Son anda durdurdum arabamı. Kendini caddeye attı aniden, durmamla
birlikte kornaya da sertçe bastım. Az kalsın çarpacaktım.
Hiç etrafına bakınmadan elleri telefonda,
kulaklarından kablolar sarkarak, kafası öne eğik halde bir adım geriye
sıçradı. Göz göze geldik bir an. Sonra bir elini özür dileme anlamında
kaldırarak, yüzüne suçluluk görünümü verdi. İlerleyerek karşıya geçti.
Ben öylece bakakaldım onun bu rahatlığına…
Başka bir gün kaldırımda karşımdan kurulu bir robot gibi, gözlerini aynı
noktaya dikmiş genç… Acaba beni fark edecek mi diye son ana kadar merak
ettim. Merakım pahalıya mal olacaktı. Yine son birkaç santim kala
kendimi yana zor attım. Çarpışıp yaralanmaktan kurtuldum. O ise hiçbir
şeyden habersiz yoluna devam etti. Bunları çoğaltabiliriz dostlar.
Cep telefonu yaşantımıza öyle bir girdi ki… Tozu dumana kattı her şeyi…
Güzel sohbetlerimizi, arkadaş, aile görüşmelerimizi, karşılıklı konuşma
zevkini ezdi geçti bir silindir gibi. Ne dostça bir selamın tadı kaldı
damaklarda ne de iki satır mektup hasreti hasret dolu satırları… Bir
masa etrafında dört kişilik bir ailenin yalnızlığını gördüm ben.
Hepsinin elinde telefon. Babanın eşiyle, çocukların ise birbiriyle
bağlantısı yok. Nasıl geldik bu hale…
Evde, okulda, toplu taşıma araçlarında kalabalıklar içinde yalnızlık kol
geziyor. Yalnız ve sessiz, içe gömülmüş elindeki küçük alete esir olmuş
ruhlar dünyası…
Kelimeler değişik, gülücükler
sembolleşmiş, kahkahalar sesi tuşların arasına sıkıştırılmış ve
beğenilerimiz maymuna çevrilmiş. Gençlerimiz farklı kültürlerin olumsuz
kişilik ve davranış bozukluklarıyla kayıp gidiyor avuçlarımızdan. Bir
nesli yitiriyoruz, geleceğimizi oluşturacak gençlerimiz ile farklı
dilden, farklı gönülden nasıl anlaşacağız. Tecrübeyi anlamayan gençler
önlerindeki uzun yaşam yolunu tarif etmekte zorlanan yetişkinler… Böyle
mi oluşacak geleceğimiz… İki kopuk nesil nasıl birleşecek ortak paydada
…
Teknoloji, karşıtı değilim. Asla da olamam. Ama her yeni yeniliğin bir
çok değerlerimizi alıp götürdüğünü de biliyoruz. Bunlar asla yerine bir
daha gelmeyecek değerler. Cep telefonlarının saldırısı var gençliğimiz
üzerinde… Yalnızca gençler değil, yetişkinlerimiz de çok meraklı bu
alete… Dünyanın belki de en çok ilgi duyan ülkesiyiz ona. İmalatı
yapılan ülkelerde bile bizim kadar yaygın ve pahalıya kullanılmıyor
diyorlar.
Telefonu sesi bile heyecanlandırırdı bir zamanlar… Ev telefonlarını
diyorum. Üstünde ahizesi ve işaret parmağımızın ucuyla zevkle
çevirdiğimiz telefonlar. Üstünü annelerimiz dantel işleme örtüsüyle
kapatırlardı. Onlar çok sevimli ve evimizin en güzel, en değerli
eşyasıydı. Herkeste de yoktu. Bazen komşular gelir, telefon açarlar,
teşekkür ederler, giderken arkalarından nasıl da kasılır, böbürlenirdik
telefonunuzla. Hatta çaldığında hemen ahizeyi kaldırmaz, bir kaç defa
zilinin çalışını dinlerdik. Ah ne günlerdi…
Şimdi esiri olduk bu küçük
cep canavarının.
“Ama nasıl olunmaz ki” diyorsunuz içinizden… Haklısınız elbet. Ama
esaret yok olmayı getirir. Atatürk “Bir millet esir yaşamaktansa yok
olsun daha iyidir” demişti. Silahla, tankla, topla tüfekle esir alınmaz
ülkeler… Günümüzde o ülkenin kültürünü, eğitimini, milli değerlerini ele
geçirmekle esir edilir milletler.
Yenilikten yana olalım, yeniden yana olalım tabi ki… Ama abartmayalım,
tadını kaçırmayalım… Ölçülü olmakta yarar var dostlar… Kafanızı
kaldırın, etrafınıza da bakın gençler, yetişkinler… Sanal dünyanın esiri
olmayın… Sonu gelmez uydurma ve sansasyonel, popüler, yalan dünyanın
peşini bırakın… Onu bilgi amaçlı kullanın… Süresini de iyi ayarlayın…
Peki, ne yapalım mı diyorsunuz… Bak çantandan, odanda, raflarında
çoktandır unuttuğun kitaplar gülen gözleriyle size bakıyor. Haydi,
sarılın kitaplığınıza, bitsin bu ayrılık, bu kötü rüya…
Aydın SARI / Eğitimci- Yazar /
Diğer Yazıları
/ Duyun Beni!
/
Başarının Anahtarı İnovasyonda! /
Başarılı
Olmak