Gelişmekte olan ülkelerde teknoloji |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Gelişmekte olan ülkelerde teknoloji Gönderim Zamanı: 17-Ağustos-2010 Saat 19:20 |
Gelişmekte olan ülkelerde teknoloji
İnsanlık tarihi üç büyük değişim geçirmiştir. Birinci değişim tarım toplumuyla, ikinci değişim sanayi toplumuyla, üçüncü değişim bilgi toplumuyla yaşanmaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski olan teknoloji bu söz konusu üç değişim boyunca vardı.Bilinen en eski teknolojiler taştan yapılan bıçak, ok ve baltaların yapımıydı. Daha sonra ise taştan metale geçilmiş olup taştan yapılan bıçak, ok ve baltaların yerini metalden yapılmış bıçak, ok ve baltalar almıştır. Teknoloji, insanlığın en temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olmuştur. İnsanlar acil durumlarda ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için teknolojiden yararlanmak durumunda kalmışlardır. Teknoloji belirli amaçlara ulaşmak için organize bilgiyi uygulamasını temel alarak fiziksek objeler ve kuramsal formlarla ortaya çıkan bir sistemdir. Teknolojiyi savunanlar, teknolojinin geçmiş tarihine bakarak ve geleceğini düşünerek "yüksek yaşam standardı, çok seçenekten özgürce seçim olanakları, daha fazla boş zaman ve gelişmiş iletişim sistemleri" gibi yararlardan söz etmektedirler. Teknoloji tarihine baktığımız zaman görülecektir ki, insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için yaratıcılıklarını kullanarak birçok yeni icatlar yapmışlardır. Böylece insanlarla makinalar arasında ortak bir yaşam ilişkisi doğmuştur. Ancak kendilerini yeniden üretemeyen, geliştiremeyen makineler, daima insanların yaratıcı düşüncesine muhtaç olmuşlardır. Ayrıca teknoloji tarihi bize göstermektedir ki, bazen karmaşık teknolojik gelişmelerin aniden ortaya çıkması yaratıcı kabiliyete sahip insanların var olmasıyla mümkün olmuştur. Teknolojinin sonuçları hiç kimsenin inkar edemeyeceği kadar açıktır.İnsanların ortaya çıkan temel ihtiyaçlarını sağlamak teknolojinin ana hedefidir. Yapılan bir icat teknolojinin gelişmesini sağlamaktan ziyade insanların daha refah bir topluma ulaşmasını sağlamak için yapılmış olduğu unutulmamalıdır. Makalenin amacı; teknolojik gelişmenin, gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. TEKNOLOJİ VE BİLİM Teknolojideki gelişmeler bilgi toplumuna geçipte, bilimin yardımı ile olmadan gelişmiştir.Bu geçiş döneminde talebin yoğun olması nedeniyle söz konusu talebin karşılanması için insan emeğinden tasarruf eden makinaların yapılmasına çalışılmıştır. Ancak modern bilimin ortaya çıkmasıyla teknoloji, bilimin hakimiyeti altına girmiştir. Böylece planlı bir çalışma neticesinde, üretilen birçok ürün insanlığın hizmetine sunulmuştur. Bilim ve teknoloji arasındaki ilişki zamanla değişen sanayi sektörü ve uluslararası alanda kendini gösteren dinamik bir olgudur. Dinamiktir, çünkü teknolojik gelişme ekonomik gelişmenin dört misli hızla gelişmektedir. Bu gelişme uluslararası alanda kendini göstermekte olup devamlı bir şekilde ekonomik, politik ve sosyal alanlardaki değişmeleri gündeme getirmektedir. Bilimdeki gelişmeler teknolojideki ilerlemenin olmazsa olmaz koşulu olmuştur. Ancak teknolojinin bilime olan bağımlılığı tek yönlü bir bağımlılık değildir. Bilimdeki ilerlemeler teknolojide gelişmelere bağımlı hale gelmiştir. Aslında bu iki disiplin içten içe ve sürekli birbirini dokumakta ve çoğalmaktadır. Şöyle ki bilim teknolojiyi doğurur ve daha çok bilim üretmek için doğurduğu teknolojiyi kullanır, sonuçta daha çok bilim daha çok teknoloji üretir. Daha açık bir değişle bilimsel bulgulardan teknoloji aşamasına geçiş ya da teknolojik bulguların bilim alanında bir üretim aracı olarak kullanılır hale gelmesi giderek hız kazanmakta, aradaki geçiş süresini giderek azaltmaktadır.Öyle ki bazı alanlarda bilimsel uğraşın nedene bitip teknolojik uğraşın nedene başladığı kestirilemez hale gelmiştir. Gerek bilim ve teknoloji arasındaki giderek artan karşılıklı etkileşim ve bağımlılık, gerekse bu ikilinin bütünleşmeye doğru gidişi nedeniyledir ki, teknoloji üzerindeki bir vurgulama her zaman bilim üzerinde de bir vurgulama anlamına gelir, biri diğerini dışlamaz, aksine zorunlu kılar. Bilgi üretebilmek için daha önce başkalarınca üretilmiş bilgilerden yararlanmak sorunludur. Aksi halde daha önce harcanan onca emek, zaman ve para gereksiz tekrarlar için harcanabilir. Üretilen bilgiye erişim ve onu özümseyerek kullanma becerisi özellikle kaynakları kıt, gelişmekte olan ülkeler için büyük önem taşımaktadır. Daha önce üretilmiş bilgi üzerinde çalışmak yalnız kaynak israfına değil zaman kaybına da yol açmaktadır. Gelişmiş ülkelerde özellikle II.Dünya Savaşı`ndan sonra gözlenen çarpıcı ekonomik atılımın ana kaynağının, bilimsel ve teknolojik bilgi birikimi olduğu gerçeği artık bilinmektedir. Buralarda teknolojinin devletle olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü sözünü ettiğimiz teknolojik gelişmede başta eğitim, iletişim, enerji, ulaşım gibi ihtiyaçları karşılama yükümlülüğü, devlete ait alt yapı meselesidir. ABD`nin bugünkü eknolojik ilerlemesini ve süper güç olmasına IIünya Savaşı`ndan önce Avrupa`dan kaçan bilim adamlarının ileri düzeydeki bilgilerini Yeni Dünya`nın zengin kaynakları ile birleştirerek yeni teknolojilerin üretilmesinde kullanılıp, kullanılmadığı tartışılan bir husustur. Teknolojinin temini için üç temel seçenek bulunmaktadır. Birinci seçenek firmanın kendi içlerinde araştırma yaparak ihtiyacı olan teknolojiyi üretmesidir. Bu uzun vadeli bir seçenektir. Ayrıca alt yapısınında sağlanmış olması gerekmektedir. Özellikle ilk 5-10 yıl süreli AR-GE yatırımı şarttır. İlk yıllarda bu yatırımın hiçbir getirisi yoktur. Ancak bir süre sonra başarı elde edilince yatırımın getirisi yıldan yıla artar. Sağladığı yararlar ise: 1- Gelecekteki yatırımlar için bilgi birikimi sağlar. 2- Firma dışından teknoloji temini için teknoloji transferinde firmanın pazarlık gücünü arttırır. 3- Etkin teknoloji transferi için uzman yetiştirilmesinin sağlar. 4- AR-GE faaliyetleri sırasında ortaya çıkabilecek yan ürünler ile işletmenin ürün yelpazesini genişletmesine katkıda bulunur. İkinci seçenek teknoloji transferini gerçekleştirmektir. Birinci seçeneğe göre daha az risklidir. Kârlılık ilk 3-5 yıl içinde sağlanabilir. AR-GE yatırımı ile istenilen teknoloji kısa zamanda temin edilir. Ancak transfer edilen teknolojinin firma koşullarına uyarlanması ve teknolojinin güncel tutulabilmesi için AR-GE yatırımlarından vazgeçilmemesi gerekir. Ayrıca sakıncalar bulunmaktadır. Bunlar ise; 1- Transfer anlaşmalarından gelen kısıtlamalar. 2- Transfer için belirlenen teknolojilerinin firmaya uygunluk derecesinin saptanmasında karşılaşılan zorluklar. 3- Teknoloji pazarlarında daha ziyade eski ve terk edilen teknolojilerinin satışa sunulması gelmektedir. Bu dezavantaj maddeerinin bazılarının ortadan kaldırılmasında devlet politikalarının rolü önemsenecek boyutlardadır. Üçüncü seçenek ise bilinen teknolojilerin kullanımının yani hangi eknolojik seviyede isek onu biraz modernize edilerek kullanmaktır. Bu ise en az AR-GE yatırımı gerektiren en az riskli seçenektir. Yatırım en kısa zamanda kârlılığa geçer. Yatırımların zaman ve para ihtiyacı önceden belirlenebilir. Ancak bu tür yatırımlar firmalara yatırım üstünlüğü getirmez. En kısa sürede demode ve edki hale gelir. Bu üç seçenekten bir tanesini veya karmasını uygulamak en avantajlı durumdan bilimin, teknoloji üzerindeki etkisi her sanayi dalına göre farklılık arzeder. Sanayileşen ülkelerde bilim, büyük ölçüde teknolojinin emrine girmiştir. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 17-Ağustos-2010 Saat 19:20 |
TEKNOLOJİ VE YATIRIM
Yatırım gelişmeyi ve büyümeyi sağlamanın en iyi yoludur. Yatırımlarda yeni teknolojilerin uygun olanını seçip, uygulamak daha yaygın bir görüştür. Aksi taktirde eski teknolojileri yatırımlarda kullanmak gelişme ve büyümeyi sağlamaz. Yeni teknolojilerin ortaya çıkması piyasaların canlanmasını ve toplumun beklentilerinin gerçekleşmesini sağlar. Sermaya birikimi ile teknolojik gelişme arasında karşılıklı etkileşim vardır. Yatırım yapılmasını sağlayacak sermaye birçok avantajlarıda beraberinde getiren teknolojilere yönelir. Sermaye, iktisadi büyümenin temel kaynağıdır. Sermaye, aynı zamanda teknolojik gelişmeninde temel taşını oluşturur. Birbiri içine girmiş bu iki olgu, ülkelerin gelişmesini ve büyümesini sağlar. Sermaye teknolojik gelişmenin itici gücüdür. Yüksek düzeyde sermaye birikimi olan ülkelerin teknolojilerindeki gelişme daha hızlıdır. Gelişmekte olan ülkelerde ise sermaye birikimi az olduğundan teknolojik gelişmenin hızı da yavaş olur. Bu durumlarda ise devletlere büyük görevler düşmektedir. Devletler sermayenin yönlendirlmesinde ve verdiği teşviklerle teknolojik gelişmeyi sağlarlar. Teknolojik gelişmenin sermayedeki büyümeden bağımsız olmadığını devletlerin bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir. Teknolojinin gelişmesinin sağlanması fiziksel yatırımlara ihtiyaç gösterir. Böylece istihdam artar, toplumun ihtiyaçları daha kaliteli ve ucuz olarak sağlanır. Refah düzeyi artan toplumda sermaye birikimide artar. Böylece bir döngü meydana gelir ki bu devletleri az gelişmişlik düzeyinden gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarır. Teknolojik gelişme neticesinde otomasyon hızla gelişmiştir. Otomasyon alanında büyüme binlerce farklı özellikte otomatikleştirilmiş makinenin ortaya çıkmasına ve gelişmesine neden olmuştur. Birbirine bağlı çalışan makinalar, sayısal kontrollü makinalar, robotlar, otomatik kalite kontrol denetimini yapan sistemler, otomatik tanıma sistemleri ve otomatik proses kontrolü yapan sistemler bu konuda başı çeken ve dikkate değer olanlarıdır. Gelişmiş ülkeler teknolojik gelişme neticesinde otomasyon alanında yapmış olduğu bu sistemleri pazarlamak için gelişmekte olan ülkeleri seçerler. Ancak gelişmekte olan ülkeler ileri teknoloji kullanılan alanlara yatırım yaparak ileri teknoloji içeren ürünleri imal edip bilahare de ihraç etmek amacını gütmelidirler. Gelişmekte olan ülkelerdeki pazar potansiyellerini hesaplamak ve tahmin etmek oldukça zor bir iştir. Bu ülkelerde ileri teknolojiye sahip olan sektörler ile geleneksel sektörler beraberce yaşamaktadırlar. İleri teknolojiye sahip olan sektörler bu ülkelerde pazarını geliştirmesi oldukça zor olacaktır. Örneğin; Hint pazarındaki bir otoritenin gözlemine göre "Bir Hint köylüsü birçok ürün olmadan iyi bir hayat yaşayabilir. Diş macunu, el ve banyo sabunu, kahve gibi şeyler şehirli ve yarı şehirli hintli için gereklidir ama Hint köylüsünün fazla parası olmadığından sadece çok gerekli olan şeylerin alımına gidecektir." Yani yeterli miktarda parası olmadığından gerekli olduğu halde, ona göre ikinci dereceden ihtiyaç olan ürünlerinin alımından vazgeçecektir. Bu nedenle ithalat ağırlıklı ekonomilerde ileri teknolojiye sahip olan sektörlerin pazar payını geliştirmesi oldukça zordur. Bu durumda uzun dönem içinde pazar payını arttıracak pazarlama stratejileri ve planlamalarında önemli kararlar almak mecburiyetinde kalırlar. İşletmelerin önemle üzerinde durması gereken bir hususta, öncelikli olarak hangi ürünü hangi teknoloji ile üreteceği konusudur. Bu konuda işletmeler her zaman yanlış girişimde bulunabilirler. Üretilecek yeni ürünün özelliklerinin ve fonksiyonunun ne olacağının belirlenmesinde ne kara çalışma ve zaman gerekeceği değil, ürünün pazar tansiyelinin (umulan ortalama satış) ne olacağının bilinmesi, öncelikle bilinmesi gereken bir husustur. Büyük riskli projeleri takip etmek ve neticesinde yeni pazarlar yaratıp satış ile kârların büyük olmasını sağlamak işletmeler için büyük bir ödüldür. Bunu için teknoloji öyle seçilmelidir ki sözü edilen ödül gerçekleşsin. Aksi taktirde halen bazı kamu kuruluşlarında tespit edildiği gibi birçok yeni teknolojiler çürümeye mahkum edilmiş bir köşeye atılarak aslanmaya yüz tutmuş ve hurda olarak işlem yapılmayı bekler durumda kalmış olduğu görülmektedir.Bu nedenle teknoloji öyle seçilmeli ki bu ürünün performarsını arttırmalı, müşteri ihtiyaçları doğrultusunda teknik olanaklar, masraf ve şirket olanakları doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. Teknik fizibilite uzmanlar tarafından dikkatli ve titiz çalışma neticesinde hazırlanmalıdır. Burada teknolojilerin karşılaştırılması, birleştirilmesi ve uyum içinde çalıştırılabilmesini sağlayacak şekilde hazırlanacak fizibilite ile transfer edilecek teknoloji işletmeye yarar sağlamalıdır.Türkiyede tüm önemli teknolojiler 1930 yıllarından başlayarak, devlet eliyle yapılan yatırımlarla transfer edilmiştir. 1980-92 yılları arasında 707 lisans anlaşmasıyla gelen teknolojilerin önemli bir kısmının %88`i imalat sektörlerine aittir. (OECD, Türkiye 59,60). Böylece Türkiye, uçak montajından oto üretimine, kamyon ve çamaşır makinası tasarımından yeni inşaat tekniklerine değin pekçok teknolojik yeniliği üretim alanında gerçekleştirmiş, bir sanayi malları ihracatçısı konumuna ulaşmış, ileri teknolojiler üretme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Dünya ekonomisi I.Dünya Savaşı öncesinden başlayarak uyumlu büyümenin gereğine inanmıştır.Bu husustaki çalışmalardan kesin sonuçlar alınamamıştır. ABD, japonya gibi teknolojik açıdan ileri düzeyde olan ülkelere baktığımız vakit, bunların kendi tempolarını, ritimlerini diğer ülkelere zorla kabul ettirdiklerini ve hatta birçok endüstri dallarında onları darboğazlara sokmakta olduklarını görmekteyiz. Bu yeni teknolojileri güçlü şekilde kullana ülkeler, bilgi, kültür ve gelişme modelini tüm ülkelere empoze etmektedir. Bu durumdan kurtulmak için yapılacak en önemli iş, ileri teknoloji kullanılan alanlara yatırım yapmak ve sonucunda ileri teknoloji içeren bu ürünleri ihraç etmektir. Bu Türkiye`nin de ana amacı olmalıdır. TÜBİTAK, TTGV ve TÜSİAD tarafından düzenlenen 1. Teknoloji Kongresi`nde teknoloji önderi uluslararası firmaların konuyla ilgili yetkililerinin de katılımıyla teknolojiyle sanayii ve toplumsal gelişme arasındaki ilişkiler tartışıldı. Birleşmiş Milletler Sinai Geliştirme Örgütü UNIDO`nun 1997 Küresel Sanayii Gelişme Raporu`nda yer alan 1990-1994 yıllarına ait imalat sanayii yatırımlarında ileri teknoloji kullanılan alanların aldığı paylar ile düşük teknoloji yatırımlarının paylarına ilişkin verilerine bir göz atalım. Tabloların tetkikinde görüleceği üzere Türkiye`de, düşük (eski) teknoloji kullanılan alanlara yapılan yatırımların toplam imalat sanayi yatırımlarındaki payı %69, orta düzeyde teknoloji kullanılan alanlara yapılan yatırımların %23`ler civarında kaldığı görülmektedir.Ayrıca Türkiye`nin ihracatında ileri teknoloji içeren ürünlerin payı %8 dolaylarında kalırken bu paydan Singapur %70 Malezya %67 İrlanda %63 Güney Kore %42 Tayland %36 Meksika %35 İsrail %28 aldığı görülmektedir. Türkiyenin ileri teknoloji kullana alanlara yatırım yapması zamanının gelip geçmekte olduğu yukarıda açıklanan bilgilerden anlaşılmaktadır. TEKNOLOJİ VE İŞLETME Teknolojiye ilişkin kararlar işletmeler düzeyinde yatırım projelerinin hazırlanması ve değerlendirilmesi aşamalarında alınır. Teknoloji, işletmeleri amaçlarına ulaştırabilecek araçların en önemlilerinden biridir. Bu nedenle işletmeler yatırım planlaması aşamsında gerek duydukları üretim bilgisi düzeyine, diğer bir ifade ile teknolojiye ilişkin kararları en etkin biçimde, doğru ve yerinde almak zorundadırlar. Teknolojinin transfer edilmesi ve transfer edilen teknolojinin ülke koşullarına uyarlanması önemli bir husustur. Elinizde birçok alternatif bulunabilir. Burada en önemli sorun mevcut alternatiflerin tam ve doğru olarak bilinmesidir. Teknoloji seçimi kararı çok çeşitli yol ve yöntemlerle ele alınabilir. Ancak bilimsel yöntemlerle alınan kararlar işletmeyi amacına daha kısa yoldan ulaştırır. Bilimsel yöntemlerle alınacak kararlarda, ulaşılmak istenen amacın ve bu amaca ulaştıracak alternatifleri karşılaştırmak ölçümlenecek kriterlerin önceden açık olarak belirlenmesi gerekir. Karar alma sürecinin etkinliği ve kararın akılcılığı amaçlanan sonucu en iyi biçimde veya en üst düzeyde gerçekleştiren alternatifin seçimi ile sağlanır. Alternatif teknolojilerin ve üretim sistemlerinin gerçekçi ve akılcı bir değerlendirilmesi, üstünlük ve sakıncaların doğru ölçülmesi önceden belirlenen amaçlar ve bağlı amaç kriterleri ile sağlanabilir. Üretim yapan imalatçı işletmeler, teknolojik gelişmeye ayak uydurmak mecburiyetindedir. Aksi taktirde piyasadan silinip yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Gelişmekte olan ülkelerde, teknolojik gelişmenin, AR-GE harcamaları ile olan ilişkisi teknolojik gelişmeyi özümseme ve uygulama yönündedir. Ve bu ülkelerde küçük, orta ve büyük işletmelerin katkısı ve bakış açıları farklı olmak zorundadır. Küçük işletmelerin yetersiz mali kaynakları, gelişmiş, yetenekli insan gücü azlığı, bilgiyi belirlemede, sağlamada ve kullanmada yetersiz kalma teknolojik gelişmeyi gerçekleştirmede güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Büyük işletmeler ise, küçük işletmelerde belirtilen bu güçlüklerden uzak kalırlar. Ancak büyük işletmelerde bürokrasi, esnek olmayan iç ilişkiler, hızlı karar verememe gibi bazı sakıncalar bulunmaktadır. Büyük işletmeler AR-GE için harcanacak parayı en az düzeye indirebilirler. Küçük işletmeler teknolojik gelişmeyi yaratabilmek için üniversite ya da kamu araştırma kurumlarından istifade ederler. Böylece teknolojik gelişmeden faydalanmaya çalışırlar. Ancak gerek büyük gerekse küçük işletmelerde teknolojinin gelişmesi ülkenin gelişmişlik düzeyi, toplumsal yapısı, ülkenin coğrafi yapısı, piyasaların genel durumu, siyasal istikrar gibi faktörlerin etkisi altındadır. Bu faktörlerin ülkeden ülkeye farklılıklar göstermiş olması nedeniyle ülkeler arasında teknolojik gelişmenin yerleşmesi açısından farklılıklar görülmesi olağandır. Burada belirtmemiz gereken önemli bir hususta teknoloji gelişimi ile AR-GE arasındaki ilişkinin özel olarak incelenmesidir. Teknolojik gelişme sonunda, pazar ihtiyaçlarının karşılanmasında ihtiyaç olan ürünlere yönelik AR-GE çalışmalarını yöneltmek başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Eğer bir şirket iyi çalışmayan teknolojileri seçer, üretimi zor olan, pazara girmesi geciken ve planlanan hedefi yerine getiremeyen bir ürüne zaman harcarsa, rakipleri bu fırsatı değerlendirerek pazarı ele geçirebilirler. Bu nedenle şirketler seçilecek teknolojilerde çok dikkatli davramalıdırlar. İşletmeler piyasada lider veya takip eden olmaya karar vermelidir. Her iki yaklaşımda da başarılı olabilirler fakat her biri farklı bir stratejik duruş gerektirir. Bu nedenle, birçok firma teknolojik liderliğe yönelik bir hedef ortaya koyar. Gelecek yüzyılda başarılı olabilmek için işletmeler uyum ve esnekliğe ihtiyaç duyacaklardır. İşletmeler rekaber edebilen tamamen kontrol edilebilir ürün ve pazar değişikliklerine ihtiyaç duyacaklardır. Hatta iş aktivitelerinde kullanacakları teknoloji çeşitlerini düşünmeye ihtiyaç duyacaklardır. Gelişmekte olan ülkelerde işletmeler, muhtelif kanallardan transfer ettikleri yeni teknolojileri uygulamaya koymakta zorlanmaktadırlar. Yeni bir teknoloji transfer edildikten sonra onu uygulayabilecek kişilerin eğitimi ve bu teknolojinin kullanılabilecek hale getirilmesi belirli bir zaman almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde bu zaman oldukça fazladır. Örneğin Türkiye`ye transfer edilen teknolojiler genelde ileri teknolojiler olmamalarına rağmen, bu teknolojilerin tam anlamıyla uygulanabilmesi için geçen sürenin 6 aydan fazla olduğu bilinmektedir. Hem gelişmiş ülkeler, hemde gelişmekte olan ülkeler, açık Pazar Ekonomisi`nde artan rekabet koşullarında yaşayabilmek için yeni teknoloji alımı ve kullanımının ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak, yeni teknoloji alımını engelleyen veya yavaşlatan bir takım unsurlar olduğu da unutulmamalıdır. Bunlar "semaye, bilgi yetersizliği, belirsiz pazar koşulları, AR-GE`deki kısıtlar, çalışanların tepkisi, mevcut teknolojinin durumu" gibi unsurlardır. Bu hususta ABD ile Türkiye gibi biri gelişmiş ötekisi gelişmekte olan iki ülkeyi karşılaştıralım. Engelleyen Unsurlar Amerika% Türkiye% Sermaye 20 29 Bilgi Yetersizliği 2 27 Belirsiz Pazar Koşulları 29 23 AR-GE`de Kısıtlar 15 19 Çalışanların Tepkisi 10 2 Mevcut Teknoloji 24 0 Burada üzerinde durulması gereken bir husus işletmelerin teknolojilerini yenilemek için yaptığı girişimlerdir. Tüm ülkelere büyük ve önemli teknolojiler devlet eliyle transfer edilmiştir. Sonradan devlet ile özel sektör beraberce transfer gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Firma içi teknoloji üretiminin giderek daha pahalı, aşırı ölçekli ve daha ileri uzmanlık isteyen alanlara kaymış olmasından teknoloji ortaklıkları gündeme gelmiştir. AR-GE yönetimi, tekniklerin zaman içinde gelişmesi, firmaların teknoloji ortaklıkları yapmalarına imkan veren bir etkendir. Genelde, teknoloji ortaklıklarının tipleri ve aşamaları bir ürün devresi temasındaki karakteristiklere uymaktadır. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 17-Ağustos-2010 Saat 19:21 |
TEKNOLOJİ VE SANAYİ
Teknolojik gelişmeler bir işletmenin üretim gücü ile ve pazar konumunu çeşitli şekillerde etkiler. En başta teknolojik gelişmeler işletmenin ürün ya da hizmetlerinin pazar kullanımını ve önemini etkileyerek satış artışı hızlandırabilir ya da yavaşlatabilir. Teknolojik gelişmeler ikinci olarak, bir işletmenin kullandığı üretim proseslerinin üretkenliğini ve maliyet verimliliğini etkileyebilir. Bu da firmanın maliyet rekabet gücünü etkiler. Teknolojinin maliyet üzerindeki etkisi, hem üretimde hem de sabit giderlerde söz konusudur. Üçüncü olarak da teknolojik gelişmeler işletmenin kullandığı satış ve dağıtım sistemlerinin üretkenliğini ve maliyetini etkiler. Son olarak da teknoloji ile gelişmeler bir işletmenin personel becerilerinin (yeteneklerinin) bileşimini önemli derecede arttırabilir. Bu sözünü ettiğimiz hususlar bir işletmenin rekabet gücünü etkiler. Buraya kadar sözünü ettiğimiz işletmeler sanayi işletmeleridir. Yani sanayi sektörüdür. Hizmet sektörü diye bilinen diğer sektörlerde de teknolojinin gelişmesi, birçok avantajlar sağlayacaktır. Ancak sanayi sektöründe etkisi daha geniş ve etkin olacaktır. Ayrıca, teknolojinin gelişmesinden en çok yararlanan da sanayi kesimi olmaktadır. İleri teknolojiler uluslararası rekabet gücünü kazandırdığı ülkelerde ayrıca ileri teknolojileri uygulayan işletmeler üretim maliyetini düşürdüğü için satış fiyatını da düşürür. Bunun neticesinde satış miktarı ve kârı artar. Düşük fiyatlarda rekabet edemeyen işletmeler eninde sonunda kapanmaya mahkum olacaklardır. Yenilik yapan işletme piyasalarda tekelci konuma geçebilir.Bu tekel konumuna geçen işletme kâr elde edebilmek için ürün fiyatını düşürerek bu iş kolunda birçok işletmenin kapanmasına yol açabilir. Böyle durumlarda devlet gerekli tedbirleri almak mecburiyetindedir. Teknoloji gelişmesinin işletme ve sektör üzerinde etkilerini dikkatli olarak incelemek gerekir. Bu incelemede hızla değişen teknolojiye uyum sağlama yeteneği yeni teknolojiler üretmek ve bu teknolojileri hızlı ve yaygın bir biçimde üretime uygulamaktır. Teknoloji üretme yeteneği olmayan ülkelerde ise teknolojinin çeşitli yollarla transfer edilerek üretime uygulanması önem kazanmaktadır. Bu durumda sanayi stratejilerinin makro ve mikro düzeyde tartışılması gerekir. Sanayi stratejilerinin değerlendirilmesine makro yaklaşımlar, sektörel düzeyde sanayi stratejilerine göre öncelik kazanmaktadırlar ve yaşamsal niteliktedirler. Bu anlamda makro düzeyde sanayi stratejilerinin üç önemli unsuru söz konusudur. Bunlar teknoloji üretmeye ve ileri teknolojilerin hızla yayılmasını sağlayarak üretime yayılmasına yardımcı olacak temel unsurları içermektedir. Bu unsurlar istikrarlı makro ekonomik ortamı, eğitim sistemi ve teknolojinin hızla yaymasını kolaylaştıracak kuramsal süreçlerdir. İstikrarlı Makro ekonomide ortamın istikrarlı olması neticesinde girişimciler yatırımlarını ertelemeyeceklerdir ve üretken olmayan spekülatif yatırımlara kaçamayacaklardır. İstikrarlı makro ekonomik ortam iki özellik taşır. Birinci özellik fiyat artışlarının düşük seviyede yani enflasyonun düşük olmasıdır. İkinci özellik ise hükümetlerin inandırıcı olan politikalarını kararlı bir şekilde uygulamaya devam edebilmesidir. Eğitim Sisteminin ise teknoloji üreten yaratıcı insan yetiştirmeyi ve yeni teknolojilerin hızla üretime uygulanmasını sağlayacak nitelikli insanların eğitimini verecek şekilde oluşmasını sağlamalıyız. Bugğn gelişmiş ülkelerde dahi eğitim sistemlerinin yetersizliği, nasıl iyileştirileceği konusunda yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Teknolojinin yayılmasını kolaylaştıran kuramsal süreçler ayrı bir önem taşımaktadır. Bilhassa Türkiye`de bu kuramsal yapının kurulması, finansal sistemin reformundan, rekabetin korunması konusunda yapılacak düzenlemeler ile vergi reformunun yaşama geçirilmesine kadar birçok alan kapsamaktadır. Ayrıca Türk sanayisinin, ileri teknolojileri, üretime uygulamaya zorlayacak toplumsal baskıların olmayışı, Türkiye`deki işletmelerin dış ve iç koruma duvarları arkasında saklanarak ileri teknolojileri, üretime uygulama gereksinimini ve zorlamasını duymamalar, hızla değişen bir dünyaya ayak uyduramamasının başka nedenleri arasındadır. Hızla değişen dünyamızda, yeni gelişmelerin doğal sonucu olarak sık sık değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişiklikler de; sosyal ekonomik çevre ile işletmelerin stratejilerinde, yapısında ve yönetiminde çok yaygın etkileri olan değişikliklere yol açmaktadır. Bu durum karşısında işletmeler karmaşıklık ve belirsizlikler altında faaliyetlerini yerine getirmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak şu bir gerçektir ki teknolojinin değişmesi de ekonomiyi yeni bir büyüme dalgasına doğru götürmektedir. Ekonomideki büyümenin ana ölçüsü, ülkedeki "Gayri Safi Milli Hasıla" nın artışı olarak ortaya çıkmaktadır. GSMH içindeki tarım, sanayi ve hizmetler ana sektörlerin payları o ülke ekonomisi için çok şeyler ifade etmektedir. GSMH içinde tarımın payı büyükse, o ülke ekonomisi tarım ülkesi, sanayinin payı büyükse, sanayi ülkesi olarak tanımlanmaktadır. Ekonominin belirli bir yıl içinde nasıl değişim gösterdiğini büyüme oranları ile anlarız. Büyüme ile kazanırız. Yeni yatırımlar artar, şirket kuruluşları hızlanır, iş bulanların sayısı artar, tüketim artar, yabancı sermaye girişi canlanır. Türkiye`de her %1`lik bir büyüme 100.000 kişiye yeni iş olanağı sağladığı yapılan bir araştırmadan tespit edilmiştir. Ekonomik Büyüme Büyüme ile kazanılanları gelişmekte olan bütün ülkeler istemektedirler. Böylece toplumları refah seviyesine ulaşmış olacaklardır. Bunu sağlayabilmek için de, gelişmekte olan ülkeler, sahip olduğu teknolojileri, gelişmiş ülkelerin sahip oldukları teknolojiler seviyesine çıkarmak mecburiyetindedirler. Teknolojinin gelişmesi neticesinde ekonomi büyük ölçüde etkilenecektir, çünkü teknolojinin gelişmesi mal ve hizmetlerin üretiminin artışını getirecek, o da GSMH`lerin artışı ve neticesinde de büyüme hızı artacaktır. Teknolojinin gelişmesi ile büyüme arasında yakın bir ilişki bulunduğu anlaşılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeleri büyüme ve üretim yönünden karşılaştıralım. İmalat sanayi genellikle sanayi sektörlerin en dinamik bölümü olduğundan ayrı gösterilmiştir. SONUÇ Gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme gelişmiş ülkelere nazaran daha büyüktür. "Çünkü gelişmekte olan ülkelerin toplumları gelişmşi ülke toplumlarının faydalandıkları tüm imkanlardan yararlanmak istemeleri ve yeniliklere aç olmaları ile yeniliklerin getirdiği nimetlerden faydalanmak istemeleri onların en doğal hakkıdır." Teknolojik gelişmeden yararlanmanın ülkeden ülkeye farklılık gösterebileceğini belirtmiştik. Burada devlete büyük görevler düşmektedir.Devlet, alt yapı yatırımları, teşvikleri, toplumu yönlendirme ve eğitim ve öğretim gibi alt yapı hizmetlerine eğilmelidir. Yapılan etkili çalışmaların sonucunda gelişmekte olan ülkeler teknolojik gelişmeye az veya çok kavuşmuş olacaklardır. Ekonomik büyüme oranlarının gelişmekte olan ülkelerde büyük olması normaldir. Çünkü bu ülkelerdeki doyumsuzluk büyük boyutlardadır. "Gelişmiş ülkelerde" en büyük neden işletmelerin kâr elde etme ile pazardan pay kapma istekleri bulunmaktadır. Ayrıca gelişmiş ülkelerde teknolojinin getirdikleri neticesinde üretim miktarı fazlalaşmakta, kalite ve ucuz ürünlerin yanı sıra ürün çeşitliliği de eklenince bazı mamüller eskimeden yeni cazip, değişik fonksiyonlu yeni ürünler piyasayı kaplamaktadır.Bu da GSYIH`lerin dağılımını gösteren üretim tablosunun incelenmesinde ortaya çıkmaktadır. Ülkemizin de başta devlet desteği ile gelişmiş ülkeler seviyesine çıkması ve Türk toplumunun da , gelişmiş ülkeler toplumlarının teknolojik gelişmelerden yararlandığı gibi yararlanmasını istemek en tabii hakkı olduğu kanısındayım. Türkiye`de yatırımlarının planlaması yapılırken ileri teknoloji kullanan alanlara yatırımların yapılması gereklidir. Tabii bunun için de istikrarlı makro ekonomik ortamı sağlamak, eğitim reformunu yapmak ve teknolojinin yayılmasını kolaylaştıracak kararları almak mecburiyeti de bulunmaktadır. (Bu milli makro sanayi stratejilerini tespit etme gereğini ortaya çıkarır.) Devletin üzerinde durması gereken konu, ileri teknoloji alanlarında sanayi kesimiyle işbirliği içinde olmayı sağlamaktır. Öncelikle üzerine düşen alt yapı hizmetlerini (ulaşım, iletişim, enerji vs.) yapmak birinci görevi olmalıdır. Sanayi kesiminin teknolojik gelişmeyi sağlayacak alanlara yapılacak yatırımlarla teknolojik gelişmenin devamını sağlayacak, olmazsa olmaz koşulu olan AR-GE yatırımlarına destek olmak ve hatta yönlendirici bir rol oynamak, devletin ve hükümetlerin ana görevi olmalıdır. Dr. Yılmaz GÖBENEZ (marmara üniv. öğretim görevlisi) |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |