Buluş hikayeleri adından da
anlaşıldığı gibi günümüzde var olan ve yaşantımızı kolaylaştıran
icatların ortaya çıkışının hikayeleridir. Bu hikayelerin amacı
öğrencinin yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak, üretken olmaları
konusunda onları tetikleyen ilhamları ortaya çıkarmaktır. Öğrencinin
yeni bir fikir ortaya çıkarırken zorlandığında, konunun tıkandığı
noktada onları destekleyen bir yardımcı güç olarak görebiliriz.
ATOM BOMBASI
Atom bombasını ilk kez yapmayı başaran ABD, ilk atom bombasını 16 Temmuz
1945′te New Jersey eyaletindeki Alamogordo hava üssünde patlattı. Bu
patlamada inanılmaz derecede kuvvetli bir ışık16 km uzaklardaki dağları
bile aydınlattı. Ateşten bir top 12,000 metreye yükseldi.
İkinci Dünya Savaşı’nda, savaş amacıyla kullanılan ilk atom bombası, 6
Ağustos 1945′te Japonya’da Hiroşima şehrine atıldı. Patlamada 66,000
kişi öldü, 69,000 kişi de yaralandı. Üç gün sonra Nagasaki’ye atılan
atom bombası ise 37,000 kişiyi öldürdü, 40,000 kişiyi yaraladı.
Atom bombası
patlatılınca, bir sarsma dalgası meydana gelir. Bu dalganın hızı ses
hızından yüksektir. Atom bombası, genel olarak bu sarsma dalgasının
etkisini artırmak için yerden yüksekte patlatılır. Bu dalga yere
çarptıktan sonra yeniden yukarı doğru sıçrar. Böylece aşağı doğru inip
çıkan yeni sarsma dalgalarının oluşmasına yol açar.
Diğer yandan bombanın patladığı yerdeki hava ısınır; büyük bir hızla
genişleyerek bir boşluk meydana getirir. Bu boşluğu doldurmak için hücum
eden soğuk hava, şiddetli bir kasırgaya yol açar. Böylece atom bombası,
iki yönden yakıcı, yıkıcı bir kuvvetle binaları devirir, canlıları
öldürür.
NAYLON
Mucit: Du Pont kimyagerleri...
Tarih: 1930'lar
Kaza: Kimyagerlerin koridorlarda koşturması...
1930lu yıllarda, Du Pont bilim adamlarından Wallace Hume Carothers,
polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu tespit etmişti.
Ancak asıl buluş, haşarı kimyagerlerin, eritilmiş polyester geçirdikleri
çubukları ellerine alıp ortalıkta koşuşturmaları sonucu ortaya çıktı.
Bir çubuk sabitken diğeri ondan uzaklaşınca ortaya çıkan tablo hepsini
hayretler içinde bırakmıştı; kopmadan önce oldukça uzayabilen, ayrıca
ipeğe benzeyen yapıda bir madde ortaya çıkıyordu.
Ne var ki, bu polyester çok çabuk eriyordu, giysi yapmaya uygun değildi.
Bunun üzerine kimyagerler aynı işlemi poliyamidle denemeye karar
verdiler ve bugün "naylon" olarak bildiğimiz madde doğmuş oldu.
Naylon çorabın, elektron mikrograf yöntemiyle 100 kez büyütülmüş hali
İpek çorapların yerine naylon çoraplar piyasaya sürüldü ve Du Pont'un en
önemli para basma makinesi haline geldi.
Bu ürünler ilk günlerde çok pahalıydı. II. Dünya Savaşının patlak
verdiği yıllarda Du Pont dikkatini savaşa çevirdi ve çorap yerine
paraşüt üretmeye başladı... Naylon çorapların ucuzlaması ve geniş
kitlelere yayılması ancak savaş ertesi gerçekleşti...
FOTOĞRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan
görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı
kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve
temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre,
bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer
dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi
bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden
dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype),
modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl
sonranegatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.
POST-İT KAĞIDI
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında
dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak
değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki
ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine oldukça sinirlendi.
Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını
bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan
buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak çıkarttığında da
kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının
ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu örnek, büro malzemeleri içinde
vazgeçilmezler arasında yerini aldı...
PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming'in
hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim adamının penisilini 1928
yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın
karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine
konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan
stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük
olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki
etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming,
"Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin
öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler
üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar
üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olmadığı
görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir türlü
keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu
maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu
madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik
olarak tarihe geçti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında
Nobel Ödülü
aldılar... Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş
yapmışlardı...
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza: Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi,
mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok
sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl
hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare olarak bakılıyor.
elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları tedavi
eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme
elektrik verilmesinin tedavi edici özellik taşıyacağından yola çıkarak
ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının, hastalık
belirtilerinin
iyileşmesine neden olduğu da
belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı
uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin gerçekleştiğini
belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza kaybına neden olması
dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa
rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok
uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.
RADYOAKTİVİTE
Mucit: Henri Becquerel
Tarih: 1896
Kaza: Fotoğraf camındaki sislenme...
Fransız fizikçi Henri Becquerel, 1896 Martı'nda laboratuarındaki
çekmecesini açtığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Kapkaranlık bir
ortamda olmasına rağmen bazı fotoğraf camları bulanıklaşmıştı.
O sırada Becquerel, yeni keşfedilen röntgen ışınları üzerinde çalışıyor
ve bazı kimyasallar yardımıyla bunların yayılmalarını sağlamaya
uğraşıyordu, ilk aklına gelen, güneş ışığının etkisiyle kristallerin
ışını yaydığı ve fotoğraf camını sislendirdiğiydi...
İlk deneyleri onun doğru yolda olduğunu desteklese de hava
bozunca olayın seyri birdenbire değişti.
Becquerel, kristallerin güneş ışığından etkilenmesini engellemek için
kimyasallar kullanarak camları tekrar çekmeceye koydu. Camları dışarı
çıkardığında, uranyumlu kristallerden oluşan camlarda artık sisin
bulunmayışına oldukça şaşırdı. Ve bugün "bir atom çekirdeğinin
tanecikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden
parçalanması" olarak bilinen radyoaktiviteyi keşfetmiş oldu...
DAYANIKLI CAM
Mucit: Edouard Benedictus
Tarih: 1903
Kaza: Kırılması gereken deney tüpünün yere düştüğünde parçalanmaması...
Güvenli camın bulunması, tam da en çok ihtiyaç duyulan zamanda
gerçekleştirildi: Motorlu taşıt çağında...
1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü
laboratuarının zeminine düşürdü. Tüp kırıldı ancak dağılmadan tek parça
halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sıvının buharlaşmasından
sonra tüpte kalan ince plastik tabakanın parçalanmayı engellediğini
anladı.
Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadı.
Ancak, kaza yapan bir aracın içindeki kızın kırılan camlardan çok feci
şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gündeme getirmesine neden oldu.
GAMMA IŞINI PATLATICILARI
Mucit: ABD hükümeti bilim adamları...
Tarih: 1969
Kaza: Nükleer silah casusluğunun uzayın bilinmeyenlerine kapı açması...
Sovyetler Birliği nükleer denemeleri sınırlandırdığına dair anlaşmalar
imzalamış olmasına rağmen, ABD hükümeti bir türlü onlara güvenmiyordu.
Ve bu yaklaşımla, uzaya nükleer dedektörler taşıyan casus uyduları
yolluyorlardı. Bu dedektörler çok hassastılar ama ne yazık ki yanlış
hedeflendirilmişlerdi...
1969 yılında, "Vela 5"den bilgiler geldiğinde, bilim adamları bunlarda
birtakım düzensizlikler ve yanlışlıklar belirledi.
Araştırmalar daha sonra da devam etti ve 1973 yılında yayımlanan
sonuçlar, ABD'nin, Sovyetler Birliği'nin nükleer silahlarını denemek
için uzayda gerçekleştirdiği 16 patlama hakkında ne düşündüğünü açıklığa
kavuşturdu...
Ancak sonraları bunların, gamma ışını patlamaları olduğu anlaşıldı.
Buna, gamma radyasyon enerjisi nedeniyle gerçekleşen, olağanüstü
büyüklükte galaktik patlamalar neden oluyordu. Tüm bunlara rağmen, konu
halen gizemini koruyor...
RÖNTGEN IŞINLARI
Mucit: Wilhelm Konrad Röntgen
Tarih: 1895
Kaza: Bir elektrik deneyi...
Röntgen, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla,
katod ışın tüpüyle deney yaparken, baryum platin siyanürü levhasından
yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğin! Fark
etti.
Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki
alüminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini gördü. Ve bu
radyasyona, "X-ışınları" adını verdi. Bugün dünyada Almanya dışında
(Almanya'da Röntgenstrahlen olarak adlandırılıyor) bu isimle anılıyor.
Bu, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamada
kullanıldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru savaş alanlarında da kullanılmaya
başladı.
BUCKMİNSTERFULLERME
Mucit Harry Kroto
Tarih: 1985
Kaza: Karbon atomunun kilise kubbesine benzemesi...
Harry Kroto ve meslektaşları, uzayda var olduğu düşünülen anlaşılması
zor yapıdaki karbon atomlarını çözmeye çalışıyorlardı. Laboratuar
testleri sonucunda karbonun, 60 atomdan oluşan, diğerlerinden daha güçlü
ve istikrarlı yapıda olduğu ortaya çıktı.
Cevaplar araştırılırken çalışma gruplarından biri, atomların, mimar
Richard Buckminster Fullerln tasarladığı, kubbeli kiliseye benzeyen
hexagonlardan oluştuklarını ortaya çıkarmıştı. Bu da Kroto'nun aklına,
daha önce pentagon ve hexagonlardan oluşturduğu, "Gece Gökyüzü"
modelini getirdi.
O gece, çalışma gruplarından bir bölümü de karbon atomlarını, futbol
topuna benzeyecek şekilde birleştirmişti. Ve grup, pentagon ve
hexagonların hep 60 sayısında buluştuğunu keşfetti. 60 karbon atomundan
oluşan "Buckyball’lar şu anda karbonun temel biçimi olarak
değerlendirilirken, Kroto ve meslektaşları 1996 yılında Nobel Ödülü'nü
almaya hak kazandılar...
KAOS TEOREMİ
Mucit: Ed Lorenz
Tarih: 1960'lar
Kaza: Bilgisayardaki bozuk çıkış...
Amerikalı meteoroloji uzmanı Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız ve
komik veriler belirince, Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan
kaynaklandığını düşündü. Ancak hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için
kâğıttaki çıktıda çalışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak için ilk
sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini gördü.
Birden jetonu düştü: Lorenz bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada
yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen
değişik sonuçlar verip durmuştu...
Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük
sonuçlar doğurabileceğini açıklayan "kaos teoremini"
bulmuş oldu...
DAKTİLO
Daktilo, 19. yüzyılda Amerika’da bulundu. Daktilonun ilk örneklerine
“tipograf” adı verilmişti. Tipograf 1829 yılında William Burt tarafından
yapılmıştı. Bu makinenin birçok parçası tahtadandı. Harfleri bulabilmek
için, yazı yazanın bir çerçeve üzerindeki kolu çevirmesi gerekiyordu.
1868 yıllarına doğru daha gelişmiş modeller yapıldı. İlk daktilo
makinesini satın alanlar arasında yazar Mark Twain de vardı.
SABUN
Yağlı maddeleri suda, ayırma yoluyla yok etme özelliğine sahip
olduğundan, lekeler ve kirler sabunla giderilir. Bu işlem, sodyum
hidroksit denilen alkali bir maddenin, hayvansal (eskiden keçi içyağı)
veya bitkisel bir yağlı madde üzerindeki etkisinden elde edilir.
İlkçağ’dan beri kullanılan sabun
Atalarımız hiç sabun kullanmazlardı: onun yerine kül, kil veya bitki
özleri kullanırlardı. İlkçağ’da artık iyice bilinen sabun, ancak
1850′den itibaren sanayide büyük ölçüde üretilmeğe başladı ve gerçek
anlamıyla kullanılabilir oldu.
Piyasada kalıp dediğimiz küçük parçalar halinde sunulan tuvalet
sabunlarından başka, ev işlerinde kullanılmak üzere beyaz veya yeşil
sabun; geniş yüzeyleri temizlemek üzere Arap sabunu; nazik çamaşırların
yıkanmasında kullanılan toz deterjanlar ve onlara oranla daha yumuşak
toz sabun da vardır. Son yenilik: yoğunluğu suyun yoğunluğundan az olan
yüzer sabundur. Dolayısıyla, bu sabunu, banyoya düştüğü zaman yitirmek
tehlikesi yoktur.
Motivasyon Hikayeleri
Teknoloji ve Tasarım dersinde çoğu zaman
bu hikayelere gereksinim duyabiliriz. Öğrencinin zorlandığı zamanlarda
onların ufkunu açacak onlara yol gösterecek hikayeler okunursa başarılı
olmaya daha istekli olur. Başarısızlığın insanı yıldırmaması,
başarısızlıktan insanın daha çok bilgi edinildiği aşikardır.
İcatlar devamı için tıklayınız...
1 / 2 / 3 / 4 / 5 / İlk İcatlar / Buruşuk Gömleğin Hikayesi / Yürüyen Köşkün Hikayesi / Mısır Piramitleri Hikayesi
Bilim İnsanları
/ Ünlü
Yazarlar /
Ünlü
Ressamlar /
Ünlü Müzisyenler /
Türk Büyükleri
/ Türk Bilim
İnsanları /
Ünlü Matematikçiler
/ Ünlü
Fizikçiler