Ebru Sanatı Nedir? |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Ebru Sanatı Nedir? Gönderim Zamanı: 07-Haziran-2008 Saat 23:46 |
Ebru çeşitleri:
Gelenekli Ebru Ebrunun bilinen tarihi içinde, yetişmiş ustalar tarafından sıkça kullanılan desen çeşitleridir. Başlıcaları Battal, Gelgit, Taraklı, Bülbül yuvası ve bunların bazı çeşitleridir. Battal Ebru Ebrunun bilinen en eski tarzıdır. Diğer bütün desenler, battal deseninden çıkar. Bu desene kısaca ebrunun anası ya da atası diyebiliriz. Yapımı, öd sıralarına göre, yani ödü az olan boyaları önce, çok olan boyaları sonra atma suretiyle yapılır. Tek veya çok renkli olabilir. Boyalar teknenin yüzeyine serpilir ve daha sonra kâğıda aktarılır. Tarz-ı Kadim Merhum Mustafa Düzgünman'ın geliştirdiği bir ebru tarzıdır. Önce battal döşenmiş bir desen üzerine, mümkün olduğunca açık bir renkten iri damlalar halinde bir renk atılır. Daha sonra, bunun üzerine, yine uygun bir renkte çok küçük, 2-3 mm hatta bazen 1 mm çapında serpme ebru yapılır. Zemin Battal Az veya tek renk ile yapılır. Bir rengin değişik tonlarının da kullanıldığı görülmüştür. Ancak renkleri açıklı koyulu kullanma geleneksel olarak pek fazla görülmemektedir. Bu desen Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman tarafından zemin olarak sıkça kullanılmıştır. Mustafa Düzgünman Battalı Bu tarz, M. Düzgünman'ın geliştirdiği ve Nusret Hepgül'ün "Mustafa Düzgünman Battalı" adını verdiği bir tarzdır. Bu tarzda, zeminde iki küçük renk kullanılmış, gel-git üzerine çok iri damlalar halinde bir desen, onun üzerine de çok ince bir desen serpme yapılmıştır. Ethem Efendi Battalı Sarı gülbahar boyalar üzerine sarı-lacivert lahor kullanılarak yapılan bir tarzdır. Lahor (indigo) bitkisel esaslı bir boyarmaddedir. Son kat olarak atılan boyanın içine biraz fazla öd ve neft katılarak yapılır. Neftli Battal Battal döşenmiş bir zemin üzerine içine birkaç damla neft (tercihen çam terebenti) katılmış boya serpilerek elde edilir. Hareli görünüm verir. Somaki Battal Genellikle iki renk yapılır. İkinci renge fazla miktar öd katılarak birinci rengin iyice sıkıştırılıp, damarlar haline gelmesi sağlanır. Böylece somaki mermer görünümü elde edilir. Serpmeli Battal Bilinen herhengi bir battal ebrusu yapıldıktan sonra zemine zıt bir renk ile genellikle açık renkte çok küçük damlacıklı son kat boya atılır. Gelgit Ebru Battal zemin atıldıktan sonra, bir çöp, iğne veya bız yardımıyla teknenin kenarlarına paralel olarak desenin çizilmesi ile oluşur. Bu çizgi aralıkları istenilen genişlikte olabilir. Kalın uçlar geniş alanı etkileyeceğinden paralellerin arası daha geniş, ince uçların arası daha dar olabilir. Bu paraleller zıt yönlerde de birkaç defa tekrarlanabilir. Bu işlem özel hazırlanmış tarak da kullanılabilir. Gelgit hareketi çapraz olarak da yapılabilir. Şal Ebrusu Gelgit yapıldıktan sonra teknenin çaprazına doğru, genellikle geniş aralıklı yapılan gelgit sonucu elde edilir. Ayrıca Mustafa Düzgünman'ın yine gelgit üzerine dıştan başlayıp, ortaya doğru daireler çizerek yaptığı şal desenleri vardır. Bu çapraz çizgiler yumuşak 'S'ler çizilerek de yapılabilir. Taraklı Ebru Battaldan sonra yapılan gelgit deseninin üzerine taraklar yardımı ile yapılan desen türüdür. Gelgit yapmadan da taraklar yardımı ile değişik desenler elde etmek mümkündür. Bülbül Yuvası Genellikle küçük taneli battal ebrusu yapıldıktan sonra dıştan başlayıp içe doğru istenilen çapta (genellikle 3-5 cm çapında) spiraller çizilir. Bu spiraller içten dışa doğru da olabilir.Ayrıca gelgit, taraklı gibi desenler üzerine de yapılabilir. Bülbül yuvaları bir bız yardımı ile tek tek yada geniş aralıklı kalın uçlu bir tarak ile tüm tekneye yapılabilir. Yapımı, öd sıralarına göre, yani ödü az olan boyaları önce, çok olan boyaları sonra atma suretiyle yapılır. Tek veya çok renkli olabilir. Boyalar teknenin yüzeyine serpilir ve daha sonra kâğıda aktarılır. Kumlu - Kılçıklı Ebrular Kumlu ebruların en güzeli, bitkisel esaslı olan lahor çivitinden elde edilir. Kumlu ebru elde etmek için teknenin ortasına lahor çividi damlatılmaya başlanır. Bu işleme, teknenin bütün yüzü kaplanıncaya kadar devam edilir. Birbirini iterek sıkışan boya, çatlamaya başlar. Aynı işlem, teknenin bir kenarının ortasından diğer bir kenarının ortasına kadar, yavaş yavaş damlatılarak da yapılabilir. Bu tarz, hattatların pervaz veya cetvel olarak çokça kullandıkları bir desendir. Hafif Ebru Genellikle üzerine yazı yazmak için hattatlar tarafından kullanılan açık, soluk renkli ebrulardır. Normal astar kıvamına aynı miktar su ilave edilerek astar cıvıklaştırılır. Ayrıca, boyarmaddelerin su ve öd miktarları artırılarak da yapılabilir. Böylece renkler kolay ve çokça açılacağından açık renkli olurlar. Aynı kağıda iki veya daha çok ebru yapılmak istendiğinde de bu desen kullanılabilir. Çift Baskılı Ebrular Ebrulanmış kağıtları kuruduktan sonra tekrar başka bir desenle ebrulayarak elde edilir. Gerektiğinde ikiden fazla desen aynı kağıda alınabilir. Akkase Ebru Aynı zemin üzerine birden fazla baskı yaparak yazı veya desen elde edilen ebru çeşididir. Hafif ebru üzerine; geleneksel olarak arap zamkı ile hazırlanmış sıvı, yazı ise fırça yardımı ile sürülür veya kamış kalem ile yazılır. Böylece hafif ebrunun yüzeyi arap zamkı ile kaplanmış olur. Kuruduktan sonra daha koyu veya yoğun bir desen aynı kağıda tatbik edildiğinde, arap zamkı olan yerler boyayı almayacağından yazı veya desen gözükür. Aynı teknikler şablonlama ile de yapılabilir. Ayrıca arap zamkı yerine koyu kitre, silikon, çeşitli şeffaf sonuç veren yapıştıcılar da kullanılabilir. Hatip Ebrusu Kısaca "içiçe damlatılmış renklerden oluşan daireleri şekillendirmek " olarak tanımlanabilir. Çiçekli ebrunun temeli sayılırlar. Hatip Ebrusu'nu uygularken önce herhangi bir ebru türü zemin olarak yapılır. Bu zemin üzerine kalın bir bız veya damlalık kullanarak, çapları 2-4 cm'yi geçmeyen eşit aralıklı daireler oluşturulur. Görüntünün belirgin olması için, ilk renk genellikle koyu seçilir . Daha sonra ikinci, üçüncü, hatta istenirse dördüncü renk konulur. İnce bir uç, iğne veya bız yardımıyla desenleme yapılır. Çiçekli Ebru (Necmeddin Ebruları) Merhum üstâd Necmeddin Okyay'ın geliştirdiği ve kendi adı ile anılan ebru türüdür. Bu tür ebrular ebru sanatının plastik sanatlar içinde yer almasında önemli bir yer tutar. Daha önce bahsi geçen herhangi bir ebru deseni zemin olarak yapılır. Genellikle hafif, açık renkli olamsına dikkat edilir. Bu zeminlerin üzerine bir bız yardımı ile damlatılan boyaların şekillendirilmesiyle yaprak ve çiçek desenleri çizilir. Bu türde bugüne kadar lale, karanfil, sümbül, menekşe ve papatya sıkça kullanılmıştır. Şüphesiz başka çiçek türlerini de denemek mümkündür. Ebruda kullanılan malzelerin bazıları aşağıda ancak bunlardan bazılarına şimdi ihtiyacımız yok çünkü hazır satılıyor.. mesela öd'e gerek yok ebru boyalarının içinde bulunuyor artık.. Geleneksel Türk Ebru yapımında kullanılan malzemeler şunlardır; Kitre: Anadolu, İran ve Türkistan dağlarında kendiliğinden yetişen "geven" adı verilen dikensi bir bitkinin gövdesinden elde edilir. Yaz aylarında çizilen dallarından akan süt daha sonra kurur ve kemik rengimsi beyaz parçacıklar halinde toplanır. Sertliği olmayan su içinde iki gün bekletilir. İyice eriyen kitre bez torbalardan süzülüp tekneye alınır. Ayran kıvamında olmalıdır. Boya: Geleneksel yöntemde "Toprak Boya" diye adlandırılan doğadaki metal oksitlerden elde edilen boyalar kullanılmaktadır. Fırça: Ortası boş kalacak biçimde gül dalına sarılmış at kılından yapılmış fırçalar kullanılmaktadır. Değişik kalınlıktaki ve uzunlukta fırçaların kullanılması ile, istenilen ölçüde tekneye boya koymak ve boyaları kontrol etmek mümkün olur. Tekne: Ebru yapılacak olan kağıt boyundan bir kaç santimetre daha büyük (kağıt ıslanınca şiştiği için bu gerekli), tahta veya herhangi bir metalden yapılmış 4 - 6 cm derinliğinde kaplar kullanılır. Su: Sertliği olmayan su tercih edilmelidir. Damıtılmış su en idealidir. Kağıt: İdeal kağıt, el ile yapılan ve emici özelliği fazla olan asitsiz kağıttır. Zor bulunması ve pahalı oluşundan dolayı parlak veya laklı yüzeyi olmayan herhangi bir kağıt da rahatlıkla kullanılabilir. Öd: Ebru yapımında kullanılan en önemli malzemedir. Ebru yapan kişinin ödü ve yaptığı işi çok iyi anlaması gerekir. Öd, boyanın suyun üzerinde açılmasını sağlar. Aksi takdirde boyalar dibe çöker. Ayrıca renklerin birbirine karışmasını engeller. Boyanın kağıda yapışmasına yardımcı olur. Aynı rengin değişik tonlarının ve değişik büyüklükteki lekelerin elde edilmesi yine öd sayesinde gerçekleşir. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 13-Kasım-2010 Saat 23:55 |
Ebru sanatı örnekleri
|
|
By_Beyin
Moderatör Kayıt Tarihi: 08-Ocak-2007 Konum: İstanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 388 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 21-Şubat-2011 Saat 18:16 |
Çok teşekkürler...
|
|
zaman
Moderatör Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007 Konum: Ankara Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 724 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 22-Şubat-2011 Saat 19:26 |
Ebru Sanatı Ustaları
Hatip Mehmet Efendi (…..-1773) Ayasofya Camii din görevlisi. Hatip adı buradan geliyor. Önemli ilk ebrucularımızdan. Doğum tarihi bilinmiyor. Zühdi İsmail Ağa’dan sülüs-nesih yazı dersleri almış. Figüratif ebruyu o bulmuş. Hocapaşa’daki evinde çıkan yangında eserleriyle yanarak ölmüş. Edhem Efendi (1829-1904) 1829′da Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nde doğdu. Arapça ve Farsça bilirdi. Önemli ilk ebrucumuz. Kami mahlası kullandı. Dülgerlik, demircilik, oymacılık, dokumacılık, matbaacılık ve makinecilik ustasıydı. İlk kurşun boruyu dökmüş, üç beygirlik motor yapmıştır. Hezarfen olarak anılırdı. Necmettin Okyay (1883-1976) Mürekkepçilik, aharcılık, okçuluk, gülcülük, mücellitlik, hattatlık ustası. Bu nedenle Hezarfen adıyla anılır. Ebruculuğu Edhem Efendi’den öğrendi. Medresetül Hattatin’de ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretmenlik yaptı. Figüratif ebrunun ilk örnekleri olan çiçekli ebru türünü geliştirmiştir. Mustafa Düzgünman (1920-1990) / Ebruculuğu kuzeni Necmettin Okyay’dan öğrendi. İyi bir cilt, ud ve fotoğraf ustasıydı. Hatip Mehmet Efendi ile başlayıp Necmettin Okyay’la ilerleyen figüratif ebru sanatını geliştirmiş, bu mirasa papatya ebrusunu eklemiştir. Aktar olan Düzgünman’ı 1990 yılında yitirdik. Mezarı, Karacaahmet’tedir. Niyazi Sayın (1927-İstanbul) Üsküdar’daki attar dükkanında Necmeddin Okyay, Mustafa Düzgünman ve dönemin önemli müzik insanlarıyla buluştu. Burada ney’e ilgi duydu. Ney sanatçısı olarak radyoya geçti. Futbol ve tenis oynadı. Fotograf çekti. Necmettin Okyay ve Mustafa Düzgünman’dan klasik ebru öğrendi. Nusret Hepgül (1920-İstanbul) Emekli Dz. Albayı. Ebru tarihi arastırmacısı. Yapı Kredi’nin açtığı ebru kursunda Taşkın Savaş’tan ders aldı. Eski ebruları 30 albümde topladı. Süleymaniye Kütüphanesi’nde Günümüz Ebrucuları 1990 adlı albümü bulunuyor. Kültür Bakanlığı Kütüphanesi’nde çok sayıda albümü var. Hikmet Barutçugil (1952 Malatya) / DGSA tekstil eğitimli. Emin Barın öğrencisi. ‘Barut Ebrusu‘ türünü geliştirdi. Açtığı sergilerin 46′sı yurt dışında 32′si yurt içinde. Uluslararası ödüller aldı. MSÜ Geleneksel El Sanatları Bölümü öğretim görevlisi. British Museum gibi dünyanın birçok müzesinde ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Alpaslan Babaoğlu / İngiltere’de Elektronik Mühendisliği okudu. 1989′da Mustafa Düzgünman’dan ebru icazeti aldı. İlk kişisel sergisini 1990′da Topkapı Sarayı’nda açtı. Toprak boya kullanarak ebru yapıyor. 1999 yılında pigment boya da kullandı. MÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ebru dersleri vermektedir. Fuat Başar (1953-Erzurum) / Fakülte yıllarında (1976) Hüsn-ü hat ile meşgul oldu. 1977′de Düzgünman’la mektuplaştı. 1980′de İstanbul’a yerleşerek Hattat Hamid Aytaç’tan yazı icazeti, 1989′da Mustafa Düzgünman’dan ebru icazeti aldı. Bu tarihten itibaren hayatını profesyonel hattat ve ebrucu olarak sürdürmektedir. Timuçin Tanarslan (1943-Adana) 1969-70 döneminde AİTİA’nden mezun. Ankara’da sahaflık yaptı. 1981′de ebruya başladı. M. Düzgünman’dan icazetli. 1984′te Topkapı, 1989′da Yıldız Sarayı’nda ebru sergisi açtı. Mısır’da ebru gösterisi yaptı. K. B. yarışmalarından birincilikleri var. 1989-90′da Sidney de segi açtı. Köksal Çiftçi (1952-Ardahan) TGSYO Resim Bölümü mezunu. Ebruyu H. Barutçugil’den öğrendi. Çağdaş ebru yapıyor. Sarı basın kartı taşıyarak gazete ve dergilerde 25 yıl karikatür çizdi. Mesleki makaleler yazdı. İstanbul Valiliği için Nutuk özetledi. Yurt içi ve dışında sergiler açtı. Maltepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. KAYNAK Şebek Mehmet Efendi Hatip Mehmet Efendi Şeyh Sadık Efendi Mehmet Salih Efendi Hazerfen şeyh İbrahim Edhem Efendi Hattat Sami Efendi Mehmet Necmeddin Okyay Bekir Efendi Sami Okyay Sacid Okyay Mustafa E. Düzgünman |
|
zaman
Moderatör Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007 Konum: Ankara Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 724 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 22-Şubat-2011 Saat 19:28 |
TÜRK EBRÛ SANATI USTALARI
Kağıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden olan ebrunun hangi tarihten menekse1.jpgberi yapıldığını söylemek bugün için mümkün değildir. Her ne kadar çok eski tarihli kitapların cilt kapaklarının içlerinde yan kağıdı olarak ebru kullanılmışsa da bunlar cildin, kitabın yazım tarihinden daha sonraki bir tarihte onarılması sırasında yapıştırılmış olabileceğinden, o kitapta kullanılan ebrunun yapım tarihi konusunda bir fikir vermezler. Bir ebrunun yapım tarihinin kesin olarak söylenebilmesi için ancak ebru üzerine tarih atılarak yazı yazılmış olması delil olarak kabul edilebilir. Bu şekilde tarihlene bilen en eski ebrular arasında,Topkapı sarayında bulunan Arifinin 1539 tarihli ” Guy-i Çevgan” adlı eserindeki Ebrular,Heratlı mir Ali n,n İstanbul üniversitesi kütüphanesinde bulunan 1539 tarihli iki kıtasının bulunduğu Ebrular,Sn Uğur Derman koleksiyonunda bulunan Maliki Deylemiye ait bir kıt anın yazıldığı 1554 tarihli Ebru ve Fuzuli nin ” Hadikat-i süeda” ( Mutluklular bahçesi) isimli eserinin bir kopyasında kullanılmış olan Ebrular bulunmaktadır.İlk üç Ebrunun yapanı bilinmemesine karşılık ”Hadikat-üs Süeda nın” baş sayfasında ”Hadikat-üs süeda” yazıldıktan sonra kırmızı mürekkeple MA Şebek Mehmet Ebrisi ibaresi eklenmiştir.Kitabın sayfaları arasında üç adet hafif Ebru kullanılmış ve son sayfası da ”………….. katib ül harf Ahmet bin Hasan yeniçeri -i koruyucan – ı dergah – ı ali fi beldet (ül)Trablus Şam fi zeman defterdar Mehmet efendi.Sene 1004” ibaresini taşımaktadır.Baş sayfadaki ”Şebek Mehmet Ebrusu ile ” anlamındaki bu ibareden kitapta kullanılan Ebruların ” tertib -i risale-i ebri” de kendisinden şebek diye bahsedilen ebrucu tarafından yapıldığı ve bu ebrucunun adının Mehmet efendi olduğu son sayfasındaki ibareden de kitabın Hicri 1004 (1595) yılında yazıldığı anlaşılmaktadır. Mustafa Düzgünman a kadarki ebruculuk tarihimiz boyunca hüsn i hat ta olduğu gibi ebrulu kağıt üzerine imza atmak şeklinde bir alışkanlığımız olmadığı için tarihi seyri boyunca ebrucularımızı isim isim belirleme şansımız bulunmamaktadır.Bu nedenle yakın tarihimiz dışında isim belirlenebilen iki ebrucumuz ve yakın tarihimiz dende sadece elimize ebruları ulaşan ve ebruya aşama kaydettirenler hakkında bilgi sunulmaktadır. Şebek Efendi 1608 yılında yazılmış ve ebruyla ilgili elimizdeki en eski eser olan Tertib-i Risale-i Ebri’de (bkz. resim 1) Şebek Efendi’den “Allah ona rahmet etsin” duası ile bahsedildiğine göre ölümünün bu tarihten önce gerçekleştiği anlaşılıyor. Yine aynı eserde geçen “Nüsha-i Şebek” sözünden de, ebru hakkında bilmediğimiz bir eser sahibi olduğu meydana çıkmaktadır. Ebrularındaki gevşek görünüşün formülü de bu eserde verilmekle birlikte, o ebruları diğerlerinden ayırabilmek için gereken bilgiye sahip değiliz. Hatib Efendi Ayasofya Camii’nin hatibi olması sebebiyle Ayasofya hatibi veya sadece Hatip diye anılan Mehmed Efendi’nin doğum tarihi bilinmiyor. Nisan 1773 tarihinde vefat etmiştir. Bu büyük sanatkarın ebruları o devirde yapılan işlerde daima kullanılmıştır, renklerinden ve üslubundan hemen tanınır. Hatip Mehmed Efendi Hatip Ebrusu diye anılan ebru tarzının mucididir. Hocapaşa’daki evinde çıkan yangında, eserlerini kurtarmak isterken kendisi de beraber yanmıştır. Sanat tarihimizde Hatip Ebrusu denilmekle onun buluşu olan ebru tarzı anlaşılır. Hatip’in ebrusu denilirse hangi tarzda olursa olsun onun tarafından yapılan, onun elinden çıkan ebru kağıdı anlatılmak istenir. Şeyh Sadık Efendi Buhara’nın Vabakne şehrinde doğan ve Üsküdar Sultantepesi’nde Özbekler Dergahı şeyhliğinde bulunan Sadık Efendi’nin hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ebruculuğu Buhara’da iken öğrendiği ve iki oğluna (Edhem ve Nafiz efendiler) da öğrettiği bilgimiz dahilindedir. Dergahtaki kabir kitabesinden 11 Temmuz 1846 yılında vefat ettiği anlaşılmaktadır. Hezarfen Edhem Efendi Geçen asrın ebrucuları arasında en maruf olanı Üsküdar Özbekler Dergahı Şeyhi İbrahim Edhem Efendi’dir. Özbek Türklerinin kurduğu ve Hacca giden Türkistanlılar’ın İstanbul’daki uğrak yeri olduğu için bu isimle anılan dergahın Milli Mücadele tarihimizde de çok önemli bir yeri vardır. Çünkü, Milli Mücadeleye inanarak Anadolu’ya geçecek olan asker veya sivil önemli şahsiyetlerin birçoğu, İstanbul’daki son gecelerini burada geçirirler ve ertesi sabaha karşı Samandıra üzerinden yola çıkarlardı. Fen ve sanat tarihimizde Edhem Efendi’nin önemli bir yeri olması gerekirken, unutulup gitmiştir. Edhem Efendi’nin doğu ve batı kültürünü şahsında toplamış kıymetli bir hariciyeci olan torununu tanıyanlarınız muhakkak bulunur, Washington büyükelçisi merhum Münir Ertegün. Ya da yakın zamanda kaybettiğimiz ve dergahın kabristanına defnedilen önemli müzik adamı Ahmet Ertegün’ü. Günümüzde ebru sanatını aynı tekkede icra eden Eda Özbekkangay’da yine Edhem Efendi’nin torunlarındandır. Edhem Efendi 1829 yılında işte bu Özbekler Tekkesi’nde doğmuştur. Daha önce bahsi geçen Şeyh Sadık Efendi’nin oğludur. Türk, Arap, Fars ve Çağatay dillerini şiir yazacak kadar iyi bilen Edhem Efendi, yaşı ilerledikten sonra hat sanatına merak sarıp Çarşambalı Arif bey’den Ta’lik hattını öğrenerek icazet almıştır. Müsbet ilimlere özellikle matematik ve kozmoğrafyaya olan ilgisi sebebiyle ünlü matematikçimiz Salih Zeki Bey ve Mekteb-i Harbiye Nazırı Galip Paşa, bu konularda kendisiyle sık sık görüşmeye gelen alimlerimizdendir. Doğramacılık, marangozluk, oymacılık, hakkaklik, mühürcülük, dökmecilik, tornacılık, demircilik, tesviyecilik, makinecilik, matbaacılık, dokumacılık, mimarlık gibi fen ve sanatlarda ihtisas sahibi olmuştur. Ebruculuk onun pek çok meziyetlerinden bir tanesidir. Bu yüzden hezarfen (bin sanat sahibi) lakabıyla anılmaktadır. Dergahdaki kuyudan suyu kendi kendine çeken bir alet yapan Edhem Efendi eserleriyle 1867 Paris Sergisi’ne katılmış ve madalya almıştır. Almanya’ya gönderdiği bir sünnet makinesi takdirname ile ödüllendirilmiştir. Bir ara ufak bir litografya makinesi tedarik edip matbaacılığa da başlamış, nihayet Rızapaşa Yokuşu’nda kurduğu matbaada kitap basmıştır. Dergahta bir sandal inşa edip, yaptığı pervaneli buhar makinesini ona tatbik etmiş ve Üsküdar Balaban İskelesi’ne hamalla indirterek buharla bu makineyi çalıştırmıştır. Pervane kuvvetiyle Üsküdar Paşalimanı’na kadar yürüttüğü sandalı kendi tabiriyle jurnal korkusundan daha ileri götürmeyerek, yine hamallara yükletip dergaha çıkarttırmıştır. Edhem Efendi kendi sözü ile belirtelim saatçilik hariç her şeyle ilgilenmiştir. Örneğin Hac mevsiminde dergaha gelen bir Hintli’den kumaş dokumasını öğrenip nadide Hint kumaşları dokumuş ve bunlardan saray için hazırlamıştır. Ebruculuğu babasından öğrenen Edhem Efendi’nin tekkenin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı ebru kağıtları denkler halinde gönderildiği Beyazıt’taki kağıtçılar çarşısında pek beğenilerek aranır, satın alınırdı. Sultan Abdülaziz de onun ebrularını görüp beğendikten sonra, şahsen tanımak istemiş, huzuruna kabul ederek kendi pehlivan cüssesinin yanında Efendi’nin pek ufak tefek kaldığını görünce “bunları bu adam mı yapıyor? Sözleriyle hayretini gizleyememiştir. Eserlerinden elde kalan pek az bir kısmı, bugün torun çocuklarının oturduğu ve Vakıflar İdaresi’nin malı olan Üsküdar Özbekler Dergahı’nda muhafaza edilmektedir. Yaptığı eserlerin ve ebruların bulunduğu dolabın üstüne, kendisi tarafından tertip edilmiş, aslı Arapça olan şu beytin yazdırılmasını vasiyet etmiştir. “Nakışlar dolapta saklıdır, yapan da toprakta gömülüdür.” Bu levha vefatından sonra, ebruculukta talebesi olan Hattat Aziz Efendi’ye yazdırılarak, dolabın üstüne konmuştur. İbrahim Edhem Efendi 8 Ocak 1904 tarihinde vefat etmiştir. Nafiz Efendi Hazerfen Edhem Efendi’nin kardeşi olan Nafiz Efendi ebruculuğu babasından öğrenmiştir. Elimizde eseri yoktur. Sami Efendi Zamanının en maruf hat üstadlarından biri olan Sami Efendi (1838 – 1912) Hezarfen Edhem Efendi’nin yakın arkadaşı olması sebebiyle ebruculuğu ondan öğrenmiş, fakat meslek edinmemiştir. Hattat Şevki Efendi’nin (1829 – 1887), en güzide öğrencisi Bakkal Arif Efendi (1830 –1909) için yazdığı Sülüs-Nesih meşk murakkaı’nın (hocanın hattı öğrenmesi için öğrenciye yazdığı yazıların albümü) etrafını süsleyen ebrular Sami Efendi eli ile yazılmıştır. Aziz Efendi Sülüs-Nesih yazılarında Bakkal Arif Efendi’nin en önde gelen öğrencisi olan Şeyh Aziz Efendi de (1871 – 1934) Özbekler Dergahı’na devamı sırasında Edhem Efendi’den ebruculuk öğrenmiş ve amatör zevk ile bu sanata karşı ilgisini sürdürmüştür. Necmeddin Okyay Pek çok hünerlerinin (mürekkepçilik, aharcilik, okçuluk, gülcülük, eski tarz mücellitlik, hatalık vb.) yanı sıra ebruculuğu da meslek edinen Hafız Necmeddin Okyay bu sebeple üstadı Edhem Efendi gibi hezarfen lakabıyla anılır. Hoca ebruya başlayışını ve ilk defa yalnız başına ebru yapışını şöyle anlatır: “Özbekler Şeyhi edhem Efendi’ye arkadaşım Abdülkadir ile birlikte devam ettik ve ebruculuğu öğrendik. Abdülkadir Efendi bir müddet sonra sıkılarak devamdan vazgeçti, ben ise sabırla yürüttüm. Ancak Ramazan girince camideki vazifem dolayısıyla hocamdan müsaade rica ettim. Bayramdan sonra da gidemedim. Hep yolumu gözlemiş, hatta bir gün oğlu, “Efendi baba isterseniz çağırtalım”, deyince “yarın nasıl olsa gelir” cevabını vermiş. Ve ben ertesi günü aldığım acı haber üzerine namazını kılmak için Tekkeye gittim… Bize ilk defa ebru yapılmasını gösterdiği vakit duyduğum heyecanı unutamam. Teknedeki suyun üstünde yayılan renkler beni hayretlere gark etmişti. Onun vefatından sonra evimde yalnız başıma ebru yapmaya başladım. Önce küçük bir teknede yaptım tuttu. Büyük tekneye geçince boyalar akmaya başladı. Sanki evvelki ebruları ben yapmamışım. Uğraştım, uğraştım… ağlayacak hale geldim. Neyse yatsı vaktine doğru biraz yüz gösterir gibi oldu. Uykuyu terk ederek çalıştım. Bir aralık kulağıma sesler geldi. O devirde yangın çıkınca bekçiler “yangın var” diye bağırırlardı. Ben öyle zannettim sokağa çıktım. Meğer sabah ezanı okunuyormuş. Lakin o gece fevkalade ebrular zuhur etti. Sonra ikinci bir defa yaptım akmaya ve tutmamaya başladı. Kıvamını bulana kadar neler çektim. Üstadımın “ebru sihir gibidir bazen tutar bazen tutmaz” sözünün ne demek olduğunu o zaman anladım… Tecrübelerime göre temiz kitreli su ile ebru yapılmaya başlanırken önce yüz kadar prova yapmak icap eder, tekne ondan sonra yüz göstermeye başlar. Bu her zaman böyle olur… Daha sonra Medresetü’l Hattatin’de ve Güzel sanatlar Akademisi’nde ebru öğretmenliği yaparken, yeni tekne tutacağım vakit, öğrencinin karşısında mahçup olmak korkusuyla Yasin’ler Hatim’ler adadığımı bilirim. Çiçekli ebru’ya başlayışım da şöyle oldu. Medresetü’l Hattatin’deki hocalığım sırasında bir zat gelerek “Çiçekli ebru yapmanızı istiyorum” dedi “Efendi beyim” dedim. “Bu sanatta öyle çiçek filan olmaz, gerçi eskiler tecrübe etmişlerdir ama o da çiçeğe pek benzemez” adam “Hoca değil misiniz yapmanız lazım” deyice eve geldim, tekneyi kurdum, çiçek şekillerini çıkartmak için uğraşmaya başladım. O esnada bize, çok sevdiğim arkadaşım Hattat Macid Ayral geldi. Ben lale yapmaya çalışıyordum. Macid birden “Birader şu uçları yukarı doğru çeksene” dedi. Ben hayatta, bir işi bilmeyenlerden o iş hakkında çok şey öğrenmişimdir. Bu da öyle oldu. Elimdeki tek at kuyruğunu teknenin içinde yukarıya doğru çekince, çiçek tıpkı laleye benzedi. Çok heyecanlandım ve zevklendim. Günlerden Cuma olduğu için, camiye namaza indik . Namazdan sonra lale, sümbül, karanfil, o mevsimde hangi çiçekler varsa hepsinden aldım ve eve dönüşte onlara bakarak teknede aynını resmetmeye başladım. 23 Mayıs 1916 da Medresetü’l Hattatin’de başlayıp, 29 Ocak 1948 de akademide sona eren ebru hocalığım sırasında tekneyi kurup, nasıl yapıldığını öğrenciye gösterirdim, isteyenler de tekne başına oturup yaparlardı. Fakat insan kendisi tekne kurup ebru yapmadıkça, zorluğunu anlamadıkça “ebrucu” sayılır mı bilmem. Bu işi oğullarım Sami merhum ile Sacid’im ve yeğenim Mustafa (Düzgünman) yürüttüler.” Klasik sanatlarımızın canlı bir akademisi gibi etrafına feyiz saçan Necmeddin Okyay 1883 yılında doğmuş ve 1976 yılında vefat etmiştir. Abdülkadir Kadri Efendi Kadıköy Osmanağa Camii imam ve hatibi olan Abdülkadir Kadri Efendi de (1875 – 1942), Edhem Efendi’den ebruculuk öğrenenlerdendir. Fakat bu işi meslek edinmemiştir. Bekir Efendi Yirmici asrın başlarında Beyazıt’taki Kağıtçılar Çarşısı’nda yapıp sattığı battal ebrularından tanıdığımız Bekir Efendi, aynı zamanda eski tarz is mürekkebi imalcilerindendir. Hayatı hakkında pek bilgimiz yoktur. Ebruculuğu kimden öğrendiği de belli değildir. O devirde resmi dairelerde kullanılan defterlerin üzerine geçirilen alikurna denilen sağlam Avrupa kağıdı ile yapılmış olan ebrular Bekir efendi’nin işidir. Ebru yerine zamanla siyah cilt bezi kullanılmaya başlandıktan sonra, bu halin ebruculuğu ticari bakımdan gerilettiği de bir gerçektir. Necmeddin Efendi bu zatla ilgili bir hatırasını şöyle anlatmıştı. “Kendi yaptığımız ebruları bir gün dükkanına giderek Bekir Efendi’ye gösterdik. Yanındaki çırağı Tatar Mustafa: Usta bunları bu adamlar mı yapmışlar? Dedi.Bekir Efendi’nin evet onlar Şeyh’in çıraklarıdır, yaparlar cevabı üzerine pek şaşırdı. Çünkü orada sadece battal ebrusu yapıyorlardı.Bizim götürdüğümüz hatip ebruları için çırağın: Usta bunlardan biz de yapalım demesi üzerine Bekir Efendi: Ömrümde bir defa hatip ebrusu yaptım, bir daha da yapamadım, çünkü yaptıklarımı hala satamadım cevabını verdi” Sami Okyay Necmeddin Okyay’ın ortanca oğlu Sami Bey 1910!da Üsküdar’da doğmuş, bu sanatı babasından öğrenerek çığır açacak eserler vermiştir. Aynı zamanda ince bir tezhib, hak (oyma), lake (rugan) ve şemse tarzı cilt sanatkarı olan merhum Sami Okyay Şark Tezyini Sanatlar Mektebi’nde öğretmenken yakalandığı peritnoitten 12 Haziran 1933 yılında vefat etmeseydi meşgul olduğu sanat dallarına muhakkak ki başka yenilikler de getirecekti. Yirmi üç yıllık kısa ömründen geri kalanla şaheserleri bu sözlerimizin en kudretli şahitleridir. Sacid Okyay Necmeddin Okyay’ın küçük oğlu olan Sacid Okyay (doğ. 1915 – Üsküdar) 1936 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Şark Tezyini Sanatlar Şubesinin açılışından 1973 yılında emekliye ayrılmasına kadar geçen zaman içinde ebruculuk ve eski tarz cilt hocası olarak vazife görmüş başarılı eserler vermiştir. Mustafa Düzgünman ŞUBAT 1920′de İstanbul Üsküdar’da Sultantepe’de doğdu. Babası, aynı semtteki Abdülbâki Efendi ve Aziz Mahmud Hüdâyî Camilerinin imamlığını yapan Saim Efendi’dir. İlk tahsilini tamamladıktan sonra babasının Üsküdar çarşısındaki aktar dükkânında çalışmaya başladı. 1938 yılında, annesinin dayısı hattat Necmeddin Okyay onu, hocalık yaptığı Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Türk Tezyinî Sanatları Bölümü’ne kaydettirdi. Burada Necmeddin Okyay’dan eski tarz cilt ve ebru öğrenerek kısa zamanda kabiliyetiyle dikkati çekti, diğer kıymetli hocalardan da faydalandı. Ancak hayat şartları sebebiyle bir müddet sonra okuldan ayrılarak tekrar baba mesleği olan aktarlığa döndü. Vefatına kadar titizlikle sürdürdüğü bu meslekte işinin ehli güvenilir bir esnaf olarak tanındı. Akademi’deki talebeliği yıllarında “şemse” denilen klasik cildin güzel örneklerini imal eden Düzgünman, bir müddet sonra o sırada taliplisi çok az bulunan bu sanatı da terketmek zorunda kaldı. Özellikle 1957′den itibaren daha fazla zaman ayırdığı ebruculukla meşguliyetini ise ölümüne kadar sürdürmüştür. Çeşitli konularda yeniliğe açık olduğu halde ebru sanatında klasik anlayışa sımsıkı bağlı kalan ve bu hususta modern uygulamalara iltifat etmeyen Düzgünman, ebruculukta kendisini geçtiğini söyleyen hocası Necmeddin Okyay’ın bu sanata kazandırdığı çiçekli ebru çeşitlerine papatyayı eklemiş, ayrıca çiçek şekillerini de ıslah etmiştir. 1940′ta başlayıp ölümüne kadar elli yıl süren ebruculuğu sırasında, 1967′den itibaren çeşitli sergiler açan ve bazı sergilere katılan Düzgünman, hem eserleriyle hem de yetiştirdiği öğrencileriyle bu sanatın tanınmasına ve yayılmasına hizmet ederek son otuzbeş yılın ebruculuğuna adeta damgasını vurmuş bir sanatkardır. Mustafa Düzgünman, ebru sanatı dışında dinî mûsikiyle de meşgul olmuş ve tasavvuf zevkini, Hafız Eşref Ede’den almıştır. Muzıka-i Hümâyun’da yetiştiği için “Mızıkalı” lakabıyla anılan Hafız Muhittin Tanık, Üsküdar’daki Çarşamba Rifâî Dergâhı şeyhi Hayrullah Tâcettin Yalım ve Üsküdar Rifâî Âsitânesi şeyhi Hüsnü Sarıer gibi kıymetli hocalardan istifade etmiştir. Aziz Mahmud Hüdâyî Camii’nde uzun yıllar cuma günleri iç ezan ve teravih namazı aralarında ilahi okuyuşuyla iyi bir icracı olarak da tanınan Düzgünman’ın, bir kısmının güftesi de kendisine ait olmak üzere değişik makamlarda bestelediği yirmi kadar ilâhisi vardır. Onun bestekârlık tarafını gösteren ve son yılların dinî mûsiki repertuvarı açısından ayrı bir önem taşıyan bu ilahiler, vefatından önce yakın arkadaşı neyzen Niyazi Sayın tarafından notaya alınarak tesbit edilmiştir. Ayrıca vaktiyle meşkettiği dinî eserleri son zamanlarında banda okuyarak tesbit edilmelerini sağlamıştır. 1953′ten 1979′a kadar yirmialtı yıl müddetle Aziz Mahmud Hüdâyî Dergâhı’nın türbedarliğını yapan Düzgünman, halk ağzıyla koşma tarzında şiirler de yazmıştır. Bunlar arasında, ebrunun tarihçesi, özellikleri ve mahiyetini anlatan yirmi kıtalık “EBRUNAME” en tanınmışıdır. Kıymetli tesbihler, yazı levhaları, kendi ebruları, şemse tarzında yaptığı kitap kapları, kutu ve çerçevelerden oluşan koleksiyonu halen ailesinde bulunmaktadır. Ayrıca eski tarz körüklü fotoğraf makinasıyla 1000′e yakın hat örneğini emüsyonlu cama tesbit etmiş, bazıları “Kalem Güzeli” (Ankara,1981) ve “İslam Mirasında Hat Sanatı” ( İstanbul, 1993 ) adlı eserlerde yer alan bu fotoğraf camlarının asılları, daha sonra kendisi tarafından Türkpetrol Vakfı’na hediye edilmiştir. 12 Eylül 1990 Çarşamba günü vefat eden Mustafa Düzgünman’ın kabri, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır. M.Uğur DERMAN Niyazi Sayın Ney virtüözü ve tesbih ustası büyük sanatkarımız Niyazi Sayın (doğ 1927 – Üsküdar), dini musikide de ilk hocası olan Mustafa Düzgünman’dan ebruculuğu öğrenmiş ve kendi ifadesiyle ebrunun yirmi beş çeşidini yapmış, ayrıca Mehmet Efendi’nin sırrını yıllarca gizlediği (?) ebruyu da başarmıştır. (bkz Hayat Mecmuası, 25-1976). Ancak, bu iddiaları taşıyan ebrularını sanat aleminde henüz sergilemediği ve sırlarını açıklamadığı için, sadece haberiyle yetiniyoruz. Fuat Başar 1953 yılında Erzurum’da doğdu. İlk, orta, lise ve tıp eğitimini aynı ilde tamamladı. Fakülte eğitimi yıllarında (1976) hüsn-ü hatt ile meşgul olmaya başladı.1977 yılında ebru sanatına ilgi duyarak Mustafa Düzgünman ile mektuplaştı. 1980’de İstanbul’a yerleşerek Hattat Hamit Aytaç’tan yazı icazeti, 1989’da Mustafa Düzgünman’dan ebru icazeti aldı.Profesyonel Ebrucu ve Hattat olarak yaşamını sürdürmektedir. Alparslan Babaoğlu 1957 yılında Ankara’da doğdu.İlk ve ortaöğrenimini Ankara ve Erzurum’da tamamladı. Devlet bursuyla gönderildiği İngiltere’deki Elektronik Mühendisliği eğitimini 1979 yılında, aynı dalda yüksek lisans eğitimini 1980 yılında tamamlayarak yurda döndü. Mühendislik hayatını bir kamu kurumunda yönetici olarak sürdüren Alparslan BABAOĞLU, evli ve Elif ve Burak isimlerinde iki çocuk babasıdır. 1984 yılında Topkapı Sarayı Nakışhânesi’ne devam ederken başladığı ebru yapımını aralıksız sürdürmektedir. 1985 yılında ustası merhum Mustafa DÜZGÜNMAN ile tanıştı ve 1989 yılında kendisinden ebru sanatının öğretilmesi ve icrâsı konusunda icâzet aldı. İlk kişisel sergisini 1990 yılında Topkapı Sarayı’nda açtı, aynı yıl Washington D.C.’de ikinci, 1991 yılında memleketi olan Çorum’da üçüncü ve 1999 yılında Yıldız Sarayı Çit Kasrı’nda dördüncü kişisel sergisini açtı. Sayısız karma sergiye katıldı. 1999 yılında Neyzen Sadreddin ÖZÇİMİ’ye icazet vermiştir. Hikmet Barutçugil 1952′de Malatya’da doğan Hikmet Barutçugil, 1973′de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda tekstil eğitimine başladı. Yüksek öğreniminin ilk yılında tanıdığı ve öğrencisi olduğu Prof. Emin Barın’ın teşviğiyle hat sanatına ilgi duydu. Hat sanatı ile ilgili çalışmalarına başladığı sırada ebru sanatını keşfeden Barutçugil’in bu sanata duyduğu sevgi kısa zamanda tüm benliğini sardı. Öğrencilik yıllarında çalışmalarını tek başına sürdürüp kendisini geliştirdi. |
|
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 19-Nisan-2011 Saat 16:52 |
Paylaşım için teşekkürler.
|
|
zaman
Moderatör Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007 Konum: Ankara Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 724 |
Alıntı Cevapla Gönderim Zamanı: 24-Nisan-2011 Saat 00:07 |
Ebrular, ebru sanatı örnekleri
|
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |