Yalnızlığı Yalnız Bırakın / Aydın Sarı

"Ne açar kimse kapım bâd-ı sabadan gayrı
Ne yanar kimse bana ateş-İ dilden özge” Fuzuli
(Sabah rüzgârından başka ne kapımı açan olur.
Ne de bana gönlümün kendi Ateş'inden başka yanan olur.)

Yalnızlık... Hem yakındığımız hem de sıkı sıkı sarıldığımız bir alışkanlık... Bir hastalık olur bazen, bazen de bir tedavi sanki. Bana kalırsa korkunç bir hastalık, kaçınılmaz sona doğru yaklaşmanın ayak sesleridir yalnızlık. Bir kaçış, bir yenilgi, bir teslimiyettir yaşama karşı. Belki kaygısız yaşanan bir ömrün bize kestiği ceza, mahkûmiyettir yalnızlık.

Sinsice içimize yerleşen bu duyguyla, gün olur kendimizi eve hapseder, tembelliğin tadını çıkarırız. İlk zamanlardan hoşumuza da gider bu duygu. Dışarı çıkmamak, gezip dolaşmamak için bahaneler üretiriz. Ama zamanla bizi toplumdan soyutlar, insanlardan uzaklaştırır. Hastalıklı bir ruh hâli tuzağına çeker bizi. Bu durumdan kurtulmanın çaresi bir an önce kendimizi dışarıya, sokaklara, caddelere atmakla başlar. İnsan seline, kalabalıklara bırakınız kendinizi. Sahile ininiz, gelen geçen gemileri, seyrediniz; martı çığlıklarıyla dolsun kulaklarınız. Uzun yürüyüşler yapınız. Sonra bir spor müsabakasına gidip, boğazınız yırtılıncaya kadar taraftarı olduğunuz takım için sevgi sloganları atınız. Sevdiklerinizle buluşup, söyleyişiler yapınız. Havadan sudan konuşmalarla hafifletin iç sıkıntınızı. Yalnızlığınızı büyük ölçüde giderirsiniz böylece.

Benim söz etmek istediğim asıl korkunç yalnızlık bu değil. Bir başına kalmak koca dünyada... Çalacak bir kapın, arayacak bir dostun olmaması... Kalın perdeler arkasında, loş odanda geçmişin ağırlığıyla öylece yığılıp beklemek. Yüzü eskimiş koltuklarda... Susmuş telefonlar ve hantal kapılardan bir müjde beklemek... Yanlış olsa bir kez dokunsalar kapının tokmağına diye ümitsiz beklentiler... Bütün sevdikleriniz uzaklaşmış, yüz çevirmiş değer verdiklerin... Çocukların kim bilir nerelerde... Kendi hayatlarının mücadelesini veriyor. Unutulmuşluk sarmış dört yanını. Nankörlük duvarları beton gibi çarpmış suratına. Dost yüzler kaybolmuş, hâl hatırını soran ara da bulasın. Elin telefona uzanır, geri çekersin, tutuşur parmakların. Sevdiklerin ses vermez öte dünyadan. Anlayacağın yalnızlık vurmuş seni can alıcı yerinden.

İşte, anlatmak istediğim yalnızlık bu. Evlerinde, bakım ve huzur evlerinde ihtişamlı makamları, gençlik yıllarını geride bırakanlar. Onlar için dünya daha yavaş dönüyor şimdi. Her şey yalnızlık kokuyor. Hayal kırıklığının gölgesinde, kalpler bedbaht, unutulmuşluk ve pişmanlıklar. Sinmiş her köşeye.Sitem dolu gözler her an sağanak sağanak boşalmaya hazır.Yeter ki hasret duyduklarına ait bir söz duymasınlar.

Yalnız dostlarım, teslim olmayın yalnızlığa. Kendilerini karanlık, izbe odalarda yalnızlığa mahkûm edenler, umutsuz düşlerin esiri olanlar ve şehir parklarında elinde gazete ile yarım kalan hayalleriyle banklarda uyuyakalanlar... Kalkın, hemen kalkın şimdi. Atın kendinizi kalabalıklara, caddelere, yollara. Karışın insan seline... Takılın uçağın pervanesine, otomobilin sesine, rüzgârla dolan yelkene... Gülümseyin, selâm verin hiç tanımadıklarınıza... Nereye gittiğini bilmediğiniz şehir otobüslerine şehir vapurlarına binin... Gezin, dolaşın. Yalnızlığı en uzak yerlere götürün, Mutlu dönün...
Yalnızlığı yalnız bırakın...

Aydın SARI / Eğitimci- Yazar / Diğer Yazıları / Duyun Beni! / Başarının Anahtarı İnovasyonda! / Başarılı Olmak