Varşova doğumlu kimyacı Marie Curie, radyoaktivite konusundaki
çalışmalarda bir öncüydü ve Nobel ödülünü iki kez kazanan ilk kadın
oldu.
Büyük bilimsel keşiflerin ardında yatan öyküler göz ardı edilir çoğu
zaman. Dünyanın gidişatını değiştiren buluşların, ani beyin fırtınaları
sonucunda doğduğu düşünülür.
Archimedes'in yarattığı "Eureka" mitindeki
ya da
Newton'ın "kafaya düşen" elma örneğindeki gibi, hep o son nokta
hatırlanır. Ancak, işin özü hiç de görüldüğü gibi değil...
Einstein'ın
"e=mc2" ile formülleştirdiği teori, aslında enerji kadar, yaşamından
çaldığı zamana, çektiği sancılara da eşit. Polonya asıllı bilim kadını Maria Sklodowska ya da Fransa'da yaptığı evlilik sonrası, dünyada
bilinen adıyla
Marie Curie. Tüm bilim insanları arasında, kimse onun
kadar zorluklara göğüs germek zorunda kalmadı ve kimse onun kadar ağır
bir bedel ödemeye mecbur bırakılmadı. Buluşları, sonunda yaşamına mal
oldu.
Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla iki farklı alanda
Nobel Ödülü kazandı. Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi
keşfetti. Toryumun radyoaktif özelliğini buldu ve radyum elementini
ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik ödülü, 1911 Nobel Kimya ödülü sahibi ve
radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie,
Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı
olmuştur.
Eşi ve meslektaşının trajik ölümü, olay üzerine türetilen dedikodular,
bilimsel kuruluşlar tarafından sürdürülen karalama kampanyaları,
Curie'nin Nobel ödüllü ilk bilim kadını unvanını kazanmasını, hatta
Nobel'i iki kere alan ilk kişi olmasını; dahası, bilimsel anlamda
ölümsüzleşmesini engelleyemedi. 7 Kasım 1867'de, Varşova'da doğan Maria
Sklodowska'yı fizikle ilgilenmeye yönelten kişi, fen öğretmeni olan
ablasıydı. Curie, daha o zamanlarda dikkat çeken kararlı ve ciddi
yapısıyla, henüz 15 yaşındayken, okulu en iyi dereceyle bitirmişti.
Babasının tüm varlığını riskli bir yatırımda kaybetmesi nedeniyle, kısa
dönemli birçok işte çalışmak zorunda kaldı. Ancak, bilim için bir şeyler
yapma arzusu hiç dinmedi ve Sorbonne Üniversitesi'ne başvurdu. 1891'de,
23 yaşındaki mezuniyetinden sonra doğa bilimleri ve matematik dalında
yüksek lisans yapmaya karar verdi. Yüksek li-sansını 1895'te tamamladı.
Aynı yıllarda ümit vaat eden Fransız fizikçi
Pierre Curie ile tanıştı ve
evlendi. Artık, Marie Curie'nin bilimsel kariyerindeki taşlar bir bir
yerine oturuyordu.
İlk atlama taşı, Paris kökenli bir başka
bilim adamının
1896 baharındaki ilginç buluşuydu. Politeknik Okulu'na yeni atanan
Profesör
Henri Becquerel,
bazı cisimlerin ya da canlı varlıkların normal
sıcaklığında hissedilir bir artış olmadan, karanlıkta ışık verme
özelliği şeklinde tanımlanan "fosfor ışıl"
olgusunu araştırıyordu. Becquerel, bu olayı açıklamak için uranyum
elementi içeren bileşiklere odaklanmıştı. Uranyum içeren kristallerin
ışığı nasıl emdiğini ortaya çıkarmak istiyordu. Bu amaçla, fotoğraf
klişeleri ve kristallerle bir deney yapmaya karar verdi.
Kötü hava koşulları nedeniyle deneyini ertelemek zorunda kalınca,
kristalleri ve fotoğraf klişelerini bir dolaba kilitledi. Aslında onları
unutmuştu ve 1 martta dolabın kapağını açtığında büyük bir şaşkınlığa
düştü... Kristaller, güneş ışığıyla aktif hale gelmemişlerdi; ama
klişeler bomboştu, hatta kararmışlardı. Uranyum kristalleri, bağımsız
olarak ışın yaymışlardı.
Bu rastlantısal buluş gerçekten
şaşırtıcıydı. Bu ışınları üreten enerji nereden geliyordu? Sorunun
cevabını bir yıl boyunca kimse veremedi. Curie'ler, 1897 kışında "Becquerel
Işınları"nın gizemini çözmeye karar verdiler. İlk aşamada, uranyum
içeren kristallerde doğan etkinin yoğunluğunu ölçmekle işe başladılar.
Bu etki, Marie'nin adını verdiği "radyoaktivite"ydi... Kocasının daha
önceki çalışmalarından yararlanarak, farklı kristallerin ortaya
çıkardığı radyoaktivite düzeyinin tek bir unsura bağlı olduğunu buldu:
kristal içindeki uranyumun miktarı. Ancak, mineralleri
radyoaktifleştiren etken tek başına uranyum olmayabilirdi. Bu etkiyi,
periyodik tabloda, uranyumun hemen altında yer alan toryum da
yaratabilirdi.
Marie, bu olasılığı göz önüne alarak araştırma alanını genişletti
ve radyoaktivite için çok sayıda maddeyi test etti.
Bunlar arasında, bir madde üstünde yoğunlaştı: uranyumdan arta kalan
katranlı zift cevheri. Marie, yüzde 65 oranında uranyum içeren bu
cevherde, uygun radyoaktivite düzeyini bulmayı amaçladı. Ölçümleri
sonucunda, cevherin gerekenden çok daha radyoaktif olduğunu anladı.
1934 yılında Fransa'nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü. Hastalığı,
aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona
"bilim için ölen kadın." denildi.
Radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine
"curie"
denilmektedir. Ölümünün ardından
Sceaux'taki aile mezarlığına gömülmüş ancak, 20 Nisan 1995'te Marie
Curie'nin ve kocasının mezarları Fransa' nın ulusal anıt mezarı olan
Panthéon'a taşınmıştır. Marie Curie başarılarından dolayı bu şerefe
layık görülen ilk kadındır. Curie'nin not defterleri o kadar radyasyona
maruz kalmıştır ki, kurşun kaplı bölmelerde tutulup radyoaktif koruma
altında incelenebilmektedir.
1903 - Nobel Fizik Ödülü
1903 - İngiliz Kraliyet Birliği'nden Davy madalyası
1911 - Nobel Kimya Ödülü
1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan
Warren Harding'ten 1 gram radyum
Marie Curie Kısaca / Pierre Curie / Bilim Kadınları / Da Vinci Hayatı Kısaca /
Albert Einstein Kısaca Tweet
Bilim
İnsanları /
Bilim İnsanları Hayatı Kısaca /
Bilim
Kadınları /
Bilim İnsanı Nasıl Çalışır? /
Aforizmalar /
Bilim İnsanları Capsleri /
Bilim İnsanı Sözleri