Sultan Abdülaziz, 1830 yılında II.Mahmut’un kadın efendisi
Pertevniyal Valide Sultan’dan Eyüp Sarayı’nda dünyaya gelmiştir.
Haziran
1861’de ağabeyi I.Abdülmecit’in vefatı üzerine Osmanlı tahtına çıkmış ve
halk tarafından Sultan Aziz diye anılmıştır.
III.Selim, II.Mahmut ve
I.Abdülmecit’in Avrupa’yı taklit eden
ve çevreleri tarafından suistimal edilen hayatlarının Osmanlı
Padişahları hakkındaki ortaya çıkardığı menfi imajı, Sultan Aziz
yaşadığı müstakim hayatıyla telafi etmiştir. Abdülhamit gibi velayetine
inanılan bir padişah olmuştur. İntihar meselesi, tamamen sefih bir hayat
yaşayan Hüseyin Avni Paşa ve bir kaç serseri subayın tertibinden
ibarettir.
Mevlevi, hattat, pehlivan, bestekar ve Arapça ile Farsça’ya vakıf olan
Sultan Aziz, Batı Musikisi hayranlığını Saray’dan çıkarmaya çalışmıştır.
Ekibi, Tanzimat’çıların ileri gelenlerinden olan Ali Paşa ve Fuat Paşa
ile daha sonra Yeni Osmanlılar arasında yer alan Mithat Paşa ve
arkadaşlarıdır. En büyük şanssızlığı ekibinin tam müstakim insanlar
olmayışıdır.
Sultan Abdülaziz Han,
özellikle Sultan Abdülmecit devrinde devletin israflar ve sefahetlerle
sarsılan devlet nizamına hemen çeki düzen vermekle işe başlamıştır.
Saray’daki harcamaları durdurmuştur. Devletin hazinesinin kaçak
verdiği kara delikleri kapatmaya çalışmıştır. Zamanındaki ilk olay,
Haziran 1861’de baş gösteren Sırp İsyanıdır. Karadağ İsyanı Ömer Paşa
tarafından bastırılınca Avrupa ayaklanmış ve Eylül 1861’de İstanbul
Mukavelesi imzalanmak mecburiyetinde kalınmıştır.
İkinci önemli olay, Sultan Abdülaziz’in üç taht varisini ve çok sayıda
devlet erkanını alarak Feyz-i Cihad Vapuru ile Nisan 1863’de yaptığı
Mısır Seyahatidir.
Yavuz’dan sonra Mısır’a gelen ikinci Osmanlı Padişahı olması
hasebiyle, Mısırlılar tarafından candan tezahüratlarla karşılanmıştır.
Bu arada, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan Mısır Valisi İsmail
Paşa da istediğini elde etmiştir. Maalesef, sadrazam ve adamlarını elde
ederek, daha önce ailenin en büyük erkek evladı Mısır Valisi olacakken,
Mayıs 1866’da yayınlattığı bir fermanla, Mısır velayetini kardeşi
Mustafa Fazıl Paşa’dan alarak oğlu Mehmet Tevfik Paşa’ya vermiştir.
Daha sonra Osmanlı Maliye Nazırlığına getirilen Mustafa Fazıl Paşa,
gizli olarak kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyetini destekleyerek bu
intikamını almıştır. Haziran 1866’da Mısır Valilerine Hidiv ünvanı
verildi ki, kral naibi demektir. Osmanlı askeri içerdeki iktidar
mücadeleleriyle çalkalanırken, Sırbistan’da yine problemler çıkıyor ve
Osmanlı Devleti, Nisan 1867’de 345 yıllık hakimiyetinden sonra Belgrad’ı
tamamen Sırp Prensliğine terk ediyordu. 1864’de İyonya Adalarını
Yunanistan’a bağışlayan İngiltere, Yunanlıları şımartmış ve Girit’te
karışıklıklar başlamıştı. Rusya’nın da desteğiyle Eylül 1866’da Girit
İsyanı başladı. Osmanlı Devleti ,Yunan’a katılmaktan başka bir şey
istemeyen Rumlarla anlaşamadı. Sadrazam Ali Paşa’nın bizzat Girit’e
gelmesi üzerine Fransa, Rusya, Prusya ve İtalya işe karıştı ve Ali Paşa,
Ocak 1868’de meşhur Girit Fermanını ilan etti. Artık ada Yunanistan ile
Osmanlı Devleti arasında sanki ortak bir eyalet gibiydi.
Bu arada Sultan Abdülaziz, kendi zamanına kadar hiç bir Osmanlı
Padişahının yapmadığı ve 1950 yılına kadar da hiç bir Türk Devlet
Başkanının yapmayacağı bir işi yaptı. Yani 46 gün sürecek Avrupa
Seyahatine çıktı. Gezi, III.Napolyon ve Kraliçe’nin davetiyle Paris’ten
başladı. Çok büyük ilgi gördü. Arkasından Galler Prensi VII.Edward’ın
karşıladığı Londra ziyareti ile devam etti ve burada Kraliçe Victoria
ile görüştü. Halkın çılgınca alkışladığı Abdülaziz, daha sonra Brüksel’e
geçerek Kral II.Leopold ile öğle yemeği yedi.
