Babası :  
		
		2. Murat
		Annesi : Hüma Hatun
		Doğumu : 30 Mart 1432
		Vefatı : 3 Mayıs 1481
		Saltanatı : 1444 - 1446 (1. dönem) 1451-1481 (2. dönem) (32) sene, 7. 
		Osmanlı Padişahı
		II. Mehmet veya Fatih Sultan Mehmet, yedinci  
		
		Osmanlı padişahı. 
		Divan edebiyatında Avnî mahlasını kullanmıştır. Sultan II. Murat ve Hüma 
		Hatun’un oğludur.
		İstanbul'u fethetmesinden sonra Fethin Babası ve daha sonraki asırlarda 
		Fâtih lakabıyla anılmıştır.  
		
		İstanbul'un fethi, 
		Orta Çağ’ın sonu Yeni Çağ'ın başlangıcı olmuştur. Bundan dolayı Fatih,  
		"çağ açan hükümdar" olarak da tanınır. 
		İstanbul'un fethiyle 1000 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu son 
		bulmuştur. Fatih, çıkardığı yasalarla devleti önemli ölçüde yeniden 
		biçimlendirmiştir.
		Osmanlı hükümdarlarının yedincisi olup İstanbul’u almak suretiyle 
		tarihte yeni bir devir açan ve Osmanlı devletini de bir imparatorluk 
		haline getiren padişahtır. 1430 yılında doğdu. İkinci Murad’ın oğlu, 
		Çelebi Sultan Mehmed’in torunudur. Annesinin Sırplı veya 
		Zülkadiroğulları soyundan Alime Hatun adlı bir Türk olduğu hakkında iki 
		rivayet vardır. Babası sağlığında onu iki defa tahta geçirerek Manisa’ya 
		istirahata çekilmişti.
		 İlk defa 1444 yılında yani 14 yaşında iken hükümdar oldu. Fakat 
		onun çocuk olmasından fayda uman Haçlılar Ordusu hududu aşınca ikinci 
		Murat tehlikeyi karşılamak zoruyla tekrar tahta çıktı ve Varna 
		muharebesinde düşmanı yendi.
		Fatih ikinci defa bir yıl sonra, yani İkinci Kosova savaşının 
		kazanılmasından sonra padişah oldu ama yine çocuk olduğu düşünülerek 
		tekrar Manisa Valiliğine gönderildi.
		Babasının 1451 Şubatında ölmesi üzerine Manisa’dan dolu dizgin Edirne’ye 
		gelerek tahta çıktı.  21 yaşında bir delikanlı idi. Manisa’da 
		hükümdarlık nöbetini beklediği yıllarda bütün zamanını okumaya vermiş 
		olduğunu söylenir. Arapça ve Farsça’dan başka Latin, Yunan ve İbrani 
		dillerini de öğrenmiş olduğu rivayet edilir.
		Taca sahip olunca, vaktiyle tahta geçmişken Manisa’ya dönmesine sebep 
		olan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı içinde sakladığı hınca rağmen 
		makamında bıraktı. Karamanoğlu İbrahim Bey’in isyanını da bastırdıktan 
		sonra İstanbul’u almak için hazırlığa başladı.  
		Önce Boğaziçi’nde şimdi Rumelihisarı dediğimiz Boğaz Kesen kalesini 
		yaptırdı. Bizans’ın yüzyıllarca kuşatmalara dayanmış olan sağlam 
		duvarlarını yıkabilmek için Edirne’de toplar döktürdü ki aralarında o 
		zamana kadar görülmemiş büyüklükte olanlar da vardı.
		Hazırlık tamamlarınca ordusunu İstanbul üzerine yürüttü. 6 Nisan 1453 
		günü karargahını Eğrikapı karşısındaki tepenin arkasına kurdu. Asker, 
		Marmara’dan Halice kadar yayılarak şehri kuşatıyordu. Orduda üç büyük 
		topla beraber, irili, ufaklı ön dört batarya top daha vardı. Bu üç büyük 
		top şimdi Topkapı dediğimiz Saint Romain karşısına konulmuştu. Bunlardan 
		başka tahta kuleler ve sair kuşatma aletleri de vardı. Denizden de 
		Baltaoğlu Süleyman Bey’in komutasındaki donanma muhasarayı tamamlıyordu.
		İmparator Konstantin Dragazes, Boğazkesen kalesinin yapıldığı 
		günden beri şehri müdafaaya hazırlanmıştı. İmparator askeri ancak sekiz, 
		dokuz bin kişiden ibaretti. Fakat otuz beş bin kişi kadar eli silah 
		tutar İstanbul halkı ile gönüllüler, Cenevizliler, Venedikliler, ve 
		yabancı kaptanlar gibi birkaç bin de yabancı yardımcıları ve Gran adlı 
		bir de Alman topçuları vardı. Haliç, şimdiki Galata Köprüsünün hizasına 
		bir kalın zincir gerilmek suretiyle Türk gemilerine kapatılmıştı.
		Fatih’in Edirne’den getirdiği büyük top, kullanıldığı zaman patlamış ve 
		Macar Mühendis Orban’ı da öldürmüştü. Baltaoğlu’nun komutasındaki 
		donanma da pek iş göremedi. 20 Nisanda erzak ve mühimmat yüklü üç, dört 
		Cenova gemisi, çaplarının büyük olmasından ve o sırada kendilerine 
		elverişli bir rüzgar çıkmasından dolayı küçük gemilerden oluşan 
		donanmayı yararak limanın ağzına geldi ve orada gerili bulunan zincirin 
		indirilmesi üzerine içeriye girdi. Zavallı Baltaoğlu, bir gözünü 
		kaybedecek derecede fedakarlıkla savaşmış olduğu halde bu 
		başarısızlığından dolayı derhal Donanma Komutanlığından azledilmiş ve 
		yerine Hamza Bey geçirilmiştir.
		Bu türlü başarısızlıklar, Rumlardan rüşvet aldığı rivayet edilen Halil 
		Paşa’nın muhasaradan vazgeçmesi için Padişaha bir daha ricada 
		bulunmasına fırsat vermişti. Fakat İkinci Mehmed, azminden döneceklerden 
		değildi. Toplar kara tarafından pek işe yaramıyor ve tahtadan yapılma 
		hücum kulelerini de Bizanslılar Gregeois ateşiyle yakıyorlardı.
		
		İkinci Mehmet, Zağanos Paşa ile hocası Molla Gürani ve Akşemseddin gibi 
		değer verdiği alimlerden oluşan büyük bir meclis kurdu ve muhasaraya 
		devam kararını verdi. Ve şehri Haliç’ten de sıkıştırarak müdafaa 
		kuvvetlerini dağıtmak maksadıyla dahiyane bir tedbirde bulundu: 
		Dolmabahçe ile Kasımpaşa arasına kızaklar döşeyerek bir gecede 67 parça 
		gemiyi Haliç’e indirdi. Muhasara 53 gün sürmüştür.
		
		Nihayet 29 Mayıs 1453’te Topkapı ve Eğrikapı üzerinden Türk askeri şehre 
		girdi ve İstanbul alınarak tarihin Ortaçağı sona ermişti.
		Fatih, şehri aldıktan sonra yirmi gün kadar İstanbul’da oturmuş, 
		mağluplara o çağın değil, bu asrın bile galiplerinde rastlanmayan 
		âlicenaplık göstermişti. Rumlara yeniden patrik seçtirmiş, ve sonraları 
		Osmanlı Devleti için büyük güçlükler doğuran imtiyazları vermişti.
		Edirne’ye dönüşünde Sadrazam Halil Paşa’yı öldürttü ve yerine 
		ancak bir yıl kadar sonra Mahmut Paşa’yı Sadrazamlığa getirdi. 23 
		yaşında İstanbul’u almış olan Fatih, ondan sonra 28 yıl hükümdarlıkta 
		bulunmuş ve bütün saltanatı zarfında iki imparatorluk, on dört devlet, 
		iki yüz şehir fethederek
		
		“Fatih” unvanına tamamıyla hak 
		kazanmıştır.
		
		Yaptığı savaşlar arasında başarısız olanlar da vardı. Fakat savaşlarının 
		çoğu parlak zaferlerle bitmiştir. 1456’da meşhur Jan Hünyad, Firuz 
		Bey’in ordusunu bozmuş, kendisini esir etmişti. Arnavutlukta yine meşhur 
		İskender Bey, Fatih’in ordularını uzun müddet uğraştırdı.
		1459’da Yunanistan ve Sırbistan istila edildi. 1462’de Trabzon 
		İmparatorluğu da Osmanlıların eline geçti. İki yıl sonra Bosna alındı. 
		Karaman hükümetine büsbütün son verildi. Arnavutluk nihayet istila 
		edildi. 1475’de Gedik Ahmed Paşa komutasındaki ordu Kırım’ı aldı ve 
		ondan sonra Kırım bir Osmanlı eyaleti haline girdi. İtalya topraklarında 
		ve Avusturya içlerinde Türk akıncıları dolaştı.
		Fatih Sultan Mehmet, Rodos kalesini almaya uğraşmış, fakat 
		muvaffak olamamıştır. Rodos Şövalyeleri, Fatih’in torununun oğlu Kanuni 
		Süleyman zamanına kadar Türk pençesinden kurtulmuş oldular. Akkoyunlu 
		devletinin hükümdarı Uzun Hasan’ın mağlubiyetle neticelenen Otlukbeli 
		Savaşı da 1472’de yapılmıştır.
		25 Nisan 1481 günü Orduyu Hümayûn'un başında yola çıkan Fatih Sultan 
		Mehmet, Üsküdar'a geçerek ilerlemeye başladı ve bir hafta sonra Gebze 
		civarında konakladı. İstanbul'dan yola çıktığı günden beri sağlık durumu 
		birden bozulmuş ve günden güne de kötüye gitmeye başlamıştı. Aslen 
		Venedikli bir Yahudi olan özel hekimi Yakup Paşa (Asıl adı Maestro 
		İacopo), ulu hakanı tedavi etmek bahanesiyle hareket gününden itibaren 
		vermeye başladığı zehrin dozunu artırmakta idi. Bu Venediklilerin 
		Fatih'e on beşinci suikast teşebbüsü idi. Bundan önceki on dördü 
		hedefine ulaşamamıştı. Venedikliler bu kez astronomik bir ücret vaadi 
		ile padişahın özel doktorunu elde etmişlerdi.
		Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481 günü Gebze'deki otağında kan kusarak 
		öldü. Ancak Yakup Paşanın foyası hemen meydana çıkmıştı. Venedik'in 
		kendisine vaat ettiği 250 milyonluk muazzam serveti alamadan, Türk 
		askerleri tarafından linç edildi.
		
		Tarihlerimiz Fatih Sultan Mehmet’i şu suretle tarif ederler: 
		“Orta boylu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, gövdesi 
		bacaklarından uzun, kaşları yüksek ve kavisli, çehresi beyaz üzerine 
		siyah ve kıvırcık, boynu kısarak ve ön tarafına mail, alnı açık, gözleri 
		parlak, ağzı küçük, burnu kiraza sokulmuş şahin gagası şeklinde kemerli 
		idi.”
		Kendi adıyla anılan Fatih semtinde yaptırdığı Fatih camiinin 
		bahçesindeki türbede gömülüdür. Camiinin etrafında medreseler de 
		yaptırmış ve bunları o zamana göre mükemmel denecek bir şekilde 
		açtırmıştır. Eyüp camii ile Ayasofya medresesini de o yaptırmıştı.
		İlim adamlarına hürmet ettiği, hocası Molla Güranî’nin daima elini 
		öptüğü, Molla Hüsrev’e camide bile ayağa kalktığı, Molla Cami ve Ali 
		Kuşçu gibi şöhretli alimlere büyük ihsanlarda bulunduğu meşhurdur.
		Fatih edebiyatla da meşgul olmuş ve Avnî mahlasıyla gazeller yazmıştır. 
		14 gazeli Divân-ı Avnî adı ile 1904 yılında Berlin’de basılmıştır.
		29 
		Mayıs 1453 İstanbul'un Fethi hakkında bilgi için tıklayınız...
		
		
Osmanlı Padişahları / Osmanlı Padişahları Sıralı Listesi / Osmanlı Padişahlarının Ölüm Nedenleri / Osmanlı'da En Güçlü Sultanlar
		Bilim İnsanları 
		/ Ünlü 
		Yazarlar /
		Ünlü 
		Ressamlar / 
		Ünlü Müzisyenler /
		Türk Büyükleri 
		/ Türk Bilim 
		İnsanları /
		
        
		Ünlü Matematikçiler
		/ Ünlü 
		Fizikçiler