Cep Canavarı / Aydın Sarı

Son anda durdurdum arabamı. Kendini caddeye attı aniden, durmamla birlikte kornaya da sertçe bastım. Az kalsın çarpacaktım. Hiç etrafına bakınmadan elleri telefonda, kulaklarından kablolar sarkarak, kafası öne eğik halde bir adım geriye sıçradı. Göz göze geldik bir an. Sonra bir elini özür dileme anlamında kaldırarak, yüzüne suçluluk görünümü verdi. İlerleyerek karşıya geçti. Ben öylece bakakaldım onun bu rahatlığına…

Başka bir gün kaldırımda karşımdan kurulu bir robot gibi, gözlerini aynı noktaya dikmiş genç… Acaba beni fark edecek mi diye son ana kadar merak ettim. Merakım pahalıya mal olacaktı. Yine son birkaç santim kala kendimi yana zor attım. Çarpışıp yaralanmaktan kurtuldum. O ise hiçbir şeyden habersiz yoluna devam etti. Bunları çoğaltabiliriz dostlar.

Cep telefonu yaşantımıza öyle bir girdi ki… Tozu dumana kattı her şeyi… Güzel sohbetlerimizi, arkadaş, aile görüşmelerimizi, karşılıklı konuşma zevkini ezdi geçti bir silindir gibi. Ne dostça bir selamın tadı kaldı damaklarda ne de iki satır mektup hasreti hasret dolu satırları… Bir masa etrafında dört kişilik bir ailenin yalnızlığını gördüm ben. Hepsinin elinde telefon. Babanın eşiyle, çocukların ise birbiriyle bağlantısı yok. Nasıl geldik bu hale…

Evde, okulda, toplu taşıma araçlarında kalabalıklar içinde yalnızlık kol geziyor. Yalnız ve sessiz, içe gömülmüş elindeki küçük alete esir olmuş ruhlar dünyası…

Kelimeler değişik, gülücükler sembolleşmiş, kahkahalar sesi tuşların arasına sıkıştırılmış ve beğenilerimiz maymuna çevrilmiş. Gençlerimiz farklı kültürlerin olumsuz kişilik ve davranış bozukluklarıyla kayıp gidiyor avuçlarımızdan. Bir nesli yitiriyoruz, geleceğimizi oluşturacak gençlerimiz ile farklı dilden, farklı gönülden nasıl anlaşacağız. Tecrübeyi anlamayan gençler önlerindeki uzun yaşam yolunu tarif etmekte zorlanan yetişkinler… Böyle mi oluşacak geleceğimiz… İki kopuk nesil nasıl birleşecek ortak paydada …

Teknoloji, karşıtı değilim. Asla da olamam. Ama her yeni yeniliğin bir çok değerlerimizi alıp götürdüğünü de biliyoruz. Bunlar asla yerine bir daha gelmeyecek değerler. Cep telefonlarının saldırısı var gençliğimiz üzerinde… Yalnızca gençler değil, yetişkinlerimiz de çok meraklı bu alete… Dünyanın belki de en çok ilgi duyan ülkesiyiz ona. İmalatı yapılan ülkelerde bile bizim kadar yaygın ve pahalıya kullanılmıyor diyorlar.

Telefonu sesi bile heyecanlandırırdı bir zamanlar… Ev telefonlarını diyorum. Üstünde ahizesi ve işaret parmağımızın ucuyla zevkle çevirdiğimiz telefonlar. Üstünü annelerimiz dantel işleme örtüsüyle kapatırlardı. Onlar çok sevimli ve evimizin en güzel, en değerli eşyasıydı. Herkeste de yoktu. Bazen komşular gelir, telefon açarlar, teşekkür ederler, giderken arkalarından nasıl da kasılır, böbürlenirdik telefonunuzla. Hatta çaldığında hemen ahizeyi kaldırmaz, bir kaç defa zilinin çalışını dinlerdik. Ah ne günlerdi…

Şimdi esiri olduk bu küçük cep canavarının. “Ama nasıl olunmaz ki” diyorsunuz içinizden… Haklısınız elbet. Ama esaret yok olmayı getirir. Atatürk “Bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir” demişti. Silahla, tankla, topla tüfekle esir alınmaz ülkeler… Günümüzde o ülkenin kültürünü, eğitimini, milli değerlerini ele geçirmekle esir edilir milletler.

Yenilikten yana olalım, yeniden yana olalım tabi ki… Ama abartmayalım, tadını kaçırmayalım… Ölçülü olmakta yarar var dostlar… Kafanızı kaldırın, etrafınıza da bakın gençler, yetişkinler… Sanal dünyanın esiri olmayın… Sonu gelmez uydurma ve sansasyonel, popüler, yalan dünyanın peşini bırakın… Onu bilgi amaçlı kullanın… Süresini de iyi ayarlayın… Peki, ne yapalım mı diyorsunuz… Bak çantandan, odanda, raflarında çoktandır unuttuğun kitaplar gülen gözleriyle size bakıyor. Haydi, sarılın kitaplığınıza, bitsin bu ayrılık, bu kötü rüya…

Aydın SARI / Eğitimci- Yazar / Diğer Yazıları / Duyun Beni! / Başarının Anahtarı İnovasyonda! / Başarılı Olmak