Berlin seyahati davetini özürleri sebebiyle kabul edemeyen Sultan Aziz
ile Prens Bismarck’ın tavsiyesi üzerine Prusya Kralı ve Kraliçesi,
Berlin’e 460 km uzaklıkta bulunan Koblenz’e kadar gelerek görüştü. Bu
durum, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki etkisini göstermesi bakımından
önemliydi. İstanbul’a dönerken Viyana Garında Avusturya İmparatoru ve
Macaristan Kralı tarafından karşılandı. Daha sonra da Budapeşte’ye
uğradı ve Vidin yoluyla İstanbul’a döndü (21.6.1867 - 7.8.1867). Bu
arada
Osmanlı Devleti’nin
idari, hukuki ve siyasi ıslahatı da devam ediyordu. 1862’de günümüzün
Sayıştay’ı demek olan Div’an-ı Muhasebat ve 1868’de günümüzün Danıştay’ı
olan Şuray-ı Devlet kurulmuştu. Günümüzün Yargıtay’ı demek olan Divan-ı
Ahkam-ı Adliye de Abdülaziz devrinde tesis edilmişti. Mecelle’nin
hazırlanması için hazırlıklar yapılmıştı. 1868-1869 kışında
Yunanistan’la savaşa ramak kalması ve Paris Konferansı ile tatlıya
bağlanması; Kasım 1869 tarihinde Süveyş Kanalının açılması, Sultan
Abdülaziz döneminde meydana gelen önemli olaylardı.
Mustafa Reşit Paşa’nın yetiştirdiği mükemmel bir diplomat olan Ali
Paşa’nın Eylül 1871’de vefat etmesi, Osmanlı Devleti açısından içte ve
dışta tam bir yıkım oldu. Zira meşrutiyetçi görünen ve Yeni Osmanlılar
Cemiyetinin mensupları olan Ziya Paşa, Namık Kemal ve benzerlerine gün
doğdu. Rüşvetlerle Mısır Valiliğini oğluna vermeye çalışan Mısır Valisi
İsmail Paşa da fırsatçılar arasındaydı.
Osmanlı Devleti’nin kaht-ı rical devri başladı. Artık devlet, kültürlü
ama vasıfsız bir sadrazam olan Mahmut Nedim Paşa’nın; Mısır Hidivlerine
dış borçlanma yetkisi vererek Mısır’ı İngilizlere bir nevi satan Mithat
Paşa’nın ve tam bir cani olup Amerikalılardan açıkça rüşvet alan
Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın elinde kalmıştı. 1876’da Mithat Paşa ve
ekibinin akılsız tasarruflarından dolayı, dış borçlar 200 milyon altını
geçiyordu. Rus Büyükelçisi Kont İgnatiyev’in tahrikleri ve Sadrazam
Mahmut Nedim Paşa, Adliye Nazırı Mithat Paşa ve Ticaret Nazırı Mahmut
Celaleddin Paşa’nın menfaatleri uğruna, Ekim 1875’de 6 Ramazan
Kararnamesi diye bilinen ve istikraz faizlerini % 50 indiren Kararname
ilan edildi. Avrupa Devletleri ayağa kalktı. Bu arada Hersek ve
Bulgaristan isyanları da alabildiğine genişleyerek devam ediyordu.
Rusya’nın tahriki ile 6 Mayıs 1876’da Almanya ve Fransa’nın Selanik
Konsolosları katledilince tansiyon fevkalade yükseldi. Devleti içte ve
dışta rezil eden Mithat Paşa ve ekibi, suçu Padişah Abdülaziz Han’a
yıkarak onu tahttan indirmeye karar verdiler. İngiltere’yi arkalarına
almışlardı ve onlardan para desteği de alıyorlardı.
Önce rüşvet vererek üniversite talebeleri demek olan talebe-i ulûmu
ayaklandırdılar. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ni yıkan ve tarihe
4 büyükler yahut Hal Erkanı diye geçen dört vasıfsız adam devletin en
önemli makamlarına geldiler (11 Mayıs 1876): Mütercim Rüşdi Paşa
sadrazam, Hüseyin Avni Paşa serasker, Mithat Paşa devlet nazırı ve
ehliyetsiz müfsid imam diye bilinen Hasan Hayrullah Efendi Şeyhülislam
oldular. Padişah Abdülaziz’in devlete
verdiği yeni şekil ve özellikle de yeni donanmadan korkan İngiltere,
kuklası olan Mithat Paşa’yı kullanarak Sultan aleyhindeki her hareketi
takip ediyordu. 30 Mayıs 1876’da Harbiye Mektebi kumandanı Süleyman
Paşa, çoğu Türkçe bilmeyen iki tabur askeri kandırarak Dolmabahçe
Sarayı’nı bastı ve Padişah’ı tahttan indirdi. Hal fetvasını
Abdülaziz Han’ın
şuurunun bozukluğuna dayandıran Şeyhülislam ise, hırsının esiri ve
inkılapçıların oyuncağı olmuştu. Padişah tahttan indirilmekle kalmadı;
Dolmabahçe Sarayı tam manasıyla yağmalandı. Hüseyin Avni Paşa, hem
hırsız ve hem de namussuz biriydi. Askere bahşiş dağıtılarak
memnuniyetsizlikler bastırıldı. Artık 30 Mayıs 1876 tarihinden
itibaren, bütün bu olup bitenlerin arkasında olan ve Osmanlı Padişahları
arasında mason olduğu bilinen V.Murat Osmanlı tahtında oturuyordu.
Sultan Abdülaziz, tahttan indirilmesinden 5 gün sonra, Hüseyin Avni
Paşa’nın kiralık katilleri tarafından, kol damarları intihara benzeyecek
şekilde kesilerek şehit edildi ve resmen intiharmış gibi gösterildi.
Osmanlı Padişahları / Osmanlı Padişahları Sıralı Listesi / Osmanlı Padişahlarının Ölüm Nedenleri / Osmanlı'da En Güçlü Sultanlar
Bilim İnsanları
/ Ünlü
Yazarlar /
Ünlü
Ressamlar /
Ünlü Müzisyenler /
Türk Büyükleri
/ Türk Bilim
İnsanları /
Ünlü Matematikçiler
/ Ünlü
Fizikçiler