlığın öteki kapısından çıktığını düşünüp dağılmışlar. Ertesi sabah ise, Ustura Kemal ve arkadaşları kazığın çakılı olup olmadığına kontrol için Karacaahmet Mezarlığı'na gelmiş. Bi bakmışlar ki, Allahsız Osman, kazıkla beraber setresinin ucunu toprağa çakmış durumda, bi mezarın üzerinde cansız yatıyomuş




Cin Fikirli Mahkum

Amerika'da, müebbet hapis cezasına çarptırılan bi adam, sabah akşam hapishaneden kaçmanın yollarını düşünüyomuş. Bi gün bahçede volta atarken gardiyanların bi tabutu cenaze arabasına yüklediğini görünce nihayet aylardır aradığı fikri oracıkta bulmuş. Burası büyük bi cezaevi olduğu için her hafta mutlaka 2-3 kişi Tanrı'nın rahmetine kavuşuyomuş. Mahkum, gardiyanlardan birine, cenaze olduğu bi gün tabuta konularak kaçırılması karşılığında epey yüklüce para teklif etmiş. Gardiyan korktuğundan başta biraz mızırdanmış ama sonra paranın cazibesine kapılıp kabul etmiş. Gardiyan adama, gece cenazelerin bekletildiği yerin anahtarından yaptırıp vermiş. İlk cenazede adam tabutun içine girecekmiş. Cenaze defnedildikten sonra da, gece gardiyan gelip adamı mezardan çıkaracakmış.

Plan aynen uygulamaya konmuş. Kaçma ateşiyle yanıp kavrulan mahkum ölüye aldırmadan sıkış tepiş tabutun içine girmiş. Sabah da gardiyanlar tabutu cenaze arabasına yüklemişler ve mezarlığa götürüp laf olsun diye yapılan bir dini törenle gömmüşler.

Mahkum tabutun içinde sabırsızlanarak gardiyanın gelip onu çıkarmasını bekliyomuş. Epey vakit geçtiği halde gelen giden olmayınca biraz biraz endişelenmeye başlamış. Bayağı bi zaman geçip de hala gelen olmayınca bizimki hafiften tırsmaya başlamış. "Acaba kendim çıkabilir miyim?" diyerek etrafı araştırmak istemiş. Cebinden zar zor çakmağını çıkarıp yakmış. Tabutun üstünü incelerken gözü bi an yanındaki ölüye takılmış. Ve o an donup kalmış! Yanındaki ceset anlaşmayı yaptığı gardiyanmış!

Yaşayan Kişi: Çevre Sakinleri
Yaşandığı Yer: Beyazit
Yaşandığı Yıl: 1496-....

Olaylar Camide gerçeklesmektedir. Camiyi hayir için yaptiran Katip Sinan öldükten sonra caminin girisinin sag tarafinda bulunan mezara defnedildi. Gömüldügü günün gecesi herkesin uyudugu bir saatte Katip
Sinan'in tabutu mezarindan disariya dogru yükseldi Ve caminin kubbesinin yanina yerlesti.. Tabutun üzerindeki onca topraga ragmen yükselerek caminin kubbesine yerlesmesi o yillarda halkin dehsete kapilmasina neden olmustur. Olayin ögrenilmesinden sonra, bu olaya bir anlam veremeyen caminin imami ve çevre sakinleri, tabutu asagiya indirerek yeniden mezara yerlestirdiler...
Ertesi gün sabah namazi kilmak için camiye gelenler hayretlere düstüler. Çünkü Katip Sinan'in tabutu tekrar mezarindan çikmis ve caminin kubbesinin yaninda durmaktaydi. Olay içinden çikilmaz bir hal almisti. Çevre sakinleri endise içindeydi. Tabut
indirilerek yeniden mezara konuldu Fakat Katip Sinan yere inmemekte
kararliydi. Üçüncü gece tekrar yükselerek yine ayni yere geldi.
Isin içinden çikamayan imam ve çevre sakinleri bu isin içinde bir keramet oldugunu düsünerek tabutu orda birakirlar ve halen tabut
caminin kubbesinin yanindadir.. Kitapta resmi bulunmaktadir..
Caminin adreside "Yasanmis Esrarengiz Olaylar" adli kitapta yazmaktadir

PERİLİ KÖY
köylü bi amca odun toplamak için ormana gidiyor, kış günü, her taraf kardan dolayı bembeyaz. amca yolda giderken dere kenarına yakın bi yerde üzerinde gelinlikli bi kız görüyor. rengarenk yemenileri sarmış, entarisi şusu busu herşeyi süslü püslü tam köylü bi gelin. amca kızı görünce "a be kızım ne işin var bu soğukta dışarda" diyo kıza, kızdan ses çıkmıyo, sadece öyle oturuyor. amca kıza "sırtıma alıp seni köye götüreyim bari burada kalma" diyor. sırtına alıyor kızı. bir iki adımdan sonra kız taş gibi ağırlaşıyor amca adım atamaz oluyor. sonra kız karın içine balıklama dalıyor, karın içinde kaybolup 20-30 metre öteden çıkıyor. amcaya orada felç inip yığılıyor.. cinlerdir heralde..

Bir köyde cin olayları çok yaşanıyomuş. bazı geceler değirmenin oradan davul zurna sesleri bağırışmalar geliyomuş. cinlerin düğünüymüş yani. gece vakti bi adam kahveye giderken 3 kişi gelip, abi biz evi taşıycaz yardım edermisin ? demiş, adamda kabul etmiş hemen, alıp götürmüşler epey yol gitmişler, geçtikleri yerde bi tek adamın gölgesi yere düşüyormuş, diğer 3 kişinin gölge falan yok, sonradan ayılmış abi, adamların ayaklarına dikkat etmiş gece vakti, adamların ayaklar geriye doğru. demiş, benim işim vardı ben gideyim. cinlerde yok biz seni bırakmayız demişler. adamı bi mekana götürüp ateş yakmışlar, adam başından geçenleri anlatırken bundan sonrasını anlatamam diyomuş, oradaki olaylardan sonra adamı bi ağacın tepesine uçurup oraya bırakmışlar, sabah köylüler bulmuş bunu..

GİZLİ İLİMLER..
Dershaneden tanıştığım Ramazan adında çok samimi bir arkadaşım vardı. Ramazan bana bi gün bizim köye bi gidelim, sana köyü gezdireyim hem de ailemle tanışırsın derdi. Bende tamam müsait bi zamanda evden izin alır gideriz demiştim.

Neyse ÖSS sınavına yirmi gün kala yorgunluğumuzu atmak için kendi kendimize tatile girmeye, gezip eğlenmeye karar vermiştik. Ramazan fırsat bu fırsat dedi. Git babana durumu anlat dedi. Bende durumu babama açıkladım. Arkadaşımın köyüne gitmek için bana izin verirmisin dedim.o da tamam üç dört gün birlikte gezebilirsin dedi.

Ramazan’ı buldum ve köylerine gittik. İşte ailesiyle tanıştık. Çay filan içtik derken Ramazan gel dışarı çıkalım dedi.Biraz gezdikten sonra tekrar eve döndük.

Ramazan’ın ailesi biraz zengindi.Behçelerin de iki tane ev vardı. Evin birisi eski,diğeri yeni yani oturdukları evdi.

Ramazan gel eski eve girelim eski eşyalara bakalım dedi. Neyse girdik eve. Eski gaz lambalarına, çakmaklara, tüfeklere baktık. Girdiğimiz odada eski kırmızı koltuklar, eski bir vitrin, dolaplar sandıklar vardı. Bi kaç eşyaya da baktıktan sonra sandıklara geldi sıra. Ramazan ve ben ayrı birer sandık aldık. Açtık sandıkları. İkimizinkinden de kitaplar çıktı. Kitapları karıştırırken içlerinden bi kitap gözüme çarptı. Kitabı elime aldım zor çıkardım sandıktan. Adeta dökülüyordu. Kitabın kalınlığı 30-40 cm vardı. Yeşil ciltli ve başlığı GİZLİ İLİMLER adlı bi kitaptı.

Kitabı aldım ve koltuğa oturdum. Karıştırmaya başladım. Kitabın içeriği cinler, ruhlar, dualar vb. korkutucu kavramlar. Kitabı okurken başım ağrımaya başladı. Ramazan bana bi hap bul dayanamayacağım dedim. Neyse kitabı okuyorum. Hem korkutuyor hemde heyecan veriyor. Bu arada ramazan da başka şeylerle uğraşıyor. Kitap cin çağırmadan ruh çağırmadan filan bahsediyordu. Bir saat kadar kurcaladım kitabı. Son sayfasına baktığımda korkudan ölecektim. Ne mi yazıyordu. Bu kitabı okurken başınız ağrıyabilir yazıyordu.

Bi titreme geldi bana. Geriye yaslandım. Kulaklarıma uğuldama geldi. Ramazan'a gösterdim kitabı. O da inceledi. Başınız ağrıyabilir yazısını ona da gösterdim. Hayret etti. Kitapta yazanlardan ruh çağırmayı yapalım dedi. Ertesi gün şehre dönüp yapacaktık. Akşam oldu yatma vakti geldi.Üzerimdeki yorgunluk gitmemişti.Ben uyuyamadım korkuyordum. Ramazan uyumuştu. Onu kaldırdım. Ben uyuyum sonra sen uyu dedim. Işığı filan yaktırıp başımda beklettim. Ben uyuduktan sonra oda uyumuş. Sabah olunca şehre döndük. Bizim evde kitabı açtık tekrar inceledik. Kitapta yazan Ruh çağırmayı yapacaktık. Ramazan dedi yalnız ikimiz olmaz bi kaç kişiye de söyleyelim dedi. Bir arkadışımıza daha söyledik.

Kitabı açtık. Ruh çağırmayla ilgili gerekli eşyaları temin ettik. Eşyalar ise; yemek tepsisi büyüklüğünde cam parçası ve iki adet metal kapaktı. Karanlık bir odada cam parçasının üzerine kapakları koyduktan sonra iki kişi parmağını koyacak diğer kişi kitaptaki duayı okuyacaktı.

Kitap, yapılacakların aklı bilinci yerinde korkusu olmayanların yapmasını söylüyordu. Gelecek ruhun söylediklerimizi veya soracaklarımızı yapacağını daha sonra itaat etmeyip bizi korkutacağı söyleniyordu. Örnek olarak da; mesela gece yolda gidiyorsunuz, bir adam gördünüz. Adama doğru yaklaştığınızı farz edin. O adam değil aslında ruhtur.O da sizi korkutacaktır diyordu. Yani en sonunda kafayı bozdurur diye yazıyordu. Onun için çok tereddütteydik.

Neyse arkadaşlar yapalım dedi. Akşam bizim evde toplandık.Işıkları kapattık. Eğer ruh gelirse ya üniversiteyi kazanacakmıydık yada ÖSS soruları ne diye soracaktık. Cam parçasını yere koyduk. Kapaklarıda koyduk. Ramazan ve bende parmaklarımızı kapaklara koyduk. Öbür arkadaşımızda kitaptaki duayı okuma ya başladı. Korkudan terlemeye başladık. Öbür arkadaşımız kekeleyerek konuşmaya başladı. Yapamadık. Korkuyu yensek yapacaktık. Birde karşımıza ne çıkacak onuda bilemiyorduk. Başaramadık.

Ertesi gün kitabı Ramazan’a verdik git götür diye. Ben götüremem sizde gelin dedi. Bizde gelemeyiz dedik. Sen götür dedik. Sonra Ramazan Köye gitti. Annesinin anlattığına göre Ramazan eve geldi diyor eski eve çıktı diyor. Uzun bi süre gelmeyince bende meraklandım gidip bi bakayım diyordu. Sonra gitmiş. Bizim Ramazan odanın ortasında kitap önünde diz çökmüş ve gözleri kapalı bir şekilde duruyormuş. Annesi Ramazan diye seslenmiş. Hiç ses çıkmamış. Bi kaç dakika sonra annesi Ramazan’ın aklını yitirdiğini anlamış. Evet Ramazan aklını yitirmişti. Bu basit bi şey değil koca bi insan telef olmuştu.

O günden sonra benimde uykularım bozuldu. 5-6 ay uyuyamadım. ÖSS yi de kazanamadım. Ara sıra Ramazan’ın yanına gidiyordum. Derdinin devasını kimse bulamamıştı.

Sizlere tavsiyem bir gün olurda Gizli İlimler adı altında bir kitap görürseniz yanına bile yaklaşmayın...

Korku

Korkutucu bir sessizlik evi sarmıştı. Kadın ürkek adımlarla odadan odaya dolaşıyordu. Bir şey arıyordu ama peşinde dolaşan gölgeden habersizdi. Kadın aradığını bulmaktan ümidini kesmiş ve yorgun bir halde, pencere kenarındaki sandalyeye oturdu, dışarı bakmaya başladı. Peşinde dolaşan adam, kadının oturduğunu görünce saklandığı yerden çıktı. Ses yapmamaya çalışarak sırtı kendisine dönük kadına yaklaşmaya başladı. Kadına iyice yaklaşınca yakalamak ister gibi ellerini kadının boynuna doğru uzatır. . . o anda kadın ani bir hisle geri döner, adam hiç vakit geçirmeden atılır, kadının sırtına vurur ve bağırır; " -Ebe ebe. " ve kaçmaya başlar.



Adam yorgun argın koltuğa oturur; "-Tamam pes, sen kazandın, öldüm yorgunluktan. Saat kaç ?"


Kadın sakin sakin cevap verir; "-Saat 10. "


Adam "-10' mu iyi. "dedikten sonra birden bir şey hatırlayıp telaşlanır ; "-Ne !. . Olamaz. Paketleri bu gece yarısındaki uçağa yetiştiremezsem mahfoldum demektir, kesin kovulurum. "


-Ama sen karanlıktan korkarsın, fobin var.


-Bunu düşünmeye şimdi vaktim yok, kovulduğum zaman bol bol düşünürüm. Çabuk çabuk içeri odaya koyduğum paketleri getir.


Adam paketleri alıp, koşarak dışarı çıktı. Dışarı çıkar çıkmaz bir an tereddüt etti, karanlık fobisi onu geriye dönmesi için zorladı ama çaresizdi, devam etti yoluna.



Adam elinde bir kaç paketle sakin sakin yürüyordu. Birden bulutlar çoğalıp ayı kapatmaya, karanlığı artırmaya başladı. Adam karanlıktan korktuğunu belli eder şekilde adımlarını sıklaştırdı, yürürken sürekli çevresine bakınmaya başladı.


Adam ürpertiyle, kararan göğe bakarken bir merdivenin altından geçti. bunu uğursuzluk sayardı, korktu uzaklaşırken tekrar tekrar altından geçtiği merdivene baktı.


Korkusunu yenmek için ıslık çalmaya başladı ama ölüm marşını çaldığını farkedince sustu. Neşeli bir melodi hatırlamaya çalışırken önünden bir karakedi geçti. Hemen durdu, endişeyle çevreye baktı, sonra tekrar yürümeye başladıBu kez ürkek adımlarla yürüyor ve sürekli sağa sola bakıp bir tehlike olup olmadığını kontrol ediyordu.


Bir köşeden iki adam çıkıp onun peşi sıra yürümeye başladı. Gece serindi ama adam yanaklarına doğru soğuk terlerin boşaldığını hissetti. Bir sonraki köşede peşindeki iki adama bir adamın daha katıldı. Diğer iki adama boğuk bir sesle sordu ; "-saat kaç ?." En iri yarı olanı ; "-10. 30. " dedi. Yeni gelen "-Vakit kaybetmeyelim, çabuk olalım." dedi.


Adam arkadan gelen üç kişinin konuştuklarını duyunca hızlandı. Ayak seslerinden arkadakilerin de hızlandığını anladı, korkuyla titredi. Yeni gelen adamın sesini tekrar duydu; "-haydi biraz hızlanın."


Adam yorgundu ama peşindekiler hızlanınca o da hızlandı, korkusuiyice arttı, peşindeydiler, yetişmek üzereydiler telaşlandı elindeki paketlerden biri düştü. Can derdine düşmüştü, paketi almak için duraklamadı bile.


Arkadan tekrar bir ses duydu ; "Yetişemeyeceğiz koşalım."


Adam da koştu koştu, paketlerden biri daha düştü, kan ter içinde kalmıştı. Mesafeyi biraz açmıştı ama yorgunluktan bitmişti. Paketlerden biri eksik olunca diğerlerinin önemi olmadığını düşündü, artık işten kovulmak filan önemsizdi, daha hızlı koşmak için elinde kalan paketleri de fırlatıp attı ve koşmaya devam etti. Fakat birden ayağı bir taşa takılıp düştü, dehşete kapıldı. Üç adam koşarak geliyordu. Kalkmaya çalıştı ama telaştan tekrar düştü. Üç adam yetişmişti, kaçamayacağını anlamıştı. Korkuyla gelenlerin yüzlerine baktı, yüzlerinde insaftan eser göremeyince, ümitsizce acı bir çığlık attı.


Adamlar garipseyerek ona baktılar sonra aynı boğuk sesi duydu ; "Sarhoş galiba." diğeri devam etti; "Boş ver onunla oyalanacak vaktimiz yok, nerdeyse başlayacak Galatasaray-Monako maçı." "Ne dersin deplasmanda yenebilir mi ? Rakip ne de olsa Avrupa takımı."


Üç adam maçı tartışarak koşup gittiler. Onlar gidince yerdeki adam yarı şaşkın yarı sevinçli ayağa kalktı. Bir süre hızlı nefes alışlarla adamların peşisıra baktı, heyacanını yatıştırmaya çalıştı, alnındaki terleri sildi.


Sendeleyerek ara sokaklardan birine daldı. Ana caddelerde yine birileriyle karşılaşmaktan korkmuştu.



Ay hafifçe bulutların arasından sıyrıldı. Adam loş sokaklarda evlerin gölgesine sığınarak yürümeye başladı. Bir evin duvarına nerdeyse sürünerek giderken kararlı, sert bir sesle olduğu yerde kaldı ;


-Dur!. .


Sesin nereden geldiğini anlayamamıştı, aynı ses bu kez öfkeli bir tonla haykırdı ;


-Kaldır ellerini


Titreyerek kaldırdı ellerini


-Ya paranı ya canını.


Telaşla ceplerini aramaya başladı, bir türlü cüzdanını bulamıyordu. Demek paranı vermeyeceksin. Korkuyla araştırırken iç cebinde buldu cüzdanı, çıkarmaya çalışırken aynı sesi duydu


-Öyleyse geber


Cüzdanı çıkardı ama geç kalmıştı, iki el silah sesi duydu, ayaklarının bağının çözüldüğünü hissetti, yere yığıldı.


Aynı ses bir kahkaha attı ama kahkahası bir çıt sesiyle kesildi. Yere yığılan adamın bulunduğu evin penceresinden bir ses geldi ;


-Hanım yine gangster filmi varmış, kapattım televizyonu.


Adam yığıldığı yerden bir yarası olup olmadığını kontrol ederek kalktı, sapasağlamdı, bir "-ohh!. ." çekti, üstünü başını çırpıp yeniden yürümeye başladı.



Henüz iki sokak geçmiştiki birden yerde dev bir köpek gölgesi gördü, sallana sallana yaklaşıyordu. Her an köşeyi dönüp karşısına çıkabilirdi. Sağına soluna baktı, kaçabileceği yer yoktu. Kaçmayı denese bile başaramayacağını düşündü, korkusu arttı ama yine de kaçmaya başladı. O anda da köpeğin köşeyi döndüğünü gördü. Birden şaşkınlıkla durdu; gölgesi kocaman olan köpek küçük bir yavruydu.


Adam kendisine ecel terleri döktüren bu yavru köpeğe öfkeyle bir tekme savurdu, tekmesi isabet etmedi. Yavru köpek havlayarak kaçtı. Yavru köpeğin kaçtığı taraftan onun annesi olduğu anlaşılan iri yarı bir köpek çıkarak adamı kovalamaya başladı. Bir süre kovaladıktan sonra adamın peşini bırakıp yavrusunun yanına döndü.


Köpeğin döndüğünü görmeyen adam kaçmaya devam ediyordu. Adam yorulana kadar koştu. Köpeğin, peşini bıraktığını anlayınca oturup nefeslendi.



Adam bu kez de ara sokakların karanlığından korkmuştu. Hemen ana caddeye yöneldi, yürümeye başladı. Tam bir polisin yanından geçiyordu ki, ilerdeki sokak lambasının altında dikilen bir kıza iri yarı bir adamın saldırdığını gördü. Polis o taraftan geliyordu. Fakat polisin hareketlerinde bir telaş yoktu. Adam şaşkınlık içinde olaya bakarken, kız adamın elinden kurtulup çantasından bir silah çıkarmayı başardı. Saldırgan tekrar atıldı kızın silah tutan elini
bileğinden yakaladı. Kuvvetli bir iki silkeleyişle kızın elindeki silahı fırlattı. Silah polisle adamın yanına kadar savrulmuştu.


Adam korkudan kısılmış bir sesle polise seslendi ; -Yardım etsenize.



Polis alaylı bir şekilde güldü ;
-Yardıma gerek yok, o tek başına da kızı öldürebilir. Polis daha sonra adamın şaşkın bakışları arasında yürüyüp gitti.


Adamın şaşkınlığı sürerken, kız saldırganın bir tokatıyla yere yuvarlandı. Saldırgan yerdeki kızın üstüne giderken belinden bir bıçak çıkardı. Onları seyreden adam kızın korku içinde attığı çığlıkla kendine geldi, ayaklarının dibine düşmüş olan aldı ve kızı öldürmek üzere olan saldırgana çevirdi, tetiğe bastı. . .


Saldırgan, hiç bir şey olmamış gibi ayakta duruyor, şaşkın ona bakıyordu. Adam bir daha ateş etti, bir daha bir daha. Kurşunu bitmişti ama saldırgana bir şey olmamıştı. Üstelik elindeki bıçakla öfkeli bir şekilde üzerine geliyordu. Yerdeki kız ise oturmuş rahat bir vaziyette onları seyrediyordu. Eli bıçaklı adam karşısına gelince kanlı dişlerini göstererek bağırmaya başladı. Ne söylediği anlaşılmıyordu ama öfkesi gözlerinden okunuyordu. Adam vampirlere inanmıyordu ama karşısındaki adamın kanlı, koca koca dişlerini görünce dizleri tutmadı olduğu yere yığıldı.


Saldırgan uzandı elindeki silahı aldı, ağzından kanlı dişleri çıkardıktan sonra bu kez anlaşılır bir sesle bağırdı ;


-Ne yaptığını sanıyorsun sen, şurda rahatça bir film çeviremeyecek miyiz ? Üstelik tabancadaki tüm kurusıkıları harcamışsın!. .


Filmi çeken diğer adamlarda köşeyi dönüp gelmiş adama bağırmaya başlamışlardı, adam ayağa kalktı, topuğunun üstünde geriye döndü, silah sesini duyup gelen az önceki polisin bıyık altından gülerek kendisine baktığını görünce başıyla selam verdi, yanından geçip sakince yürümeye başladı, filmciler hala arkasından bağrışıyordu.


Adam başka bir caddeye dönünce, ağzıyla rüzgar uğultusunu andıran korkunç bir ses çıkarmaya başladı, duvara dayalı bir merdivenin altından geçti, önünden geçen kara kediye tekme attı, karşısına çıkan bir köpeği korkuttu. Yanından geçtiği çocuk parkına girdi, kaydıraçtan kaydı, parktan çıkarken gördüğü sarhoşun yanından sallanarak geçerken seslendi ; "-İyi geceler hık. . . birader hık. . . " diye, sarhoş taklidi yaptıktan sonra caddeye çıktı, bir şarkıyı ıslıkla çalarak, neşeli adımlarla, kah zıplayıp, kah oynayarak evine doğru yürümeye başladı.

Üst Kattaki Katil


Büyük bahçeli bi villada yaşayan genç bi çift, çocuklarını bakıcıya bırakıp dostlarının verdiği bi partiye gitmiş. Bakıcı kız çocukları yatırdıktan sonra televizyon seyretmeye başlamış. Bi ara telefon çalmış. Kızcağız telefonu açtığında karşısında hırıltılı bi sesle konuşan biri varmış: “Şu an üst katta çocukların başucundayım. Sen de gelsene buraya. Huhahuha!” Kız feci korkmuş haliyle. Ama kendini “Kesin salak bi telefon şakası bu” diye düşünüp sakinleştirmeye çalışmış ve televizyonun sesini sonuna kadar açmış. Telefon tekrar çalmış. Aynı hırıltılı ses yine o histerik kahkahasını attıktan sonra, “Çocukların yanındayım. Hadi sen de gel yukarı” demiş.



Kız daha da korkmuş ve santrali arayarak durumu anlatmış. Santralde iyi bi kadın varmış, “Adam sizi aradığında bi’kaç dakika konuşturun. Numarayı tespit eder, sonra da polise bildiririz” diyerek kıza yardımcı olmuş. Bakıcı kız telefonu kapatır kapatmaz hemen çalmış telefon. Aynı ses yine aynı sözleri tekrar etmiş. Kız konuşmayı uzatmaya çalışmış ama sapık anlamış bunu ve hemen telefonu kapatmış. Bi’kaç dakika sonra tekrar çalmış telefon, arayan santral memuresiymiş ve panik durumdaymış: “Hemmen kaç oradan! Arayan numaranın da adresi aynı. Yukarıda bi telefon hattı daha var demek ki!”



Kız koşşa koşşa kaçmış evden. Bu arada santraldeki kadın, polisi olaydan haberdar etmiş bile. Polisler bi’kaç dak’kada adrese gelip eve girmiş. Gerçekten de üst katta elinde kocaman bi kasap satırı olan bi katil yakalamışlar. Üst kat pencerelerinin birinden eve giren sapık katil iki çocuğu öldürdükten sonra o telefonları etmeye başlamışmış

Mezarlıktaki Yangın


O yaz en büyük zevkimiz arkadaslarla gece asagı inmek idi ve hemen hemen indigimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatırdık. Anlattıgımız hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatırken sanki yasamış gibi anlatırdık ve kendi uydurdugumuz hikayeye o ortamın verdigi gerilimle kendimiz de inanır ve korkardık.


Içimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadasımız idi. Nedim yasça bizden büyüktü ve bizi korkutmayı iyi başarıyordu açıkçası. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlattı. Hikayeye göre bazi insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir ateşle küle dönüsecek kadar yanıyorlarmis. Bu yanma o kadar çabuk gerçeklesiyomuşki, kendisini kurtarmaya zamanı olmuyormus kurbanın. Ayrıca bu olay kurban yalnızken gerçekleşiyormuş, yani görgü tanığı olmuyormuş hiçbir zaman.

Bu anlattıgı hikaye ilginç olduğu kadar inandırıcı gelmemisti çogumuza. Fakat Nedim evinden getirdigi ansiklopedi de yazılanları bize gösterince tüylerimiz diken diken olmustu hepimizin. Bu olaylar gerçek yasanmıs olaylar olarak anlatılıyordu ansiklopedide kanıtları ile. O gece eve kosar adımlarla çıktım ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatımızın en korkunç günü olmustu.


Gelen habere göre Nedim bir sokak arasında ölü bulunmustu ve isin ilginç yanı Nedim'in gömüldügü mezarlıkta 1 hafta sonra yangın çıkmıstı ve bütün mezarlar yok olmustur. Inanmayan arkadaslar eski gazeteleri karıstırabilirler.

Tarih: 3 Eylül 1997, Mersin mezarlıgı orman tarafında onlarca mezar yanmıstır...

Işıkları Açamamak


Ingiltere'de okuyan iki Türk kızı yurttta aynı odada kalıyorlarmiş. Bi gece kızlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmis.Diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama daha yurttan 100 metre falan uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini unuttuğunu farketmiş. Odaya geri dönmüs tabiyatıyla. Kapıyı açtığında ışıkların kapalı olduğunu görmüs. "Banu yattı heralde" diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa karanlıkta kitabını aramış. Bulamayınca da, "Simdi kızcağızı rahatsız etmeyim, nasılsa arkadasımda aynı kitaptan var. İdare ederiz artık" deyip çıkıp gitmis. Ertesi sabah sınavdan sonra odasına döndüğünde bir de ne görsün! Oda baştan aşağı kan içinde!


Arkadaşının vücudu da parçalar halinde oraya buraya dağıtılmış.Duvarda da (muhtemelen kızın kanıyla yazılmış) bir yazı varmış:"Aren't you glad, you didn't turn on the lights?"

(Işıkları açmadığın için memnun musun?)

arkadaşlar ben 84/2 tertib olarak askerligimi yaptım
kıbrıs lefkoşe iline baglı güzelyurtun kasbası olan yedidalga köyünün 30 km ilerisinde 4 dagın arası ıssız biryerde yabtım askerligimi
aslında burdakiolayların anlatılması yasak .hakımda yasal işlem bile yaparlar ama size güveniyorum

neyse bizim karakolun 4 kulesi var en yakını 3 km ilerde
işte bu kulelerde gece nöbetinde uyuyamazsın abi inanmassan orda askerlik yapan arkadaşlarına sor
ben daha çavuş rütbelerini takmadan önce nöbete gidiyordum
alışkındegilim öle gece uykusuzluguna
bana derlerdi kulede uyuma dikkatli ol
karşına bişe çıkarsa korkma bişe olmaz. yanımdaki kıdemlide anlatıyodu
herneyse gittim nöbete, korkudan uyuyamıyorum
neyse 23-2 nöbeti tutyodum nöbetim bittti baktım gelen yok hava yagmurlu diye nöbetçileri çıkarmamışlar 2--5 nöbetide bana girdi
dayanamadım tam uyuyordum bi baktım kulenın üstünden patır kütür sesler geliyo
ben 3,5 atmaya başladım
kıdemliyle hemen jarjurleri taktık dışarı çıktık (kıdemliye saten höt desen kalbi duracak o benden korkak)
neyse çatıyı kontrol ettik kimse yok tekrar içeri girdik
yarım saat geçti biz yine başladık uyuklamaya
budefa bi baktım dışardan konuşma sesleri geliyo ahanda nöbetçiler geldi dedim kdemliyle.. hemen dışarı çıktık kimse yok ama kulaklarımla duydum konuşuyolardı kapıda
kapıda şöyle konuşma geçti'' bu salaklar uyudu galiba kuleyi bassalar haberleri olmucak'' tam osıra çıktık kapıda kimse yok
allah ccanımı alsın orda gidiyodum kalbten kıdemli bembeyaz oldu saten
buna benzer bi çok olay oldu
ben sadece bikez gittim çavuş adayı oldugum için göndermediler başka aman gitmekte istemem

bikeresinde yemin ederim çok sevdigim bi dostuumla oda amame çavuşuydu gece 2 civarı çıktık karakolun etrafında geziyoz havadaılık bi ruzgar vardı
dertleşiyoduk kardeş kardeş ..
bi baktım arkadan ayak ssesleri geliyo ; bir sürü sanki savaşa gidiyolar sanki.. arkamızı bi döndük aynı anda bi baktık dünya kadar gölge allah canmı alsın fitesi 5 taktık koguşa kadar koştuk ben 1 hafta yatamadım korkudan.. bizim muratta aynı ...gerçektende orda çok kötü şeyler oluyo bunları anlatmamız yasak aslında inanmazsanız orda askerlik yapan arkadaşlarınıza sorun
cinlere hayaletlere inamazdım gülerdim heb
ama orda görünce
anladımki fani dunyanın içinde birde hayali dünya varmış
belkisizede komik gelecek ama gerçekten varmış

ALINTIDIR.................................

ölüler Sayilmaz

Bu olay kütahyanın gediz ilcesinde olmustur.*
Bir gün üniversiteli beş kız cin çağırmaya karar verirler çağırmak için hazırlıklar tamamdır.Seans başlar cin gelir.Neyse ertesi günlerde bu cin onlara musallat olur kızların gitmediği hoca kalmaz bir gün bi hoca tavsiyesiyle cini tekrar cağırrırlar kızlardan birini dolaba saklarlar cin'e kaç kisi oldumuzu bilemezsen pesimizi bırakacaksın derler (dolaptakiyle 5 kişidirler)cin 4 der kızlar sevinirler bilemedin bir arkadasımız dolapta derler cinin yanıtı:Arkadasınızı heba ettiniz pesinizi bırakmaycam der kızlar nasıl yani derler cin ölüler sayılmaz 4 kişisiniz kızlar dolabı actıklarında o kızın kafasız bedeniyle karsılasırlar cin ise hepsine iğrenç oyunlar düzenlemektedir hepside tımarhanede korkunc bir sekilde hayatlarını kaybederler...

ölü Tamircisi

Bir Ölüden Yardım: 17 Ağustos depreminde ve sonrasında meydana gelen bir çok olayı televizyon ve gazetelerden tanık olmuşsunuzdur. Ben de televizyonda seyrettiğim bir olayı size anlatmak istiyorum. Depremden sonra bir çok insan evsiz kalmış ,ailesini yitirmiş ve yardıma muhtaç hale gelmişti işte böyle bir durumda hayır severler hemen bölgelerdekilerin yardımına koşmuştu. İstanbul'da oturan orta halli bir ailenin çocuğu olan Mustafa babasının arkadaşının yardım göndermek istediğini bölgedeki insanların her türlü yardıma muhtaç olduğunu duyunca ve de babasının yoğun ısrarlarına dayanamayınca arabasının bakıma vermekten vazgeçip hemen yola koyulmak üzere hazırlıklara başladı fakat bilmediği bir şey vardı arabasının çok önemli bir kusuru vardı ve bu kusur onu ölüme bile ???ürebilirdi. İnsanlara yardım etmek için arabayı bakıma sokmadan gittiği için bu arızayı öğrenememişti. Ve yola çıktı hiç durmadan gidiyor ve içinde insanlara yardım etme hazzını hissediyordu. Yolda arıza gittikçe arttı fakat arıza arabanın tekerlerinde olduğu ve çok hissedilir olmadığı için farkına varamadı. Hava karamak üzereydi lastiğinin kabaklaştığının farkına vardı hemen indi arabasının arkasına gitti ve yedek lastiği aradı daha fazla yük alabilmek için çıkardığını hatırladı ve kahroldu kim bilir kaç insan bu yardımı dört gözle bekliyordu. Birden yolda tamirci elbisesi giymiş bir adamın geldiğini gördü ve de elinde bir lastiğin olduğunu adam az ileride lastiği patlamış birine ???ürdüğünü söyledi. Mustafa ona derdini anlattı adam istersen bu lastiğini sana verebilirim ben daha sonra yine getiririm dedi ve tamirci arabaya lastiği taktı arabanın tekerlerindeki hayati derecede önemli arızayı da görüp onardı. Mustafa isterse onu gideceği yere kadar bırakabileceğini söyleyecekti ki arkasını döndüğünde adamın olmadığını gördü hayretler için yola devam etti yaklaşık 5 dakika gitti veya gitmedi bir kazanın olduğunu ve içinden çıkarılan cesedin kendisine yardım eden kişi olduğunu gördü çevredeki adamlara sordu ve kazanın yaklaşık 1saat kadar önce gerçekleştiğini öğrendi adeta nutku tutulmuş kul sıkışmış ve Hızır yetişmişti.

alıntıdır..


EVET ARKADAŞLAR SİZDE BULDUĞUNUZ HİKAYELERİ BURDA PAYLAŞIN


--------------------------------------------------------------------------------











Hayat ,tesadüflerin güzel renkleriyle boyanmiş bir tablodur.
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz