1 — Cumhuriyetçilik
2 — Halkçılık
3 — Laiklik
4 — Milliyetçilik
5 — Devletçilik
6 — İnkılâpçılık. Bütün bunlar birer temel düşünce veya ilkelerdir.
Cumhuriyetçilik:
Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir.
Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek
cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok
önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini,
demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa;
demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en
büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi
benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları
demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde
kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin,
dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına
alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir.
29 Ekim 1923'te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama
aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde
kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun
kalıntılarına yer vardı.
Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç
kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin
değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan
kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini
ilim oluşturacaktı.
Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip
olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve
hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok
önem vermiştir. O'nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden
biri olarak görmesindeki neden budur.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile
getirmiştir:
"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur." (Afet
İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan sh. 352)
"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet
idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi
kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki,
onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki
ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve
Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas
olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını
gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin
idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük
sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73).
Halkçılık:
Devrim tarihimizde önemli bir yeri olan 1924 ve 1961 Anayasalarında da
yer alan halkçılık ilkesi, demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Bu
ilkenin ana özelliği ülke yönetiminin halkın elinde bulunmasıdır.
Egemenlik bir zümre ya da ailenin elinde bulunmaz, halkın seçimle iş
başına getirdiği kişiler, ülkeyi yönetir. Halkçılık;
1.)Ülke yönetiminin demokratikliği,
2.)Birey ve sınıflara ayrıcalık tanınmaması, gibi öğelerden oluşmakta.
Eğitim yoluyla aydınlanmış halk, ulusal egemenliğin güçlenmesi ve
demokrasimizin yaşamasında tek ve gerçek güvencedir.
Halkçılık, Atatürk'ün önemle üstünde durduğu bir ilkeydi. Bu önemi
açıklamalardan anlıyoruz:
"Halkçılık demek, devletin bütün kudret ve egemenliğinin halktan
geldiğini, Türk camiası içinde, fert, aile ve sınıf ayrıcalığı
bulunmadığını, kanun önünde herkesin eşit olduğunu İfade etmek demektir.
Bu formül demokrasinin ifadesidir." (A. Rıza Türel-İzmir Barosu Dergisi
Sayı 8, sh. 413)
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." (Afet
İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları sh. 351)
"Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirlerine karşılıklı
hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek
olan sosyal bir toplumdur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 221)
"Bence, bizim Milletimiz, birbirinden çok farklı çıkarları olan ve bu
itibarla birbirleriyle mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara
malik değildir. Mevcut sınıflar birbirinin tamamlayıcısı
niteliğindedir." (Söylev ve Demeçler C.II. sh. 82))
Laiklik:
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde
özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez
bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği...
Atatürk'e göre din, insanların vicdanlarında yer alması
gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi
31 Ocak 1923'de şu sözleri söylüyordu:
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan
dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için
akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim
dinimiz bunlara tamamen uygundur."
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine
oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve
kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.
DEVLETİN
LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)Samsun’a çıkış. Amasya kararları, Erzurum, Sivas
Kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi
ilkesinin vurgulanması.
2.)23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılması. "Egemenlik
kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin kurtuluşun ve
kuruluşun simgesi olması.
3.)20 Ocak 1921 Anayasasının kabulü.
4.)1 Kasım 1921 Saltanatın kaldırılması.
5.)29 Ekim 1 923 Cumhuriyetin ilânı.
6.)3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması.
7.)20 Nisan 1924 Anayasasının kabulü.
8.)10 Nisan 1928 Anayasadan Türkiye Devletinin "Dinî
islâmdır" hükmünün çıkarılması.
9.) 5 Şubat 1937 Anayasada değişiklik yapılarak Türkiye
Devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik
ve inkılâpçı olduğu hükmünün Anayasaya konması.
HUKUKUN
LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)8 Nisan 1924 Şer'î mahkemelerinin kaldırılması.
2.)30 Kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması
3.)17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanununun kabulü.
4.)22 Nisan 1926 Borçlar Kanununun hazırlanması.
5.)24 Kasım 1929 İcra, İflas Kanunlarının kabulü.
6.)15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7.)5 Aralık 1934 Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının
verilmesi.
EĞİTİMİN
LAİKLEŞTİRİLMESİ
1.)3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi)
Kanunu
2.)5 Kasım 1925 Ankara Hukuk Fakültesinin açılması.
3.)26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saatin kabul
edilmesi.
4.)24 Mayıs 1928 Lâtin rakamlarının kabulü.
5.)1 Kasım 1928 Lâtin alfabesinin kabulü.
6.)10 Haziran 1933 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun’un
kabulü.
7. )1 Ağustos 1933 Üniversiteler Kanununun çıkarılması,
Darülfûnun'un kaldırılması. İstanbul Üniversitesinin
kurulması.
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
Kültürde lâikleşmenin yollan aranırken elbette örf ve âdetlere bağlı
kalınacaktı. Tarihten gelen hiçbir şey yok edilmeyecekti.
İşte bu düşünceden yola çıkılarak;
1.)30 Kasım 1925 tarihinde 677 sayılı Kanun ile Meclis tarikatları
yasaklıyor, tekke, türbe ve zaviyeler kapatılıyordu.
2.)25 Aralık 1925 tarihinde de Meclis tarafından şeyhlik, seyyitlik,
üfürükçülük, dervişlik, emirlik, falcılık, büyücülük, muskacılık
gibi san ve sıfatların kullanılması ve bunlara ait özel kıyafetlerin
giyilmesi yasaklanıyordu.
Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşlerini Söylev ve Demeçlerinden
aktarıyoruz.
“Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mesut bulunduğumuz İslâmiyet
dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı
durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini
gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdâni kanaatlanmızı,
karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan
politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve
kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî (ahretle ilgili)
saadetinin emrettiği bir zorunluktur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh.
330)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân
yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki
bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.
Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu
duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz." (Kılıç Ali-Alatürk'ün
Hususiyetleri, sh. 116)
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok
yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda
sahne arasınlar." (Söylev ve Demeçler C. III. sh. 76)
Milliyetçilik:
Milliyetçilik ilkesi ulusal savaşımızın çıkış noktasını oluşturmuş
ve tüm tutsak ulusların kurtuluş hareketlerine ışık tutmuştur.
Fransız Devriminden sonra dünyaya yayılan özgürlük düşüncesinin
tarihsel gelişimi içinde her ulusun kendi kaderini çizme inancının
doğal bir sonucudur bu ilke. Türk halkının ümmet olmaktan kurtulup
ulus haline gelmesi, Atatürk sayesinde olmuştur. Atatürk'ün ulusuna
inancı sonsuzdu. Ulusu ulus yapan öğelerin başında ise, ortak
değerler gelir. Milliyetçilik sözcüğü, bu değerleri de içine
almakta. O, devrim ve ilkelerinin, ulusa rağmen değil, ulusla
birlikte yaşayacağını biliyordu. Bu nedenle yeniliklerin ancak ve
ancak ulus tarafından benimsenmesi ile sonsuza kadar yaşayacağı
inancındaydı.
Zaten bugün, Atatürk İlkeleri arasında yer alan milliyetçilik,
çağdaş anlamıyla; siyasetin ekonominin ve kültürün içinde yerini
almıştır.
"Türk milliyetçiliği, bütün çağdaş milletlerle bir ahenkte yürümekle
beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız
kimliğini korumayı esas sayar. Bu nedenle millî olmayan akımların
memlekete girmesini ve yayılmasını isteriz." (Ş. Süreyya Aydemir-Tek
Adam C. III. sh. 450)
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz, Türk milliyetçi siyiz.
Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu toplumun fertleri ne
kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluma dayanan cumhuriyet de o
kadar kuvvetli olur." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım sh.
88)
"Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve
Makedonyalı, hep bir milletin evlatları, hep aynı cevherin
damarlarıdır." (M. Kemal Kop-Atatürk Diyarbakır'da sh. 4)
Devletçilik:
Anayasamızda yer alan devletçilik ilkesi; toplumsal, ekonomik ve
kültürel kalkınmada devletin üstlenmesi gereken görevleri açıklar.
Genel anlamı ile, özel girişimin yetki ve gücü dışında kalan
ekonomik kalkınma ve örgütlenmeyi gerçekleştirme ilkesidir.
Genel olarak devletin iki ödevi vardır;
a)Ülke içinde güvenliği ve adaleti sağlayarak, yurttaşların
özgürlüğünü ve güvenliğini korumak.
b)Savunma için her an hazır bulunmak ve başka çare kalmazsa ülkeyi
silâhla savunmaktır.
Bunlardan başka devletin, bayındırlık, eğitim, kültür, sağlık,
tarım, ticaret ve sanayiye ilişkin ekonomik etkinliklerde de
görevleri bulunmaktadır.
Atatürk,
devletçiliği şöyle açıklar:
"Bizim takip ettiğimiz devletçilik, bireysel çalışmayı ve gayreti
esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti
refaha ve memleketi bayındırlaştırabilmek için, milletin genel ve
yüksek çıkarlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik sahada
devleti fiilen ilgili kılmak mümkün esaslarımızdandır."
Devletçilikle ilgili dile getirdiği diğer ifadeler ise şöyledir:
"Biim izlemeyi uygun gördüğümüz devletçilik prensibi bütün üretim ve
dağıtım araçlarını fertlerden alarak milleti büsbütün başka esaslar
içinde düzenlemek amacını güden, özel ve kişisel ekonomik teşebbüse
ve faaliyete meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayalı
kolektivizm, komünizm gibi bir sistem değildir. Özet olarak bizim
güttüğümüz "devletçilik" ferdi çalışma ve faaliyeti esas tutmakla
beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha,
memleketi bayındırlığa eriştirmek için, milletin genel ve yüksek
menfaatlerinin gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanda,
devleti fiilen ilgilendirmektir."
“… Devletin siyasal ve düşünsel hususlarda olduğu gibi bazı iktisadi
işlerde de düzenleyici rolü prensip olarak kabul edilmelidir.
Buradaki güçlük; devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet alanlarını
ayırmaktır. Devletin faaliyet sınırını çizmek ve dayanacağı
kuralları tespit etmek, diğer yandan da vatandaşın ferdi teşebbüs ve
faaliyet özgürlüğünü kısıtlamak, devleti yönetmekle yetkili
kılınanların düşünüp tayin etmesi gereken bir meseledir. Prensip
olarak devlet, ferdin yerine geçmemelidir. Fakat, ferdin gelişmesi
için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de ferdin
kişisel faaliyeti, ekonomik gelişmenin esas kaynağı olarak
kalmalıdır. Fertlerin gelişmesine engel olmamak, onların her
bakımdan olduğu gibi özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve
teşebbüsleri önünde, devletin kendi faaliyeti ile bir engel vücuda
getirmemesi, demokrasi prensibinin önemli esasıdır. O halde
diyebiliriz ki, ferdî teşebbüs gelişmesinin bir engel karşısında
kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin sınırını teşkil eder.
Bu bakımdan genellikle belli zaman ve alanda sürekli bir özel
nitelik gösteren ekonomik bir işi, devlet üzerine alabilir." (Afet
İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 66, 67)
İnkılapçılık:
Devrimcilik ilkesi, Atatürk İlkeleri arasında; eylem ve atılım gibi
kavramları içerisine alan tek ilkedir.
Atatürk, Büyük Söylevinin sonunda:
"Bu açıklamalarımla ulusal yaşamı sona ermiş varsayılan büyük bir
ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son
esaslarına dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu
anlatmaya çalıştım," diyerek çağdaş devlet kavramıyla devrimcilik
ilkesinin şaşmaz işaretini veriyordu.
Çağdaş devlet kuran bir ulusun, çağ dışı niteliklerden kurtulması
gerekirdi. İşte, Türk ulusunun, çağdışı niteliklerden kurtulmak,
çağdaşlaşmak için giriştiği atılımların tümü devrimcilik ilkesinin
kapsamı içine girer.
Devrimcilik, Atatürk İlkelerinin hemen hemen tümüyle birleşir. Bütün
bu ilkelerin ya neden ya sonuç olarak devrimcilikle sıkı bir
ilintisi vardır. Bu bakımdan devrimcilik, Atatürk İlkelerinin tümünü
gerçekleştirmeye, korumaya ve yaşatmaya kesin kararlılıktır.
Devrimleriyle yolumuzu aydınlatan Atatürk'ün bu konudaki görüşleri
şöyle:
"Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi Türkiye
Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlam ve biçimi ile
uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılâbımızın asıl hedefi
budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri darmadağın etmek
zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan ve
bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut
hurafeler tamamıyla kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere
gerçeğin ışıklarını sokmak imkânsızdır." (Söylev ve Demeçler C. II.
sh. 69)
"... Mes'ut inkılâbımızın aleyhinde düşünce ve duygu taşıyanları
aydınlatıp, doğru yolu göstermek, aydınlara düşen millî görevlerin
en önemlisi ve birincisidir." (Söylev ve Demeçler C. II. sh. 69) "
"...Memleket davalarının ideolojisini, inkılâplarımız yönünden
anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak kişi ve kurumları
yaratmak lâzımdır." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 386)
Atatürk Hakkında Tüm Bilgiler / Atatürk İlkeleri Kısaca
Mustafa Kemal Atatürk, önce annesi Zübeyde Hanım’ın ısrarı ile Mahalle Mektebi’ne kaydolmuş, daha sonra ise babası Devamı için tıklayınız...
Makbule Hanım Ağabeyi Atatürk’ün bir insan olarak çeşitli yönlerini de içtenlikle anlatır. Ağabeyinin çocukluk yıllarına dair Devamı için tıklayınız...
Atatürk, doğruyu söylemekten asla çekinmezdi. "Ben, düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim.yanlışım varsa Devamı için tıklayınız...