gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Bilim ve Teknoloji > Bilim ve Teknik
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Bilim ve Teknoloji Arasındaki İlişki

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
gelisenbeyin Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge
gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT

Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006
Konum: Istanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 4737
  Alıntı gelisenbeyin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bilim ve Teknoloji Arasındaki İlişki
    Gönderim Zamanı: 19-Eylül-2014 Saat 21:50
Bilim ve Teknoloji Arasındaki İlişki
Bilimle teknoloji arasında tabiî bir döngüsel ilişki vardır; bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmeye yol açarken, teknolojik gelişmeler de bilimsel araştırmaların daha uygun şartlarda yapılmasını sağlayarak bilimsel gelişmeyi hızlandırmaktadır. Yeniçağ başlarından itibaren belirginleşmeye başlayan bilimle teknoloji arasındaki bu ilişki mâhiyet değiştirmeden günümüze kadar devam etmiştir. Ancak, 1950’li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan elektronik bilgisayarlarla birlikte bilim-teknoloji ilişkisindeki döngü giderek daha kısa sürelerde tamamlanır olmuştur. Bilgisayarlar her gün biraz daha güçlenirken, güçlü bilgisayarlar sâdece mevcut araştırmaları hızlandırmakla kalmamakta, önceden imkansız olanı mümkün kılarak yeni bilgi alanları ortaya çıkarmaktadır. Bilgimizin sınırları genişlerken mesâfeler küçülmektedir. Bunun tabiî bir sonucu günümüz toplumlarında yaşanan hızlı sosyal ve kültürel değişmedir. Bu değişme karşında kayıtsız kalmak veya korku ve endişeye kapılarak içe kapanmak yerine, değişmeyi ortaya çıkaran teknolojiyi önce anlamak sonra da onu etkili kullanarak değişmeye yön vermeye çalışmak takınılacak en doğru tavırdır.

Bu makalede, önce söz konusu bu hızlı değişmenin motoru durumundaki bilgi teknolojisi bilimle ilişkisi çerçevesinde ana hatlarıyla ele alınmakta, sonra da bu bakımdan Türkiye’deki durum ortaya konmaya çalışılmaktadır.

Bilim ve bilgi teknolojisi arasındaki ilişki, bilim ve diğer teknolojiler arasındaki ilişki ile kıyaslandığında şu iki fark ortaya çıkmaktadır: 1-Bilimle bilgi teknolojisi arasında doğrudan bir ilişki vardır; başka bir ifâdeyle, bilgi teknolojileri bilimsel araştırma sürecinin bütün safhalarında (veri derlenmesi, veri yönetim ve analizi ve elde edilen bilgilerin yayılması) doğrudan kullanılmaktadır; 2-Bilgi teknolojileri istisnasız bütün bilim dallarında kullanılmaktadır (ayrıca, tabii gündelik hayatın bütün alanlarına girmeye başladığı da not edilmelidir).

Bu durum bilgisayarı diğer teknolojik araçlara göre üstün kılan şu iki özellikten kaynaklanmaktadır. Birincisi, bilgisayarlar belli bir iş yapmak üzere önceden programlanabilmektedirler. İkincisi ise yapılacak işin gereklerine göre bilgisayarlara yeni çevre birimleri (girdi ve çıktı birimleri) ilâve edilebilmektedir. Bu sâyede meselâ uzay araştırmalarında, uzaya gönderilen araçlardaki bilgisayarlara bağlı kameralarla gök cisimlerine ait fotografik veriler derlenip işlenmekte, genetik araştırmalarda insanın genetik yapısını oluşturan inanılmaz uzunluktaki DNA dizisi büyük bir sabır ve emekle veri tabanlarına yüklenerek şifresi çözülmeye çalışılmakta ve kuantum fiziğinde maddenin şimdilik bilinen en küçük yapıtaşlarını oluşturan kuarklar incelenirken ihtiyaç duyulan yüksek enerji seviyelerine bugünkü teknolojiyle erişilemediğinden, teorinin öngördüğü şartlar bilgisayar simülasyon metotları kullanılarak oluşturulabilmektedir. Gerçekten de, bilgisayar teknolojisi bütün araştırmaların ortak zemini olma yönünde hızla gelişme kaydetmektedir.

Bilgisayar teknolojisinin bir diğer özelliği ise kendi kendisinin gelişmesine katkıda bulunmasıdır ki, bu da bu alandaki ilerlemenin katlanması sonucunu doğurmaktadır. Öyle ki, bu alandaki gelişmeleri önceden kestirmek giderek zorlaşmaktadır .

Hemen belirtilmelidir ki, biraz geriden takip etmekle birlikte sosyal bilimler de bu hızlı bilgisayarlaşmadan nasibini almaktadır. Bilgisayar metotlarının sosyal bilimlere uygulanmasını konu alan çalışmaların sayıca çoğalması, çeşitlenip derinleşmesi, bu çalışmaları yapanları çalıştıkları alanı “Sosyal bilimler bilişimi” (Social Science Computing) adlı yeni bir disiplin olarak tanımlamaya yöneltmiştir. Milyonlarca belgelik geniş arşiv koleksiyonlarını bilgisayar ortamına aktararak belgeye erişimde kullanıcının işini kolaylaştırmayı hedefleyen çalışmalarla, Kaos Teorisi’nin istikrarsız tarihi süreçlerin modellenmesine uygulanmasında bilgisayar kullanılması bu yeni disiplin kapsamına giren çalışmalardan bazılarıdır(1).

Bilgisayar kullanımının bu derece yaygınlaşması, bu teknolojinin donanım ve yazılım adı verilen iki unsurunda birbirine paralel gelişmeler sonucu olmuştur. Donanımdaki ilerlemeler bilgisayarların boyutunu küçültüp veri depolama ve işleme kapasitesini artırırken fiyatını ucuzlatmış, yazılım alanındaki ilerlemeler ise kullanımını kolaylaştırıp uygulama alanlarının genişletmiştir. 1950 ve 1960’ların sadece uzmanların kullanabildiği devâsâ ana (mainframe) bilgisayarlarından 1980’lerin herkesin kullanabildiği masaüstü (desktop) bilgisayarlara, oradan da taşınabilir dizüstü (laptop) bilgisayarlara geçildi. Üstelik, bu “laptop” bilgisayarlar 1960’ların “mainframe”lerinden çok daha güçlü ve çok daha ucuzdur.

Bilgisayarların birbirleriyle veri alışverişi ve ortak iş yapacak biçimde bağlanması ile oluşan bilgisayar ağları, bilgisayarların potansiyel gücünü inanılmaz boyutlara çıkardı. Böyle ağların toplamından oluşan İnternet, bilgiye ve bilgisayar kaynaklarına global erişim sağlamaktadır. 1990 yılından itibaren dünya çapında yaygınlaşmaya başlayan İnternet, kısa sürede hızlı gelişme gösterdi. İnternet’e bağlanma maliyeti düştü, güçlü ve kullanımı kolay programlar İnternet vasıtasıyla iletişim kurmayı ve bilgi erişimini ve yayıncılığı herkese açık bir imkan haline getirdi. Bir İnternet servisi olan World Wide Web (kısaca www veya Web) multi-medya verilerin (metin, ses, resim, film) tek bir sistemle entegre biçimde yayılmasına ve erişilmesine imkân vermesiyle, İnternet kullanıcı sayısında ve İnternet’te yayınlanan bilgi miktarında patlamaya yol açtı.

En son istatistiklere göre (20 Ocak 1998), İnternet’i yüz elliden fazla ülkede 235.924.288 kişi aktif olarak kullanmaktadır. Bu sayı bir yıl önce aynı tarihlerde 101.924.228 kişi idi(2). Demek ki bir yılda iki katından daha fazla bir artış meydana gelmiştir. Artış bu hızda devam ettiği takdirde gelecek yıl bu sayının 500 milyona, 2000 yılında ise bir milyara ulaşacağı söylenebilir. Başka bir ifâdeyle, sâdece iki yıl sonra dünyadaki yaklaşık her altı kişiden biri İnternet’e erişebilir durumda olacaktır.

Kullanıcı sayısındaki artışa paralel olarak İnternet üzerinden kullanıma sunulan bilgi miktarı da hızla artmaktadır. Yine 20 Ocak 1998 tarihli istatistiğe göre İnternet’te 22931,084 Web sunucusu bulunmaktadır. Bir Web sunucusu üzerinde birden çok Web sitesi bulunabilmektedir. Bir Web sitesinden ise belli bir konu hakkında bir veya daha fazla sayfadan oluşan ve hipertekst(3) mantığında yapılandırılmış bilgi bütünü anlaşılmalıdır. Web sunucusu sayısı bir yıl önce aynı tarihlerde 1.637.248 idi. Demek ki, buradaki artış tam on dört kattır. İşte bilgi patlaması denen olay budur ve tarihte örneği olamayan bir olgudur.

Peki İnternet’in gelişme hızı bu şekilde devam edip gelecek yüzyılda herkes İnternet’e katıldığında ne olacak? İşte bu noktada gelecek senaryoları devreye girmektedir. Internet’in daha çok Amerika’da özellikle Kaliforniya’da geliştirilmiş olması dolayısıyla olacak, İnternet’in geleceğine ilişkin Kaliforniyalı teorisyenlerin görüşleri ağırlık kazanmıştır. Özellikle Wired dergisi etrafında toplanan ekibin teorileri sadece yapay bir hayatın keşfini öngörmekle kalmamakta, beyinlerimizi siberuzay da denilen İnternet’e aktarmak suretiyle ölümsüzlük vadetmektedir. Bir çeşit tekno-mistisizm. Yine bu ekip, İnternet’i sâdece ekonomi ders kitaplarında bulunan geleceğin serbest pazar yeri olarak görmektedir. Yani bir bakıma 19. yüzyılın göze göz dişe diş kapitalizmi yeniden canlanacak.

Buna karşılık Fransız filozofu Pierre Lévy alternatif bir gelecek öngörmektedir. Wired dergisinin öngörülerinin aksine, şimdiye kadar henüz kârlı bir dijital ekonomi yaratılamamıştır. Mevcut ürünlerin İnternet aracılığıyla reklamı veya satışı yapılabilirken, kullanıcılar Web sayfalarını ziyaret etmek için para ödemekte gönülsüz davranmaktadırlar. İnternet, iyi bir pazar olmaktan çok bir bilgi uzayıdır. İnsanlar İnternet’e bağlanınca para kazanmak yerine, öğrenmek, oyun oynamak ve birbirleriyle iletişim kurmak istiyorlar. Bunların da ötesinde, İntenet’te vücut bulan “kollektif akla” katılmak istiyorlar, çünkü insanlar kapitalizmin yol açtığı bireysel yabancılaşmadan rahatsızlar. Lévy’nin kollektif aklı Allah’a çok benzemektedir. Lévy’e göre İnternet 1960 kuşağının devrimci rüyâsını gerçekleştirmek üzere. Geçmişte imkansız olduğu görülen şey, bilgi teknolojisi sâyesinde imkân dâhiline girmiştir. Herkes siberuzaya erişebilir duruma geldiğinde, gerçek zamanlı doğrudan demokrasi sâyesinde insanlar kendi kaderlerini kendi ellerine alacak.

İnternet konusundaki üçüncü görüş(4), hem Wired dergisi hem de Lévy’inin görüşlerini hatalı bulmaktadır. Bir kere, İnternet içinde yaşadığımız dünyadan bağımsız değildir. İnternet’le ilgili istatistikler incelendiğinde, İnternet “host” (İnternet servislerinin sunulduğu makine) ve kullanıcılarının daha çok Kuzey Amerika, İskandinavya ve Avusturalya’da yoğunlaştığı görülmektedir. Aslında böyle bir potansiyeli olmasına rağmen İnternet teknolojisinin dünyayı global bir köye döndürdüğü iddialarının da havada kaldığı böylece anlaşılmaktadır. Ayrıca, İnternet orijinal olarak bilim adamları tarafından belli bir çalışma tarzını gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır. Kendi uzmanlık alanlarında marketin doğrudan uygulanması araştırmayı engellemektedir. Bilim adamları birbirleriyle ticaret yapmak yerine bir çeşit hediye ekonomisi benimsemişlerdir; bilim adamları dergiye makale “verirler” ve konferanslarda bildiri “sunarlar”. Bilim adamlarının hediye ekonomisini benimsemeleri herkesten daha yüksek mâneviyata veya ahlâka sâhip olmalarından değil, bu şekilde daha etkili çalışabilmelerindendir. İnternet kaşiflerinin çok ötesinde genişlediğinde, kullanıcılar bu bilimsel davranışı farkında olmadan benimsediler. İnternet ticari amaçlar için kullanılıyor olsa da, bir çok kimse “hi-tech” hediye ekonomisi çerçevesinde çalışmanın faydalarını keşfetmiştir. Siberuzayı bir “kolektif akıl” diye değil, yepyeni ortak çalışma metotlarının vasıtası diye tanımlamak daha doğru olur. Elektronik posta ve Web temelli elektronik yayıncılık bu yeni metotlardan sadece iki tanesidir. Bilim adamları şimdi elektronik-posta yoluyla birbirleriyle birebir veya gurup iletişimi kurup bilgi ve belge alışverişi yapılabilmekte, hemen her uzmanlık dalı için oluşturulan tartışma listeleri ve haber grupları diye adlandırılan mekanizmalar sâyesinde, uluslararası ölçekte elektronik seminerler gerçekleştirebilmektedirler. Sayısı daha şimdiden iki bini geçen elektronik akademik dergi ile elde ettikleri bulguları çok kısa süre meslektaşlarına duyurup tepkilerini yine aynı hızda alarak gerekirse bulgularını gözden geçirip düzeltebilmektedirler. Bilim bu sâyede daha hızlı ilerlemektedir.

Son zamanlarda gündeme gelen ve ayakkabı, şapka vs. gibi aksesuar olarak giyilebilen bilgisayarlar, bilgi teknolojisinin çok geçmeden bilim adamlarının olduğu kadar diğer meslekten insanların da günlük hayatını ve çalışma tarzlarını değiştireceğe benzemektedir. Düşününüz, sabah giyiniyorsunuz. Biriyle buluşmak üzere yakındaki bir restorana giriyorsunuz. Aynı zamanda burada şapkanıza enerji sağlayan ayakkabılarınızı şarz ettiriyorsunuz. Şapkanızın bir kısmı etraftan görsel veri toplarken diğer kısmı bilgiyi göz seviyesinde size sunuyor. Beklediğiniz kişi geldiğinde onunla el sıkışmanız, o kişinin özgeçmişini ve hakkında bilmek istediğiniz diğer bilgilerin gözünüzün önünden geçmesini sağlayan bir veri bağlantısı gerçekleştiriyor. Buluşmadan sonra “part time” çalıştığınız ofisinize gidiyorsunuz. Kapı koluna elinizi dokunmanız güvenlik kontrolünü başlatıyor, kapıyı sizin için açıyor ve o günkü işlerle ilgili elektronik postanızı sunuyor. Bunların bilim kurgu değil, şimdiden gerçekleşmekte olduğunu görmek için MIT’in (Massacussetts Institute of Technology) bu konudaki Web sitesine bakmak yeterlidir: http://lcs.www.media.mit.edu/ projects/wearable/.

Ancak, bilgi teknolojisini eleştirenler de yok değildir. Scientific American dergisinin Temmuz 1997 sayısında yayınlanan bir yazı(5), bilgi teknolojisinin, beklenen ölçüde verimliliğe yol açmadığını ileri sürmektedir. Buhar makinesi ve elektrikle çalışan makinelerin yol açtığı üretim patlamasına kıyasla, bilgi teknolojisine dayalı üretim çok cüzî kalmaktadır. İşyerlerinde verimlilik, 1960’larda %4.5 iken bu şimdilerde %1.5 olmuştur. Verimlilik azalması, özellikle bilgi teknolojisine yoğun yatırım yapan endüstrilerde meydana gelmiş, otomasyonla tasarruf edilen zaman gereksiz yere karmaşık, verimsiz ve nasıl çalışacağı kestirilemeyen programlar yüzünden kaybedilmiştir.

Bununla birlikte, bilgisayarların laboratuarlardan çıkıp iş dünyasında yaygın kullanılmaya başlamasından bu yana geçen aşağı yukarı 40 yıllık zaman, bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmelidir. Yeni üretilen yazılımların tasarımında “insan faktörü”ne daha çok yer verilmektedir. Hattâ bu “human factors engineering” adlı bir mühendislik alanına dönüşmüştür. Ayrıca yazılım ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra teknik servis ve kullanıcı eğitimi konularına önem verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Bütün bunlar yukarıda sözü edilen zaman kayıplarını asgariye indirmektedir.

Kısaca söylemek gerekirse, geçen bu 40 yıllık süreçte bilgi teknolojisini verimli kullanmak için gerekli bilgi birikimi oluşmuştur. Bunun bir göstergesi, IBM’in ürettiği Deeper Blue adlı makinenin, dünya şampiyonu Gary Kasporav’u satrançta yenmesidir. Geçen yıl yapılan bu karşılaşma dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bazıları haklı olarak bu olayı, bilgisayarların gelecekte oynayacakları rol açısından bir dönüm noktası olarak gördü. Deeper Blue bu maçta, Kasparov’un hamlelerine karşı hangi hamleyi yapacağına karar vermek için, satranç ustalarının o zamana kadar oynadığı maçlardan derlenmiş bir milyon hamleden oluşan büyük bir bilgi bankasını kullanıyordu. Söz konusu bu bilgi bankası bir yıl önce daha küçüktü (Deeper Blue ve Kasparov bi r yıl önce de karşılaşmış ve Deeper Blue-ki o zamanki adı Deep Blue idi- yenilmişti). Yapay zeka teknikleriyle donanmış “akıllı” bilgisayarların bundan sonra üretimde de verimlilik artışına dönük sıçramalar yapması şaşırtıcı olmayacaktır.

Peki bilgi teknolojisi açısından Türkiye’nin durumu nedir? Bunu ortaya koymak tabii ki diğer ülkelerle bir karşılaştırma yapmayı gerektirmektedir. Bu karşılaştırmaya geçmeden önce, metodolojik bir noktayı belirtmekte fayda vardır. Yukarıda da belirtildiği üzere, bilimsel araştırmalar söz konusu olduğunda, bilgi teknolojisi son derece özel bir yere sahiptir. Çükü bu teknoloji istisnasız bütün bilim dallarında, bilimsel araştırma sürecinin her safhasında doğrudan kullanılmaktadır. Ayrıca bu teknoloji kendi kendisinin gelişmesine katkı yapması dolayısıyla üslü (exponential) hızla gelişmektedir. Bu demektir ki, mevcut teknoloji aynı hızda demode olmaktadır. Böyle hızlı değişme ortamında o teknolojiyi üretmek son derece önemlidir. Bu yüzden de, ideal bir karşılaştırma ancak üretim rakamları kullanılarak yapılabilir. Ancak, bu konuda anlamlı bir karşılaştırma yapılmasını mümkün kılacak veri bulunabileceği şüphelidir. Bu yüzden, karşılaştırma kullanım açısından yapılacaktır. “Bir teknolojiyi üretebilmek için onu önce etkili bir biçimde kullanmak gerekir” tezinden hareketle burada cevabı aranacak soru şudur: Acaba bu teknoloji Türkiye’de ne derece etkili kullanılabiliyor?

Bu çalışmada bilgi teknolojisinin etkili kullanımının en iyi göstergelerinden biri olarak Web sitesi sayısı alınmıştır. Çünkü Web teknolojisi, multi-medya ve ağ teknolojileri gibi bir çok teknolojiyi bünyesinde birleştiren yeni bir teknolojidir. Yukarıda açıklandığı üzere, bir Web sitesiyle belli bir konu hakkında bir veya daha sayfadan oluşan ve hipertekst mantığında yapılandırılmış bilgi bütünü kastedilmektedir. Karşılaştırmada kullanılacak ülkeler ve bunlara ait Web sitesi sayılarıyla ilgili rakamlar Tablo 1’de büyüklük sırasına göre verilmiştir. Bu tablodaki rakamlar 27 Ocak 1998 tarihinde Infoseek adlı arama motoru kullanılarak elde edilmiştir. Arama motorları, İnternet üzerindeki bilgileri otomatik olarak indeksleyen ve sonra kullanıcıların bu indeksleri taramak suretiyle aradıkları bilgiye kolayca erişmelerini sağlayan mekanizmalardır. Infoseek mevcut yetmişten fazla arama motoru arasında en büyük veri tabanına sahip olanlardan bir tanesidir.

Gelişimin adresi...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz