Fıkra deposu |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Fıkra deposu Gönderim Zamanı: 16-Mayıs-2007 Saat 14:34 |
Temel ormanda ağaç kesiyormuş. O sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar. Temel'i bu vaziyette görünce de "Sen doğanın dengesini bozarsın ha!" diyerek bir güzel pataklamışlar... Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun'la karşılaşmış. Dursun:
- Ula Temel, bu ne hal böyle? diye sormuş. Temel de anlatmış: - Ormanda ağaç keseydum. Birden kalabalık pir gurup Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni. Halbuki ne Doğan'ı tanırum nede yengesuni... .................... Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti. Adam hemen karısına telefon ederek, bu haberi vermek istedi: - Bir bakan karısı olmak ister misin? diye sordu. Karısı biraz düşündü, sonra: - Hangisinin? ......................... Otomobil nasıl olduysa yoldan çıkmış ve şarampole yuvarlanmış. Beye bir şey olmamıştı ama kadın bayılmıştı. Bir başka arabadan tesadüfen bir doktor indi ve bayılan kadını ayıltmak için başladı yanaklarını tokatlamaya. Koca utanarak doktora sokuldu: - Lütfen doktor bey, müsaade edinde ben tokatlıyım karımı... Böyle bir fırsatı tam 25 yıldır bekliyordum... .................. Üniversitede sınavlar bitmiş. Sömestr tatili olmuş. Arkadaşı Ali'ye "Ben memlekete gidiyorum, sen bana notlarımı iletirsin. Eğer bir zayıfım varsa Ali'nin selamı var, iki zayıfım varsa Muhammed'in selamı var, üç zayıfım varsa Muhammed Emin'in selamı var dersin" demiş. Arkadaşı notlara baktıktan sonra evini aramış, babası çıkmış telefona. "Ali orada mı?" diye sormuş; babası "Yok" demiş. O da notu bırakmış: - Ali geldiğinde söyleyin, Ümmeti Muhammed'in selamı var... ..................... Temel, omuzunda papağanıyla bir eczaneye girmiş. Eczacı Temel'i bu haliyle görünce hem şaşırmış hem de hoşuna gitmiş ve sormuş: - Ya kardeşim, nereden buldun bunu? Papağan cevap vermiş: - Bunlardan Karadeniz'de daha çok var... .................... Fadime kumar oynuyormuş. Temel de arada sırada gidip soruyormuş: - Nasıl gidiyor kanaryam? - Kaybediyorum. Bir müddet sonra yine: - Nasıl gidiyor güvercinim? - Kaybediyorum. Bu konuşma bülbülüm, serçem diye devam edince Cemal sormuş: - Neden karına hep kuş isimleri ile hitap ediyorsun? - Bu kadar kişinin içinde kuş beyinli diyemem ya! diye fısıldamış Temel... ................... Uluslararası bir ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog, Dünya'nın çeşitli ülkelerindeki kadınlara bir soru sormuş: -Kocanızı başka bir kadınla yakalasanız ne yaparsınız? Soruya ülkelere göre verilen yanıtlarsa şöyle olmuş: İsveçli : Neyimi beğenmediğini sorarım. Rus : Evi terkederim. Fransız : Sesimi çıkarmam, sevgilime gider ve beni teselli etmesini isterim. İtalyan : Kadını vururum. İspanyol : Kocamı vururum. Yunanlı : Her ikisini de vururum. Türk : Benim kocam öyle bir şey yapmaz!.. |
|
kara++kurt
Kıdemli Üye Kayıt Tarihi: 20-Mart-2007 Konum: Erzurum Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 130 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 22-Mart-2007 Saat 09:33 |
Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür. "Allah allah, dönem ne çabuk bitmiş..." diye düşünür ve oğluna seslenir:
-"Getir bakayım şu karneyi!" -"Al baba..." Adam karneye bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf. -"Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, ingilizce kursu dedin ingilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali, rezil şey!" Öğretmen öğrencilere soru soruyor: - "Ağaçta 7 kuş var. Avcı ateş ediyor, 3 tanesini vuruyor. Ağaçta kaç kuş kaldı?" Biri cevap veriyor: - "4 kuş kalır." Başka bir çocuk da hemen atılır: - "Hayır öğretmenim ateş edince bütün kuşlar uçar, ağaçta hiç kuş kalmaz..." Öğretmen bunun üzerine: - "Cevap yanlış ama stilini sevdim", der. Çocuk buna karşılık verir: - "Öğretmenim, ben de bir soru sormak istiyorum... Karşıdan 3 bayan geliyor, ellerinde dondurma var. Biri yalayarak yiyor, biri emerek, biri de ısırarak... Bu bayanlardan hangisi evlidir?" Öğretmen düşünüyor, düşünüyor... - "Emerek yiyen evlidir", diyor... Çocuk cevap veriyor: - "Hayır öğretmenim, parmağında alyansı olan... Ama ben de sizin stilinizi sevdim.." Bu Fıkrayı Arkadaşlarınıza -"Baba... O benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinden birini bulmuştum..." |
|
Hayat ,tesadüflerin güzel renkleriyle boyanmiş bir tablodur.
