Platon'un Felsefi Yasaları |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
Süper Beyin
Moderatör Kral Mod. Kayıt Tarihi: 21-Mart-2008 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 461 |
Alıntı Cevapla
Konu: Platon'un Felsefi Yasaları Gönderim Zamanı: 28-Mart-2011 Saat 20:03 |
Platon'un Felsefi Yasaları
* Gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı, ilan edilmemiş de olsa, doğa gereği bir savaşı vardır. * Kendi kendini yenmek zaferlerin en başta geleni ve en güzelidir, kendine yenilmek ise bütün bozgunların en çirkini ve en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir. * İçimizde haz ve acı dediğimiz, birbirine karşıt ve akıldışı iki dürtü vardır. Yine bu ikisinin yanında, gelecekteki şeylere ilişkin olduklarından ortak adları 'beklenti' olan sanılar vardır: kendilerine özgü adları da, acı beklentisi 'korku', öteki de 'güven'dir; bütün bunların üstünde, neyin daha iyi, neyin daha kötü olduğuna karar veren uslamlama vardır: bir kentin ortak kararı haline gelince, 'yasa' adını alır. * Kırkını aşmış olanlar toplu yemeklerde yiyip içtikten sonra öteki tanrılara seslenebilirler, özellikle de Dionysos'u daha yaşlıların kutlama ve eğlencelerine çağırabilirler: tanrı bu eğlenceler için yaşlılığın sertliğini giderici bir çare olarak şarabı vermiştir; böylece gençleşeceğiz, gönlümüz isteksizliğinden kurtulacak, tıpkı ateşe sürülmüş demir gibi sertliğini bırakıp yumuşacık olacak ve sonunda daha esnek hale gelecektir. * Zenginlik ile yoksulluğun olmadığı bir toplulukta, işte en soylu karakterler bu toplulukta yetişebilir: çünkü ne küstahlık ne de haksızlık, ne rekabet ne de kıskançlık görülüyor. Bu nedenle ve saflık deniln şey nedeniyle, iyi insanlar idiler. * Hiç kimse yapılan kötülüğün karşılığı olarak, hani şu en büyük cezayı deyim yerindeyse, hesaba katmıyor; en büyük ceza, kötü insanlara benzemek, benzeyince de iyi insanlardan ve konuşmalarından kaçmak, uzak durmak, ötekilerin topluluğuna katılıp onlara bağlanmaktır; bu insanlarla aynı yapıda olunca, bunların birbirlerine yaptıkları ve söyledikleri şeyi yapması ve katlanması zorunlu olur. İşte bu sonuç, adalet değildir -çünkü hak ve adalet güzel bir şeydir-, tersine adaletsizliği izleyen şey cezadır; bu cezayı çeken de çekmeyen de mutsuzdur; çünkü biri düzelmez, öteki ise pek çok başka insanın kurtulması için ortadan kaldırılır. * Gençlere ve aynı zamanda yetişkinlere verilecek en iyi eğitim, öğüt vermek değil, başkasına öğütlediğimiz şeyleri yaşam boyunca uyguladığımızı göstermektir. * Yabancılarla yapılan antlaşmalara son derece kutsal gözüyle bakılmalı; çünkü yabancıların yaptıkları ve onlara karşı işlenen suçlar, yurttaşlar arasında işlenenlere oranla tanrının öfkesini daha çok kabartır. Nitekim, yabancı, arkadaşlarından ve yakınlarından uzak olduğu için, insanlarda ve tanrılarda daha çok acıma uyandırır. Böylece öç alabilecek biri daha büyük bir çabayla yardıma koşar, özellikle de yabancıların Zeus Ksenios'u izleyen daimonu ve tanrısı bunu yapacak güçtedir. O halde, birazcık da olsa ilerisini gören kişi, ömrü boyunca büyük bir dikkatle yabancılara karşı hiçbir suç işlemeden yolunu tamamlamalıdır. Yabancılara ve yerlilere karşı işlenen suçların en büyüğü, herkesin gözünde sığnaklara karşı işlenendir; çünkü sığınanın yalvararak aralarındaki antlaşmaya tanık tuttuğu tanrı, haksızlığa uğrayan zavallının özel bir koruyucusu olur, öyle ki uğradığı haksızlıklar cezasız kalmaz. * Her adaletsiz insanın istemeden adaletsiz olduğunu bilmek gerekir; çünkü hiçbir yerde hiç kimse en büyük kötülükleri isteyerek benimsemiş olamaz, hele sahip olduğu en değerli şeylerde. * Bütün kötülüklerin en büyüğü birçok insanın ruhunda yaradılıştan vardır: herkes bu kötülüğü hoş görüp ondan bir kaçış yolu aramaz; 'her insan kendini sever, böyle olması da gerekli ve doğrudur' demesi de bunu gösterir. Aslında bütün yanılgılarımızın nedeni, her zaman insanın kendini fazla sevmesidir. Çünkü seven sevdiğine karşı kördür, böylece adil, iyi ve güzel şeyleri yanlış değerlendirir; doğru olan şeyden önce hep kendine değer vermek gerektiğini düşünür. * Tanrı bile yazgıyı zorlayamaz. * Çok zengin olup hem de erdemli olmak olanaksızdır. * Çok zengin olanlar erdemli değildir; erdemli değillerse mutlu da değillerdir. * Her insanın uğrunda çabaladığı şeyler üç tanedir: paraya gösterilen özen en son ve üçüncü sırada gelmeli, ortada bedene, en başta da ruha özen göstermeli. * Devlete karşı işlenen suçlarla ilgili olarak, her şeyden önce halkın katılmasını sağlamak zorunludur -çünkü biri kente karşı suç işledi mi, herkese karşı suç işledi demektir ve halk böyle bir karardan yoksun bırakılırsa, haklı olarak kızabilir-. * Erdem bakımından denge ve ölçü; aşırılıktan binlerce kez daha iyidir. * Yalancıktan değil, yaradılıştan adalete saygılı olan ve adaletsizliği gerçekten nefretle karşılayan kişi, kolayca haksızlık yapabileceği insanlar arasında belli olur. * Doğru yaşam ne haz peşinde koşmak olmalı, ne de kesinlikle acıdan kaçmak, tersine az önce dinginlik diye adlandırdığım orta yolu bulmak olmalı; bir kehanet sözüne göre, çok yerinde olarak tanrının da durumu budur, diyoruz. İçimizden tanrı gibi olmaya özenen birinin de, acılardan uzak kalacağı düşüncesiyle tümden hazzın içine dalmadan bu yolu izlemesi gerekir; yaşlı olsun genç olsun, kadın olsun erkek olsun, içimizden hiç kimsenin bunu yapmasına izin vermemelidir. * İnsan tanrının bir oyuncağı olarak tasarlanmıştır. * Bütün vahşi hayvanlar içinde en azgını çocuktur. * Yanılgıların nedeni olarak bilgisizlik gösterilirse, yanlış olmaz; yasa koyucu da bunu ikiye ayırırsa, daha iyi olur: biri, küçük yanılgıların nedeni saydığı yalın bilgisizlik; öteki de, çifte bilgisizlik; örneğin, insanın bilgisizliğinden ötürü bilmemekle kalmayıp, kesinlikle bilmediği konularda derin bilgi sahibi olduğu düşüncesiyle kendini bilge sanması; hele bir de bunun arkasında güç ve kuvvet oldu mu, işte yasa koyucu bunları ciddi ve kaba yanılgıların nedeni olarak almalı, ama arkası güçlü değilse, bunlara çocukların ve yaşlı insanların kusurları olarak bakmalı ve bu insanlara büyük bir hoşgörüyle dolu son derece yumuşak yasalar koymalıdır. * Hiçbir yasa ve hiçbir düzenleme bilgiden daha üstün değildir, aklın bir şeye bağlı ya da köle olması doğru değildir, akıl, yapısı gereği gerçekten özgürse, her şeyi yönetmelidir. * Ruh yönettiğine, madde de doğal olarak onun yönetiminde olduğuna göre, ruhun maddeden önce olduğunu, maddenin ise ondan sonra ikinci sırada geldiğini söylerken kesinlikle haklıydık. (Platon'un idealizmine karşı, "var oluş özden önce gelir" diyen varoluşçuluk, candır, canandır, ebemizi düdükleyendir, yine de bi'tanedir.) * Ruh maddeden önce olduğuna göre, karakterler, töreler, istenç, muhakeme, doğru sanı, dikkat ve anılar da, maddelerin uzunluğundan , genişliğinden, yüksekliğinden ve gücünden öncedir. Bundan sonra da şu konuda uzlaşmak zorunlu değil mi? Ruhu her şeyin nedeni olarak koyacaksak, iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin, adaletin ve adaletsizliğin ve bütün karşıtların da nedeni değil midir? * Aklın ve aynı yerdeki hareketin aynı düzene göre, aynı merkez çevresinde, aynı yöne doğru, aynı oran ve düzen içinde yuvarlak kürelerin dönüşüne benzer şekilde hareket ettiklerini söylersek, herhalde sözle güzel imgeler yaratan beceriksiz sanatçılara benzemeyiz...Peki o halde, hiçbir zaman aynı şekilde, aynı düzene göre, aynı yerde, aynı merkezin çevresinde, aynı yöne doğru, bir tek yerde olmayan, uyumsuz, düzensiz ve oransız hareket, aklısızlıkla aynı özden olmayacak mı? * Küçük bir şey çalan, büyük bir şey çalanla aynı açıkgözlülükle çalmıştır, küçük olan yalnızca becerisidir. * Yiğitlik, vahşi hayvanlarda da görülen ve çok küçük çocukların içinde bulunan korkuyla ilgilidir; çünkü ruh aklın yardımı olmadan doğal bir gelişimle yiğit olur, ama ruhun akıl yürütmeksizin aklı başında ve akıllı olduğu ne görülmüştür, ne görülür, ne de görülecektir; çünkü bu ikisi birbirinden farklı şeylerdir. Birkaç siteden araştırmalarımın derlemesidir. |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |