Sen ne anlı şanlı bir yaylasın.
Dorukların yüce senin.
Senin çiçeğin, başka kokar.
Senin melteminde otlar, başka salınır.
Yazların, serin ve kısadır.
Yağmurunda titremeyen canlı yoktur.
Ama güneşin yine de yakar.
Sende, kışlar uzundur.
Hele o namlı soğuğun yok mu bir
başka dondurur.
Kar, tipi, boran, sende bulur tarifini.
Pınarından abı hayat içilir.
Senin havan, cana can katar.
Bulur cenneti bu alemde, sende yaşayan.
Çayırında büyümeyen kuzu, koyun mudur?
Sisinde dolanmayan kara, kurt mudur? /
Muhsin Karakurt / Yazar
Soğanlı Yaylası
Çağlar öncesi volkanlardan çıkan lav ve
küller, 2000 metreden daha yüksek düzlükler üzerinde, düzenli bir sıra
dağ olan Allahuekber Dağlarını (3120 m) oluşturmuştur. Bu süreçte, lav
ve küllerin çevreye yayılması sonucunda, geniş yaylalar ve ovalar da
meydana gelmiştir. Sarıkamış-Kars Platosu’nun, en girdili çıktılı
yöresi, burasıdır. Doğu Anadolu’nun diğer yörelerine göre,
Soğanlı Yaylası
yer şekilleri, az çok farklılıklar gösterir. Dik yamaçlara ve çıplak
kayalıklara sadece vadi içlerinde rastlanılabilir Bu dağların arasında,
aşınmış yuvarlak tepecikler ve sönük biçimler serpilmiş durumdadır.
Yayla, kalın bir toprak örtüsü ve tüflerle kaplıdır. Bu yüksek ve
dalgalı zengin toprak örtüsünün üzerinde çayırlık geniş otlaklar ve
sarıçam ormanları yer almaktadır.
Köy yaşantısı içerisinde, hayvan besiciliğinin olmazsa olmazları vardır.
Bunların başında, kışla ve yayla gelir. Kışla da yayla da, hayvanın
otlaması için çok lüzumlu otlaklardır. Eğer doğal yöntemlerle
hayvancılık yapılıyorsa, hayvanın otlayacağı, yayla ve kışlanın, olması
gerekir. İstisnalar hariç, hayvan yazın yaylada, kış öncesi ise kışlada,
beslenir. Bu kapsamda Karakurt Nahiyesi’ne bağlı köylerin büyük
çoğunluğunun, Allahuekber Dağları üzerinde yer alan Soğanlı Bölgesinde
(Hüseyin Ağa Yurdu'nda) bir yaylası bulunmaktadır.
Karapınar Köyü’nün bilinen yaylası, Soğanlı Yaylası’dır. Rakımı, 2100
metreden başlar ve giderek yükselir. Bu yaylanın bitki örtüsü, bol
çiçekli çayırlar olup, çayırlar aynı zamanda su bakımından zengindir.
Gerek yaylanın bulunduğu rakım ve gerekse
bölgenin ikliminden dolayı, yaylada hava, gündüz serin geceleri ise
soğuk olurdu. Eğer yaylaya yağmur yağmış ise bu halde, hava, gündüz de
soğuk olur ve hatta yoğun bir sis her tarafı sarardı. Hele yağmur
yağdığı zaman soğuğa birde yaylada yer alan uyduruk evlerin damlarının
akıtması problemi eklenirdi. Bu zor şartlara bağlı olarak, yayla sezonu,
kısa sürerdi. Yaylanın sezonu, genellikle haziranın yirmilerinde başlar
ve eylülün yirmilerinde sona ererdi. Yaylada hayat oldukça basit ve
tekdüzeydi. Hayvanlara bakmak, süt sağmak, peynir yağ yapmak, basit
yemekler yemek, erkenden uyumak ve tekrar güne erkenden başlamak.
Her yaz olduğu gibi o yazda köy Yayla’ya gitmek için hazırlanıyordu. Bu
nedenle köy yine ikiye bölünmüştü. Her ailenin fertlerinin bir kısmı
köyde kalacak, bir kısmı ise Yayla’ya gidecektir. Yayla demek, mahsulde
bereket demektir. Bu nedenle köyde kalanlara biraz süt, biraz peynir ve
yağ verecek kadar bir iki hayvan bırakılır, diğer tüm hayvan Yayla’ya
götürülürdü.
Yayladaki evler, bostan kulübesinden
biraz daha büyük, basit evlerdi. Sadece yayla zamanı kullanılırdı, diğer
zamanlar tamamen boş kalırlardı. Haziran ayının başında, elinden iş
gelir birkaç kişi yaylaya gider, evleri hazır hale getirilerdi. Daha
sonra, her hane kendi imkânına uygun olarak yaylanın yoluna düşerdi.
Kimi araba ile kimi hayvan sırtında, kimi yaya, bin bir meşakkatle
yaylaya varırlardı.
Kamyonun günlük yaşantıya bu derece yaygın girmemiş olduğu yıllarda,
yaylaya öküz arabaları ile gidilirdi. Kağnı arabaları akşamdan
hazırlanır, sabah erkenden, kağnılardan oluşan yayla kervanı yola
düşerdi. Bazen yol üstünde olan Kocakilise’de ki dost ve akrabalara,
konak olunurdu. Aynı gün öğle ikindi arası, İsnos olarak bilinen, orman
içindeki düz çayırlık bölgede, mola verilirdi. Burada ki çeşmenin
etrafına arabalar dizilir, yemekler yapılır ve gece burada geçirilirdi.
Ertesi gün sabahtan tekrar yola düşülür ve orman içinde yapılan
seyahatten sonra, öğle saatlerinde
yaylaya varılırdı. Bu yolculuk zor
olduğu gibi oldukça zevkli bir yolculuktu. Sonraki yıllarda kamyonla
yapılan göç, aynı günde sona ermekteydi. Çobanlar ise sürülerini
önlerine katar, dağ-taş demeden, uzun bir yolculuktan sonra, yaylanın
zengin otlaklarına varırlardı.
Ne mutlu onlara, bu güzelliği yaşamışlar.
Yaylada benzer mutlulukları yaşayan ve
yaşatanlara gönül dolusu selamlar. ... Ve de bu yaylalarda donarak,
vuruşarak şahadete eren
Sarıkamış Şehitlerine dualar.
Muhsin Karakurt / Yazar
/
Muhsin Karakurt Kitapları
Katerina Köşkü
/
Haydi Kars'a
Gidelim /
Haydi
Sarıkamış'a Gidelim / Kaz
Eti Nasıl Pişirilir? /
Hengel Tarifi /
Kaz
Etinin Faydaları
Sarıkamış Şehitleri / Sarıkamış
Harekatı / Sarıkamış
Şehitleri Şiirleri / Sarıkamış
Kayak Merkezi / Sarıkamış
Şiiri /
Susuz Şelalesi
/
Ani Harabeleri