|
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 24-Ocak-2007 Saat 23:49 |
GÜVENSİZLİK
Büyük bir kaya soygunundan sonra çalıntı otomobille yol alan üç soyguncu, kent dışında otomobilden inip tarlalar arasında geldikleri yöne doğru hızla ilerlediler. Uzun süren bu iz kaybettirme yürüyüşünden sonra ıssız bir yer bulup oturdular. İçlerinden biri: - Haydi sayalım artık, dedi. Kaç milyon kaldırdığımızı merak ediyorum. İkincisi elini şöyle bir salladı: - Yorgunluktan öldük yahu! Şimdi o kadar parayı saymakla ne diye uğraşalım. Yarın gazetelerde okur, biz de öğreniriz kaç milyon kaldırdığımızı. Üçüncüsü öfkeyle yerinden fırladı: - Deli misin be! Yarın her gazete ayrı bir rakam verir, biz de birbirimize gireriz! .............................................. Einstein ve şoförü Einstein bir cok yerde konferanslar vermisti. Bu konferanslara ozel soforun kullandigi bir otoyla gidiyordu. O konferans verirken sofor de dinleyiciler arasinda oturarak onu dinlerdi. Bir gun yine bir yere konferansa gidiyorlardi. Bir aralik sofor, "-Dr Einstein," dedi, sizi o kadar uzun zamandir defalarca dinledim ki artik yapacaginiz konusmayi kelimesi kelimesine biliyorum." Yasli adam pasi almisti. "-Pekala," dedi, "simdi gitmekte oldugumuz yerde beni tanimazlar. Palto ve sapkalarimizi degiselim ve sen konus. Sofor konustu. Gercekten de dersini iyi calismisti.Biri cikip da daha onceki konferanslarda sorulmamis bir soru soruncaya kadar sorular kismini bile basariyla goturuyordu. Yine de bozuntuya vermedi: "-Boyle basit bir seyi sormaniz gercekten cok garip," dedi, "simdi arka sirada oturan soforumu cagiracagim ve size cevap vermesini soyleyecegim." .......................................... on bir kapan On bir At yarışı hastaları sohbet etmektedir. Biri başından geçen bir olayı anlatır: -"Bir keresinde rüyamda onbir atlı bir yarış gördüm. Ne tesadüf ki o gün onbirinci ayın, onbirinci günüydü. Oğlumun onbirinci yaş günü, benimse okuldan mezun olmamın onbirinci yıldönümüydü. O gün bir de yarışın birinin onbir atlı bir yarış olduğunu öğrendim. Ben de bunların bir işaret olduğunu düşünüp, o oyunda onbirinci ata bahis oynadım." -"Eee, kazandın mı peki?" -"Yok yahu, oynadığım at onbirinci oldu..." ------------------------------------------------------------------------------------ Kapan Kadın 10 yıllık kocasına bağırır: -"Az koşmadın peşimden! Ama senin o kur yaptığın dönemlerde, ben senin yüzüne bile bakmıyordum. Ben senin peşinden hiç koşmadım!" Kocası cevaplar: -"Ne olmuş yani? Kapan da farenin peşinden koşmaz ama eninde sonunda fareyi yakalar!" |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 24-Ocak-2007 Saat 23:40 |
Mehmet ile Handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar.
Bir gün Handan ve Mehmet, Mehmet'in annesini yemeğe davetederler, Mehmet'in annesi akşam yemeği süresince Handanı uzun uzun süzer ve aslında Handanın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup, olmadığını merak eder. Aklını okumuşçasına Mehmet annesine der ki: Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok. Akşam yemeğinden sonra Mehmet'in annesi evine döner. Aradan bir iki gün sonra Handan der ki: Mehmet, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum. Mehmet yanıtlar: Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım. Oturur ve yazar: Anneciğim, Gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da demiyorum. Fakat konu şu ki: Sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp. Sevgiler oğlun Mehmet. Bir hafta sonra Mehmet'in annesinden mektup gelir: Sevgili oğlum: Handanla yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun da demiyorum. Fakat konu şu ki: Handan kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. Sevgiler annen. .......................................... Nasa Mars'a adam gönderecekmiş. Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş. İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar: - 1 Milyon Dolar demiş ve eklemiş, kızılhaca bağışlayacağım. İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar. -Doktor: 2 Milyon Dolar demiş. Bir milyonunu aileme bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım. Üçüncü aday olan Temel aynı soruya - 3 Milyon Dolar diye cevap verince yetkililer diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon dolar istedigini sormuşlar. Temel yetkililere doğru egilmis, kısık bir sesle: - 1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars'a göndeririz. .................................................. Amerikalılar bir gün son teknoloji ürünü mükemmel bir uçak yapmışlar. Bu uçağı düşünmüş taşınmış ve Arabistan’da test etmeye karar vermişler... Ülkenin en iyi pilotuna vermişler uçağı... Uçak havada arıza yapmış. Arap telaşa kapılıp ne yapacağını şaşırmış bu durumda iken monitörde bir yazı çıkmış: "This is American technology, don't afraid." Arap biraz rahatlamış uçak düşerken aynı yazı birkaç kez daha tekrarlamış ve sağ sağlim inmiş adam... Düşünmüşler taşınmışlar elin Amerikanı yapar da biz niye yapmayalım ki? diye düşünmüşler ve aynı uçaktan imal etmişler ve ilk testi Amerikalılara yaptırmak istemişler.... Amerikan pilotu uçarken motorda sorun çıkmış ve uçak irtifa kaybetmeye başlamış... monitörde "don't worry this is arabic technology" yazmış.. neyse pilot rahatlamış... bu bizim uçak gibi demiş ve sakinleşmiş. Aynı yazı iki -üç kez daha çıkmış ve çakılmaya az kalmışken monitörde bir yazı daha çıkmış : " Repeat after me; eşhedünla ilahe illallah ve eşhedüennemuhammeden abdühü ve rasülühü" ............................................ Sherlock Holmes ile Dr. Watson kampa giderler. Güzel bir yemek yiyip bir şişe de şarabı devirdikten sonra uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra Holmes uyanır ve arkadaşını dürtükler. -"Watson, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle". - Watson cevap verir: "Milyonlarca yıldız görüyorum." - Holmes sorar: "Bu sana neyi gösteriyor?" - Watson bir an düşünür ve yanıtlar: " Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca gezegenin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3'üçeyrek geçtiğini çıkarıyorum. Teolojik olarak tanrının kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Meteorolojik açıdan da bugün havanın çok güzel olacağını tahmin ediyorum. Neden sordun? Sana ne gösteriyor? " Holmes arkadaşını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz: - "Ulan hıyar, çadırımızı araklamışlar!" ..................................................... Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini... Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi..Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım.. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...İkisinin de boynunda kocaman birer levha asılı..Birinde "Ben koyu bir Hıristiyan'ım ,lütfen bana yardım ediniz " yazılı. Ötekinde ise sadece " Ben koyu bir Yahudi'yim " yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudi'yim " yazısı taşıyana sokuluyor. - " Bana bak kardeş " diyor , "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken , senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan , sen de su Hıristiyan gibi..." deyince , boynunda "Yahudi'yim" yazılı adam "Hristiyanım" yazılı olana dönüp sesleniyor: - Heey !.. Salamon !.. Herife bak be !.. Gelmiş bize ticaret öğretiyor.. ........................................ Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler.. Bavullarını gösteriyorlar. Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler..Yolcular fena halde şaşırmışlar.. Nasıl şaşırmasınlar.. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant.. yardımcı pilotun elinde bir köpek taşması.. Tasmanın ucunda bir Köpek.. Sağa sola çarparak öyle ilerliyorlar uçağa.. Günlerden bir nisan değil ama, "Saka herhalde" demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa.. Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda, uçak hızlanmış.. Yolcular endişelenmeye başlamışlar.. Uçak daha hızlanmış. Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış.. uçak iyice hızlanmış.. Bazı yolcular paniklemiş dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 10 metre sonra betonun bitip cimlerin başladığı gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar.. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş.. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış. Derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş: -"Biliyor musun?" demiş,"Bir gün çığlık atmayacaklar ve hepimiz öleceğiz! ..................................... İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler.Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de dedi haki renkte kumaş var mı?" Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: "Evet albayım var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. "Çok beğendim", dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman "ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi: "Müjde Moiz, baban ölmüş!.." |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 24-Ocak-2007 Saat 23:38 |
Cesaret
Kara' cıların komutanı bir asker çağırmış. Asker - "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş. Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş. Komutan diğerlerine dönerek -"İşte cesaret" demiş. Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker yine - "Emret komutanım "diyerek komutanının yanına gitmiş. Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yereçakılmış ve can vermiş. Komutan da diğeri gibi dönerek - "İşte cesaret " demiş. Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazırola geçmiş ve -"Emret komutanım" demiş. Komutan - Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma demiş. Asker; - "Hadi lan" demiş.. Komutan diğer komutanlara dönerek - "İşte asıl cesaret bu " demiş ------------------------------------------------------------------------------- Bardak Delinin biri bir gün doktoruna gider ve iyileştiğini söyleyerek serbest bırakılmasını ister. Bunun üzerine doktor: -Sana bir soru soracağım doğru bilirsen buradan çıkarsın Deli: -Peki anlaştık sor sorunu. Doktor: -Sen 10 katlı bir binanın tepesine çıksan bende aşağıda bir bardak su tutsam. Şimdi aşağıya atlar mısın atlamaz mısın? Deli: -Niye atlayım ben deli miyim der? Doktor içinden adamın gerçekten iyileştiğini düşünür ve neden diye sorar Deli: -Ya bardağı çekersen ----------------------------------------------------------------------------- Hitler Hitler üç esir yakalamış, İngiliz, Fransız ve bir Yahudi. - Size soru soracağım, bilirseniz sizi bırakacağım, demiş. İngiliz'e sormuş: - "Titanik kaç yılında battı? İngiliz hemen cevap vermiş: - 1912, diye. Hitler göndermiş İngiliz'i. Fransız'a sormuş bu kez: - Titanik'te kaç kişi öldü? Fransız cevap vermiş: - 1050 kişi... - Tamam, sen de gidebilirsin, özgürsün..! Veee Yahudi'ye dönmüş: - Say lan isimlerini ------------------------------------------------------------------------------ Prova İki deli birgün deliler hastanesinden kaçmışlar.Kimse bu delileri bulamamışlar.Doktorlar ümitlerini kestikleri an deliler çıka gelmiş.Doktorlar hayretle niye geldiniz demiş: Deliler"Yarın kaçacağızda, onun provasını yaptık."demişler. ------------------------------------------------------------------------------- Kedilerin Sırrı ABD'li otomotiv üreticileri Dünya üzerindeki otomobil fabrikalarını dolaşıp yeni teknolojiler ve uygulama durumunu inceliyorlarmış. Japonya'da Mazda fabrikasının girişinde bir çok kafes ve içinde kedi olduğunu görüp ilgili mühendise sormuşlar. Japon mühendis şüöyle açıklamış: - Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden bir tanesinin içine bir kedi koyup kapılarını ve camlarını kapatıp akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi havasızlıktan öldüyse yalıtımba bir problem yoktur, ama eğer kedi yaşıyorsa üretimde bir sorun olduğunu anlayıp tüm üretim kademelerini gözden geçiririz. Deyince ABD'li mühendisler hayran kalmışlar. Daha sonra Türkiye'deki fabrikaları gezerlerken TOFAŞ'ın girişinde benzeri kafesleri ve içindeki kedileri görmüşler. Teknolojiyi hemen öğrenip uyguladığı için TOFAŞ'a hayran kalmışlar. Yinede Türk mühendisten açıklama istemişler. Bizim mühendis anlatmaya başlamış: - Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden birisinin içine bir kedi koyup akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi arabanın içinde ise bir sorun yoktur. Eğer kedi kaçtı ise üretimde bir sorun olabilir diye düşünürüz ama yinede üretime devam ederiz... ---------------------------------------------------------------------------------- Zayıf Not Üniversite son sınıf öğrencisi yazılı sınavından kalınca doğru hocasına gider: -"Siz sınıfta bırakarak hayata atılmamı önlüyor ve beni cezalandırıyorsunuz. İşin bu yanını hiç düşündünüz mü?" -"Tabii düşündüm. Hocanın görevi bilgiyi ölçmek, yeterli olmayanı sınıfta bırakmak değil mi?" -"İyi. O zaman size bir teklifim var. Bir soru da ben size soracağım. Doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu kabul edip sınıfta kalacağım. Bilemezseniz, notumu düzeltecek ve sınıfı geçirteceksiniz. (Hocanın keyfi yerinde. Teklifi kabul eder.) Ve öğrenci sorar: -"Yasal olup, mantıklı olmayan nedir? Mantıklı olup, yasal olmayan nedir? Ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?" Hoca uzun uzun düşünür ama cevabı bulamaz. İddia gereği öğrencisine iyi not vererek sınıfı geçirir. Ama aklı da soruda kalır. Sonunda sınıfın en iyi öğrencisini çağırır, olayı anlatır ve sorunun yanıtını bilip bilmediğini sorar. Öğrenci hemen cevap verir: -"Siz 65 yaşındasınız ve 23 yaşında bir kadınla evlisiniz. Bu yasal ama mantıklı değil. Karınızın 25 yaşında bir sevgilisi var. Bu mantıklı ama yasal değil. Siz karınızın sevgilisini, zayıf alıp sınıfta kalması gerekirken iyi not verip mezun ediyorsunuz. Bu da ne mantıklı, ne de yasal." ------------------------------------------------------------------------------------- Temel & Di Caprio Amerika'da zencinin biri pasaportunu kaybetmiş. Tam da Türkiye'ye tatile gideceği gün... Aksilik bu ya... Uçağı kaçıracak; kara kara düşünürken yolda bir pasaport bulmasın mı?!.. . Hemen almış yerden ve hikaye bu ya, bir bakmış ki Leonardo di Caprio'nun pasaportu... "Ne olursa olsun artik" demiş ve şansını denemeye karar vermiş. Çıkarmış Leonardo'nun fotoğrafını, kendi fotoğrafını yapıştırmış... Uçmuş Türkiye'ye... Atatürk hava limanında görevli gümrük memurunun karsısına geçmiş.. Kim olabilir memur? Tabii ki bizim Temel... :-) Almış pasaportu eline Temel, adamın ismine bakmış: "Leonardo di Caprio"... Fotoğrafa bakmış...bir zenci. Adama bakmış...ayni zenci... Bir kaç şaşkın bakıştan sonra çaresiz kalan Temel obur masaya seslenmiş, "Ula Dursun, bu Titanik batmış miyduu, yanmış miyduu --------------------------------------------------------------------------------------- Satıcı Halı yıkama makinesi pazarlayan satıcı, bir apartmanda, bir dairenin kapısını çalmış kapıyı açan bayana, - Hanımefendi, bu elimde görmüş olduğunuz kovanın içinde at pisliği var, demiş ve bu bir kova pisliği halinin üzerine savurarak döküvermiş. Sonra da - Hanımefendi, bu görmüş olduğunuz, hali yıkama makinesi ile 10 dakika içinde bunu temizleyemezsem, bu kakayı yiyeceğim! Kadın satıcıya söyle bir bakmış ve şöyle demiş : - Beyefendi, üstüne domates sosu veya mayonez ister misiniz? - Anlamadım hanımefendi.. - Elektrikler kesik de! ----------------------------------------------------------------------------------------- Maymun Maymun kurmuş çilingir sofrasını ormanın ortasına, külhanbeylik yapıyormuş.O sırada zürafa oradan geçiyomuş, sormuş: - "Vay maymun Kardeş, nasılsın?" - "İyiyim be anam, içiyorum içiyorum aslanı dövüyorum." Zürafa tırsmış ve uzaklaşmış. Derken Zebra geçmiş, o da sormuş: - "Selam maymun abi, ne var ne yok?" - "N'olsun be gülüm hep aynı; içiyorum içiyorum aslanı marizliyorum." Zebra da uzaklaşmış oradan. Bu kez köstebek, geçerken sormuş: - "Maymun ya naber?" - "İyilik koçum içiyorum içiyorum Allah ne verdiyse girişiyorum aslana!" Köstebek de sıvışmış Ancak böyle böyle derken, olanlar aslanın kulağına gitmiş ve aslan o tarafa doğru yola koyulmuş. Çıkmış maymunun karşısına: - "Eee anlat bakalım maymun efendi, ne var ne yok?" Maymun hemen kendine çeki düzen vererek yanıtlamış: - "N'olsun be abi, içiyorum içiyorum abuk subuk konuşuyorum." Bir bacagi tahta olan ve kafasi kel olan bir adam maskeli bir baloya gitmek ister ve bir organizasyon sirketine telefon eder. Bana ozurlerimi kapatacak bir kostum yollayin der.. Ertesi gun gelen kutunun icinde bir adet korsan elbisesi sapkasi ve goz kapatma bandi vardir. Ilisikte bir de not vardir. (Bu elbise ile korsan olursunuz, Sapka ile keliniz gozukmez, korsanlarda tahta bacak olur zaten kimse ozurlu oldugunuzu anlamaz Adam telefon acar sirkete... Ben le dalga mi geciyorsunuz baska elbise gonderin... Gelen ikinci kutuda bir adet rahip elbisesi ve sapkasi vardir.ilisikteki notta; (Bu uzun rahip elbisesi tahta bacaginizi kapatir, sapkasi da kelinizi der.)Adam telefona sarilir.. Siz benimle tasak mi geciyorsunuz manyakmisiniz der baska bir seyyy gonderin..Ve bir kutu daha gelir ertesi gun... Adam kutuyu acar ve sadece bir kavanoz ELMA RECELI gorur. Ilisikteki notu okur... (Bu elma recelini kel kafaniza surun, Tahta bacaginizi k.çınıza .okun Boylece maskeli baloya ELMA SEKERI olarak gidersiniz... Adamın biri falcıya gitmiş. Adamın avuç içini inceler incelemez,falcının yüzü karışmış? Adam telaşla sormuş: "Hayırdır... Halim, ahvalim çok mu kötü?" Falcıdan cevap: "Üzgünüm... Pek yakın bir vakitte, tüm insanlığın felaketine sebep olacak bir iş yapacaksın!..." Kendini deccal gibi hisseden adamcağız ne yapsın? Derhal, kendini en yakın demiryoluna atıp rayların üzerinde hayatına son verecek ilk treni beklemeye başlar. Aynen, Anna Karenina misali... Derkeeeeen, yandaki çayırda top oynayan çocuklardan biri topu demiryoluna kaçırır. Tam o anda da, yaklaşmakta olan trenin çuf çuf sesleri duyulur. Çocuğu rayların üstünde gören adam, kendi makus talihini unutup çocuğa doğru bir hamle yapar. Oğlanı kaptığı gibi, son anda rayların dışına yuvarlar. Tren uzaklaşınca, talihsiz adam döner çocuğa sorar: "İsmin nedir yavrum?" "George W. Bush!!!..." > Kilise'nin papazı zangoçun karısına kötü gözle > bakmaya > başlar. Zangoç fark eder ama bir şey elinden > gelmez.Papaz işi biraz ileri > götürünce, zangoç dayanamaz ve papazın değerli > şaraplarını içmeye başlar. > Papaz bakmış şaraplar eksiliyor, takip eder > ,zangoçun > yaptığını öğrenir. > Seslenir.. > _Zangoç efendi, uzun zamandır günah çıkartmıyorsun, > (Zangoç kalsın ben almayım diyemez.) > Doğrudur sayın peder işler işte der. > Papaz > -olmaz öyle, geç bakalım kafese. > Papaz sorar. > _zangoç.Papazın şaraplarını kim içoor? > Duyulmoor. > -Yahu nasıl duyulmaz? > _Duyulmoor işte. > Papaz daha yüksek sesle > _Zangooç papazın şarapları kim içooor. > _Duyulmooor. > _Nasıl duyulmaz aramızda bir karış yok. > _Buradan duyulmoor işte > _peki yerdeğiştirelim sen seslen birde bakalım. > Zangoç ve papaz yerdeğiştirirler.zangoç ses denemesi > için > sorar _Papaz efendi Zangoçun karısına kim asıloor? > Papaz cevap verir > -Hakket duyulmoor. Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormanadüşer... Bir süre yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalır, bir ağacın altına oturup, şapkalarla dolu sepetini de yere koyar veuykuya dalar... Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanır. Kafasını sepete çevirdiğinde sepetin bomboş olduğunu görür ! Bir de kafasını kaldırıp ağaca bakar ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları... Adam düşünmeye başlar : - "Ben şimdi napıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl alıcam...?".. Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken yukarı baktığında maymunların kendisini taklit ettiğini, kafalarını kaşıdığını görür... Adam ellerini havaya kaldırır , maymunlar da aynısını yapar. Derken adam napıcağını bulur. Kendi başındaki şapkasını çıkartıp yere atar, tabi maymunlar da kafalarındaki şapkaları hemen yere atarlar. Adam böylece bütün şapkaları toplayıp sepetine koyar... Aradan uzun yıllar geçer... Şapkacı adamın yaşlanmasından dolayı şapka işlerine torunu bakmaktadır, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş hayatından mutludur... FAKAT Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşer... Hava yine çok sıcaktır ve genç adam bir ağacın altına oturur, şapkalarla dolu sepetini yanına koyar ve uykuya dalar.. bir saat sonra uyandığında sepetin içinde şapkalar olmadığını fark eder! Derken tuhaf sesler duyduğundan kafasını yukarı kaldırır, gördüğü manzara karşısında tüyleri diken diken olur "ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka... " Adam düşünür: - "Dedem yıllar once bana bir hikaye anlatmıştı, ne yapacağımı çok iyi biliyorum..." der. Şapkacı torun kafasını kaşımaya başlar, maymunlar da aynısınıyapar... Adam ellerini havaya kaldırır, maymunlar da ellerini>kaldırır... Ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarıp yere fırlatır. O anda maymunlardan biri ağaçtan iner adamın yere attığı şapkayı kapar, adama da bir tokat atar ! - "Sadece senin mi deden var ..... |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |